Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Ocak '09

 
Kategori
Güncel
 

Ruh ikizinden Tuncay Güney'i tanımak ister misiniz?

Ruh ikizinden Tuncay Güney'i tanımak ister misiniz?
 

Günlerdir ekranlarda ve gazetelerde bir Tuncay Güney fırtınası esiyor...

Kimisi onun anlattıklarına bakarak "vay be!" diyor...

Kimisi de onun deli olduğunu söylüyor.

Ama ona deli diyenler bile ya konuşmasının başında "deli" derken konuşmasının sonunda onun çok akıllı olmayı gerektirecek "yabancı ajan" olduğunu iddia ediyorlar ya da bugün deli derken yarın onun kendilerine yarayan ifadelerine dayanarak birilerini suçluyorlar!

Kısacası Tuncay Güney ilginç bir muamma.

Oysa benim için Tuncay Güney hiç de muamma değil. Yakından tanıyor gibiyim.

Aslında Tuncay Güney'i değil onun ruh ikizini tanıyorum; hemşehrim, çocukluk ve gençlik arkadaşım.

Arkadaşımı anlattıkça Güney'le olan inanılmaz benzerliklerini görecek ve onun kafaları karıştıran şifrelerini çözeceksiniz.

Arkadaşım çocuk yaşında babasını kaybetmişti. Annesi ve iki kardeşiyle öylece ortada kalakalmıştı. Baraka gibi bir evde, komşuların getirdikleriyle yarı aç, yarı tok yaşamak zorunda kalmıştı.

Güney de babasını çocukken kaybetmiş ve zor bir çocukluk geçirmiş.

Arkadaşımın tahsilini devam ettirmesi için bir hemşehrimiz okul masraflarını üstlenmişti. Genel olarak derslerinde başarısızdı. Notları 1, 2 olarak sıralanıyordu ama Türkçe ve Kompozisyon derslerine sıra gelince istisnasız 10 ve 10'du. (O zamanlar 10 üzerinden not veriliyordu) Üst sınıfta olmasına rağmen özellikle fen dersleri ile ilgili benden yardım isterdi. Çalıştırırdım ama boşunaydı, kafası hiç almazdı. Zoraki Ortaokulu bitirebildi.

Güney'in tahsil durumunu İnternetten araştırdım. O kadar gündemde olmasına rağmen net bir bilgiye ulaşamadım. İmam- Hatip Okulunu bitirdiği, İstanbul Üniversitesi'nde öğrenci olduğu ama fakültesinin ve bitirip bitirmediğinin belli olmadığı yazıyordu. Kanada'dan yaptığı son konuşmasında, babasının ölümü üzerine yoksulluk sebebiyle Orta-1"den okulu bırakmak zorunda kaldığını kendisi söyledi. (Tahsil durumu bulunulan önemli ortamlarda sorun teşkil ettiği için bu konuda yalan konuşulmuş. Arkadaşım da hukuk öğrencisi olduğunu söylerdi.)

Benim tahminime göre; yoksulluğun yanı sıra zaten başarısızdı da. Ama ekranlardan yaptığı konuşmalardan ve ifadelerinden yola çıkarak, arkadaşım gibi onun da Türkçe ve Kompozisyon'da süper başarılı olduğu söylenebilir.

Arkadaşım, ailesinin geçimini sağlamak için bir tanıdığın muhasebe bürosunda muhasebe yardımcısı olarak çalışmaya başlamıştı.

Güney de son konuşmasında, okulu bıraktıktan sonra bir demircinin yanında çalıştığını, annesinin ördüğü şeyleri pazarlarda sattığını daha sonra da bir yemek fabrıkasında işçi olarak çalıştığını, artan yemekleri ve ekmekleri evine götürerek ailesini geçindirdiğini söyledi.

Arkadaşım, fakir olmasına rağmen, kendisine çok iyi bakardı. Yaz- kış traşsız, kravatsız, beyaz gömlek ve takım elbisesiz kesinlikle sokağa çıkmazdı. Yazın çok komik olurdu. Çocuksu bir görünümü vardı, yine de yakışıklı sayılabilirdi.

Ruşen Çakır'ın yazısından öğrendiğime göre; Güney de sıra dışı giyinirmiş.

Arkadaşım muhasebe bürosundan öğrendiği derme çatma bilgilerle yakın tanıdıklarının ticari defterlerini tutmaya başladı. Kısa sürede işi büyüterek kentin en popüler caddesinde dillere destan bir muhasebe bürosu açtı. Öyle bir makam odası vardı ki başbakanın makam odası bile öyle olamazdı herhalde! Ortaokulu bile zor bitirmişti ama iktisat fakültesi mezunlarını yanında çalıştırıyordu.

Arkadaşım sınıf atlamış elit takımına geçmişti. Ailesine kentin en lüks semtinde yine dillere destan bir daire döşedi. Kendisine lüks bir araba aldı. Artık onun arkadaşları kentin en ünlü doktorları, mühendisleri, banka müdürleri, antika halıcıları, hakimleri, savcıları vs idi.

Kentin en popüler mali müşaviri olmuştu. Sadece mali müşaviri de değil en popüler insanı olmuştu. Kentin en zenginleri bile ona yetişemiyorlardı. Sosyetenin bir numaralı dedikodu malzemesi olmuştu. Gıptayla anılıyordu. Makam odasına girmek için "hazır ol"da beklemek gerekiyordu. Bir telefonla halledemeyeceği iş yoktu. Ve o, henüz yirmi yaşlarındaydı!

Güney'in genç yaşında, kısa sürede derin devlete kadar çıkması hiç yadırganmamalı.

Arkadaşım artık bana mesafeli duruyordu. Bir süre sonra da yüksek tahsil sebebiyle kentten ayrıldığım için bağlarımız tamamen kopmuştu.

Şimdi düşünebilirsiniz ki, becerikli birisiydi, Allah da yardım etmiş ve hayatını kurtarmış...

Hayır... Hiç de öyle olmamış. Öğrendiğime göre benden sonra bir sürü karanlık olaylara karışmış. Önce bir bankada çalışan güzel bir kızla arkadaşlığı ilerletmiş, kızla nişanlanmış, kızı kandırarak banka hesaplarında yanlışlar yaptırmış. Sonrasında nişan bozulmuş, bu olay sebebiyle kız işini kaybetmiş. Kısacası zavallı kızın hayatını karartmış. Zaten gerçek bir evlilik için kızla nışanlandığını da sanmıyorum. Sosyal durumunu eşitlemek için nışanlandığını düşünüyorum. Çünkü ben onun delikanlılık döneminde, diğer arkadaşlar gibi kız-erkek muhabbetine girdiğine hiç şahit olmamıştım. O konulardan hoşlanmazdı.

Anti-parantez Güney de cinsel tercihinin farklı olduğunu söylemektedir!

Arkadaşım bankayı dolandırmanın dışında, edindiği zengin arkadaşlarını dolandırmaktan tutun da silah kaçakçılığına kadar karışmadığı olay kalmamış!

Defterlerini tuttuğu küçük-büyük bütün işyerlerinden topladığı sigorta primlerinin ve muhtasar vergilerinin hiçbirini yatırmamış!

SSK'dan ve Vergi Dairesi'nden gelen yüksek rakamlı ödeme emirlerinin işyeri sahiplerinin eline geçmesi üzerine kentten kaçmak zorunda kalmış.

En yakın akrabalarını bile iflasın eşiğine getirmiş...

Şimdi de diyebilirsiniz ki; bitti, tükendi ve eski hayatına geri döndü...

Yine hayır... Bu defaki adresi Ankara'ydı. Yani Türkiye'nin başkenti...

Ankara'ya gelmiş ve kısa sürede kendisine yeni bir çevre edinmişti. Artık o, Ankara Barosu'na kayıtlı bir avukattır. Lüks bir avukatlık yazıhanesi vardır ama ben onun ruhsat ve diplomasının sahte olduğundan eminim.

Yeni arkadaşları milletvekilleri ve bakanlardır. Merkezi yönetime terfi etmiştir. Orada da halledemeyeceği iş yoktur! Yalanlar, alavere-dalavere işleri ve sonunda Ankara'dan da kaçış...

Bu defa bitti mi diyorsunuz? Tabii ki yine hayır!

Hedef daha da büyümüştür. Şimdi de Türki Cumhuriyetleri'ne gitmiş ve uluslararası ticarete başlamıştır.

En son gazetelerde okuduk ve haberlerde izledik onu; Uluslararası Uranyum kaçakçılığı işinde elebaşı olarak yakalanmıştı.

Muhasebe işinde iflasın eşiğine getirdiği bir akrabası yine ona sahip çıkmış ve hapishanede ziyaretini gitmişti. Akrabasının "avukat tutayım" önerisine "Hiç gerek yok. Ben işimi hallederim, siz merak etmeyin" demiş!

Gerçekten de kısa bir süre hapis yattıktan sonra tahliye edilmiş.

Geçtiğimiz yıl beyin kanaması geçirmiş, Türkiye'ye dönmüş, bir süre kardeşinin evinde yattıktan sonra iyileşir iyileşmez yeniden yurt dışına çıkmış. Türkiye'de sahte kimlikle dolaşıyormuş. Hiç kimse tam olarak ne yaptığını bilmiyor.

Şu an 55 yaşlarında... Yani yolun sonuna gelmiş. Ne ev var, ne bark var, çoluk çocuk da yok...

Güney'i anlatmamıza gerek var mı? Ekranlardan onu izlerken benim aklıma hemen arkadaşım geldi.

Arkadaşımla Güney'in sadece kişilikleri değil kaderleri de ikiz. Başlangıçta ellerinde olmayan ortak kaderleri ortak kişiliği yaratmış, ortak kişilik de bugüne kadar gelen ortak kaderi yaratmıştı.

Güney arkadaşıma göre çok daha şanslı bir kulvarda yarışmıştı. Yalanın çok geçerli olacağı ajanlık işine girmiş, derin devlete ulaşmış, elde ettiği malzemelere bire yüz katarak Kanada'dan şöhreti yakalamıştı. Yine de bana göre bu tipler için en ideal meslek siyasettir. Bakanlığa kadar yükselmeleri işten bile değildir. Zübük filmini izleyenler ne demek istediğimi daha iyi anlarlar. Zübük'den bir farkları vardır ki o da bu tiplerde para ikinci planda gelmektedir. Birinci planda hayallerindeki statü ve meşhur olma gelir. Para bunun için bir araçtır.

Arkadaşım, çok iyi bildiğim konularda bile, toplumda bana aldırmadan yalan üstüne yalan söylerdi. Bir kişilik bozukluğu olduğunun farkındaydım ama ne olduğunu bilmiyordum. Güney olayını değerlendiren uzmanların Güney için "sosyopat" teşhisi koyduklarını öğrendim.

Ben yine de teşhisi uzmanlarına bırakarak arkadaşımla Güney'in ortak özelliklerini özetlemek ve maddeler halinde sıralamak istiyorum;

1- Kötü çocukluk dönemi. (Kişilik bozukluğuna uygun ortam)

2- Cinsel sapma.

3- Erişilmesi çok güç bir hayal dünyası yaratma.

4- Bu hayal dünyasına uygun dış görünüş.

5- Süper sosyal zeka, düzgün ve etkileyici konuşma ve üstün ikna kabiliyeti. İnsanların zaaflarını yüzlerinden okurlar. Yalanla da birleşince tavlayamayacakları insan yoktur. ("Nasıl olur da Veli Küçük gibi bir adam..." diye başlayan sözler bu tipler için geçersizdir.)

6- Gerçek dünyayla hayal dünyası arasındaki irtibatı kuracak yalanlardır. Yalanların ortaya çıkması önemli değildir, yalanı yeni bir yalanla savunurlar. Yalan adeta hayat felsefeleri hatta sermayeleridir. Bu yalanlar onları gerçek hayatta da hayal dünyalarına ulaştırabilir ama durmasını bilemezler.

7- Kendilerine biçmiş oldukları hayal dünyası için en yakınlarındaki insanların bile zarar görmeleri umurlarında bile değildir.

8- Bilinç altından hiç kaybolmayan aşağılık kompleksi sebebiyle onlar için meşhur olmak çok önemlidir. Para da yalan gibi amaca ulaşmada bir araçtır. Zenginleşince hoyratça para harcarlar. Hastalık derecesinde gösteriş meraklısıdırlar.

9- Saldırgan değillerdir. İsteseler de kimseye fiziki zarar veremezler.

10- Esrarengiz olmayı severler. Karanlık ve gayri meşru işlerde becerikli ve cesaretlidirler. Hatta yalan gibi bu işlerden de zevk aldıkları söylenebilir.

11- Görünüşte kullanılmaya da çok musaittirler ama esas iş bittiğinde kimin kimi kullandığı anlaşılır. Avken avcı olabilirler.

12- Kendilerini yüksek göstermek için önemli kişilerle arkadaş olduklarını ve önemli olayları yaşadıklarını söylerler. Yalancı olduklarını bilseniz bile küçümsememek gerekir. "Cumhurbaşkanı arkadaşımdır, görüşüyorum" deseler, az da olsa gerçek olma ihtimalini göz ardı etmemek gerekir. Sizi şaşırtabilirler. Gerçekten sosyal yönleri çok kuvvetlidir.

13- Dış dünyayla bağlantıları kopuk değildir. Her şeyin farkındadırlar ama davranışlarını kontrol etmeleri ve düzeltmeleri mümkün değildir.

14- İlişkilerde zarar vermeseler aslında nazik, hoş sohbet ve sevilen insanlardır. (Güney'in mahalle komşularının hepsi onun hakkında iyi şeyler söylediler)

15- Bu kadar karanlık insanlara bu kadar zarar verdikleri halde nasıl hayatta kalabiliyorlar, sorusu sorulabilir. Köşeye sıkıştıklarında kendilerini o kadar acındırırlar ki fiske bile vurmaya en kara vicdan razı olamaz. Gerçekten de acınacak durumdadırlar. Ayrıca onların yeni yalanlarına inanmaktan başka çare de yoktur!

Bu anlattıklarımın ışığında Güney hakkında daha sağlıklı bir değerlendirme yapabiliriz herhalde.

Bir şekilde kişiliğine ve hayallerine çok uygun bir ortamda bulmuş kendisini. Veli Küçük'le Gülen Cemaatı ve Perinçek arasında mekik dokumuş. Bire bin katarak herkesi bir güzel idare etmiş! Yalanları anlaşılınca da dışlanmış ve dolandırıcılığa soyunmuş. Yakalanınca da, Emniyet'teki ifadeleriyle, kurnazca bir taktikle kişileri ve kurumları birbirleriyle takıştırmış ve kendisinin yurt dışına postalanmasını sağlamış.

Güney'i ne olduğundan büyük göstermek ve ne de hepten yok saymak gerekir. Çok derin ve ilginç ortamlarda bulunmuş olabileceğini kimse inkar etmiyor. Ama dünyasının yalanlar üzerine kurulduğunu göz önüne alırsak söylediklerinin önemli bir kesiminin yalan olduğunu söyleyebiliriz. Bütün mesele az mıktardaki doğrular hangisi? Yani "ayıkla pirincin taşını" hesabı...

Bu nedenle söyledikleri diğer delillerle teyit edilmedikçe hiç bir söylediğine inanmamak gerekir.

Tuncay Güney'in imamlığı da yalan, hahamlığı da... Yarın Papaz olursa hiç şaşırmayın!

TRT'nin Tuncay Güney gibi kişilik bozukluğu olan birini saatlerce canlı yayında tutmasını yadırgıyorum. İnce eleyip sık dokuyan TRT, diğer özel televizyonlarla kendisini kıyaslamamalıydı. En azından özür dilemesi gerekirdi!

 
Toplam blog
: 337
: 4184
Kayıt tarihi
: 03.08.07
 
 

Hukukçuyum... Hukukun üstünlüğünün ve hukukçunun saygınlığının ülkemde gelişmesini ve kalıcı olma..