Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Şubat '12

 
Kategori
Ruh Sağlığı
 

Ruh sağlığına genel bakış (üç madde ile)

Ruh sağlığına genel bakış (üç madde ile)
 

Auguste Rodin'in Düşünen Adam heykeli.


Sağlıklı ve genelde sorunsuz olarak dünyaya gelen insanlar zaman içinde neden sağlıklarını kaybediyorlar?

Sağlık, görünen şekliyle

a- beden sağlığı,

Görünmeyen ama hissedilen şekliyle

b- ruh sağlığı,

Olarak iki kategoride ele alınabilir.

Ruh sağlığını negatif etkileyen  faktörler ana hatlarıyla:

YALNIZLIK

BAŞARISIZLIK

TAKINTI  PSİKOZU

*******

YALNIZLIK:

Çocukluk, öğrenme ve oyun ağırlıklı bir dönem olup yoğun arkadaşlıklar içinde geçer. Duygu ve düşünceler berraktır. Beyinler pozitife programlanmışçasına iyilikleri ve güzellikleri algılama modundadır. Anne-baba himayesinde en mutlu sürectir.

Ergen olmaya başlarken hayatı ve insanları tanıma dönemi de başlar. Bu devir geleceğini şekillendirecek model bulma devridir. Hayallerini süsleyen geleceğini, şu anda yaşayan büyüğü, ergenliğin eşiğindeki kişinin idolü olmaktadır. İdolüne rastlayamayan kişi, önünde bir modeli olmadığından, geleceğini bocalayarak yaşayacaktır.

Bocalama devresinde;

Yaşamına yön vermede, eğitimde, meslek edinmede, mesuliyet üstlenmede, hayata bakışında, mantık kurmada ve insan ilişkilerinde her türlü toplumsal davranışlarda şaşkınlıklar ile sonuca bağlayamadığı kararsızlıklar yaşayacaktır. Kararsızlıklar içinde başarı mümkün değildir.…

İdol çok önemlidir:

Okullarımızdaki eğitim, eğitim sistemindeki öğretiler kifayetsiz... Anne-baba yetersiz. Sosyal çevre ne kadar sağlıklıdır? Hangi ihtiyaca ne kadar cevap verebilir? Kendilerine yön verecek “model” yani idollerine rastlayamamış kişiler ne yazık ki bahtsız kişilerdir.

Bu kişileri bekleyen riskler vardır, örneğin, başarısızlıkları ve insan ilişkilerindeki süregen olumsuz davranışları sebebiyle yuva özlemi çekseler de arkadaşsız, dostsuz ve kan bağı dahil herhangi bir yakını olmaksızın  "yalnız"  kalmaya mahkûmdurlar.

Yalnızlığı yaşam olarak sürdürebilirler ama ruhsal yönden göğüsleyemezler.

Yalnızlığı göğüsleyemeyen ruh hastalanır, bugün olmasa da yarın  mutlaka hastalanacaktır. Robenson Crouse tek başına eskiden yaşamıştı, şimdilerde  insanlar zorunlu olarak toplumun ayrışmasız birer varlığı oldular.…

İdollerini bulamadan yalpalayarak yaşayan bu kişilerin kuruntuları ve vesveseleri artacaktır. Karşılaştığı olaylara, beyinsel kurgularına eşlik eden zanları ile yön ve şekil vereceklerdir ki bu çok tehlikeli bir gidiştir. Gerçeklerle hayallerini karıştırmaya başlayacaklar, sıklıkla sanrılar yaşayacaklardır.

İdrak ve kavramada zorlanıp algı hatalarına düşeceklerdir. Algı hataları beraberinde insan ilişkilerinde pürüzlerin doğmasına, doğmuş pürüzlerin büyümesine ve daha da çoğalmasına sonuç olarak çıkmazlara ve bunalımlara yol açacaktır.

Bunalımlar, dikkat dağınıklığı ile birlikte konsantrasyon zayıflamasına sebep olacaktır. Yaptığı işe motive olamayan kişide verim düşer. Verim zayıflayınca, yaşamsal  ihtiyaçların  ilk şartı olan kazanç düşecektir. Kazancın düşmesi stres sebebidir. Stres içinde bulunacak formüller sağlıklı olmayınca, çıkmazlara girilir. Çıkmazlar depresyonlara kapı aralar…Tedavi edilemeyecek kadar ağır seyreden depresyonlar da intiharlara uzanır…

Nerelerden nerelere geldik…

Sağlıklı doğumdan intiharlara…Başlangıç ve bitiş gibi…

Hasta bir ruh, çevresi tarafından nasıl fark edilir?

Agresif hareketlerde çoğalma, üstesinden gelemediği takıntıları, mantık kuramama, başkalarına maddi ve manevi zarar verme, biteviye şikayetçi olma ve kendinden başka herkesi suçlama...Tek çıkış yolunun “ölüm” olduğuna dair sabit fikir…

Ruhsal hastalıklarda bazen tam tersi bir tablo görülebilir; kişi kendi kabuğuna çekilmiştir. Kimseyle görüşmek istemez, sessizlik, yalnızlık ve loş odalar tercihidir. En mutlu olduğu zamanlar yalnız kalıp kendi kendisiyle bazen sesli, bazen sessiz konuştuğu zamanlardır. Bu zamanlarda, uzaktan izlenildiğinde, el-kol hareketleri yaptıkları bile görülmektedir.

Bir başkasına maddi ve manevi zarar vermeden herkes kendi hayatını yaşamalıdır. Bu gibi hastalar, hastalandıklarını, birilerine zarar verdiklerini kendileri kabullenmezler. Durumun farkında olan yakın çevresi, hastanın sağlığa kavuşmasına yardımcı olmak amacıyla devreye girmeleri gereklidir.

Beden nasıl ki hastalanır ve tedavi edilirse, ruh da hastalanabilir. Uzun sürecek bir tedavi gerektirebilir ama sonucunda sağlık vardır.

Tedavi edilmeyen ruh hastalıkları, sonrasında bedenin de hastalanmasına sebep olurlar. Gönül ister ki, sağlam beden ve sağlam ruh bir arada olsun.

BAŞARISIZLIK:

Ruh sağlığının bozulmasına   diğer  etken: "BAŞARISIZLIK"...Herkesi bilhassa anne-babaları çok ilgilendirecek bu bölüm  ilginizi  çekecektir  sanırım.

Başarının  ruh dünyamızın besinlerinden olduğu düşünüldüğünde,  başarısızlığın  insanın manevi dünyasındaki  yıkıcılığını, yıpratıcılığını tahmin etmekte zorlanmıyoruz .  Böyle durumlara  hepimiz şahit olmuşuzdur hem de defalarca…

Misallere bir göz atalım:

Yavrumuz okulda, ders içinde dikkat dağınıklığı yaşıyor, öğretmeni  dinlerken sıkılıyor, öğretilenleri anlamada zorlanıyor. Ödevlere karşı isteksiz.  Okulların neden, niçin olduğunu sorgulamaya  başlıyor. Okulla bağlantısının olmadığı zamanlarda bilhassa yaz mevsiminde mutlu olduğunu çekinmeden söylüyor. Başarı göstergesi karnesi, kırıklarla dolu…

Bilhassa karne günü,  birbirlerini  kıyaslama havası içinde geçer.  Yavrumuz aşağılanmış hisseder kendini.  Sene içinde gittikçe  artan, karne günü   en üst seviyelere yükselen moral bozukluğu  içinde  evde ailesinden nasıl bir tepki göreceğinin  endişesini de yaşamaktadır.

Ailede   ilk reaksiyon  anne-babadan,  sonra da yakın çevreden  olunca,  gerilim tırmanacak   çözüm zorlaşacaktır.

Yavrumuz,  bardak-tabak kırmaya, kapıları çarpmaya başladığında   konu,  geç kalınmakla birlikte artık tıbbın konusu olmaktadır.

Burada, vaktiyle  yapılması gerekenler neydi?

Aile, çocuklarının gündüz öğrendiklerinin tekrarını veya ödevlerini yapabilmesi için, sıhhi şartları uygun, gürültüsüz,  mümkünse “ayrı oda” şeklinde uygun ortamı hazırlamaları  gerekirdi. Bunun için anne-babanın  televizyon ve radyo tutkularından fedakarlık yapmaları  şarttı.  Yeterli imkanlar sağlanmalı ki, karşılığında başarı beklentisine girilsin.

Anlamakta zorlandığı konularda  gerektiği zamanlarda  sosyo-kültürün  imkanı  nispetinde “birlikte ders çalışmak” önerilebilir. Bu yöntem,  kızımın eğitiminde  üniversite bir ve ikinci sınıflarda benim uyguladığım bir metot oldu, sonucu da takdir edersiniz ki, başarı idi…

Akrabalar veya komşu çocuklarıyla kıyaslamalar, başarısız oluşunu sıklıkla yüzüne vurmak  çok yanlış. Böyle bir tutum, çocuğun ailesinden, çevresinden en kötüsü de kendinden bile nefret etmesine yol açacaktır.

Aile, derslerde dikkat dağınıklığı yaşanmaya başladığında gelir- geçer,  genç kızdır veya delikanlıdır diye önemsememezlik yapmayıp  donanımlı bir hastanede çok yönlü tetkikler  için psikiyatri  kliniğine götürmeleri gerekirdi.

Aile içinde ve sosyal hayatta,  iletişimlerde  hoşgörü çıtamızı yüksek tutmamız gerekli.  Zira geçmişte  başarısız,  sonrasında  çok daha başarılı  olup  ilim dünyasına adını yazdırmış “bilim adamları”nın olduğunu  unutmamak gerek…

Bir başka örnek vermek istiyorum:

Evli bir çift…Hanım; gezmek, giyinmek, gününü gün ederek yaşamak isteyen harcama tutkunu biri…(Allah kolaylık ve sabır versin kocasına)

Adamcağız,  Zamanında iyi kazanıyorken “sevgili kocacığım, aşkım” idi.

Beklenmeyen  durumlar gelişti   eski kazançtan eser yok, hatta işyerini mevcut haliyle ayakta tutabilmek bile başarı.

Bu duruma üzülmekte olan beyefendiye,  

“Suzi’ler  Miami’ye gidiyorlar  biz ise, uçakla bir saatlik yer, Antalya’ya bile tatile gidemiyoruz.”

“Vitrinde yeni bir kürk gördüm ama sen cüzdanı açmıyorsun ki,”

“İki senedir şu mobilyalardan bıktım, of ya,  cimrinin tekisin”.

“Anlaşıldı,  tak sepeti koluna, herkes kendi yoluna” diyeceğim sana,   belki bugün, belki yarın belki   yarından da yakın.

Beyefendi  tutukluk yapmış plak gibi, “olmuyor, olmuyor, olmuyor” diye sayıklaya sayıklaya kafayı üşütmekte…

Bu durumda adamın sükuneti mi kalır, ruh sağlığı mı kalır bilinmez. Bilineni odur ki “delirium” safhasındadır ve  Düşünen Adam’ın hastanesinde, 3 no.lu odada…

Ne yapmak gerekirdi,  geçmişteki güzel  günlerin hatırına  şimdiki darboğaza katlanmak gerekirdi. Kilisede papaz bile demiyor mu, “iyi günde, kötü günde, hastalıkta, sağlıkta………..”

 Başarısızlıklar, yakın çevredeki kişilerin negatif yaklaşımlarıyla ruhsal hastalıklara sebep olurlar, gözlemlerim  böyle diyo…

TAKINTI:

Bir kişiye, bir olaya, geçmişteki veya gelecekte muhtemel bir duruma odaklanmak, hep onu  düşünmek, kendini yapması gereken işine verememek, dikkat dağınıklığı ve dalgınlıklara sebep olur. Kişi içinde yaşadığı yer ve zamanın dışına çıkarak başka bir dünyada yaşamaya başlar. Zamanla "meczup" duruma gelir. Tedavisi uzun ve  en zor  olan  vahim tablolardandır. 

Melankoli halidir, amaçsız insanlarda sık rastlanır.

Yakınları tarafından başlangıç aşamasında fark edildiğinde, meşguliyet terapisi adı verilen  "yoğun iş" uygulamasıyla önü alınabilir.

Sağlıklı ve mutlu günler...

Yurdagül Alkan.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 
Toplam blog
: 344
: 1671
Kayıt tarihi
: 09.04.09
 
 

Özel bir finans kuruluşundan emekliyim. Hayatın her aşamasını acısıyla tatlısıyla yaşamış biri ol..