Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Ekim '09

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Ruhsal otopsideyim, herkesi beklerim

Ruhsal otopsideyim, herkesi beklerim
 

İlk yazımdaki karamsarlığım ile bazı okurların dikkatini çektim :)

İnsani duyarlılıkları ile el uzatma ihtiyacı hissettiler, bu hassasiyet için kendilerine insanlık namına sevgilerimi sunarım. Biraz daha milliyetçi bir ifadeye bürünecek olursam da şöyle diyebilirim: Bizim insanımız böyle işte, eşi benzeri yok! :)

Diğer milletlerin insanlarını pek bilmediğim için, böyle iddialı ve klişe bir cümle kuramıyorum. Belki başka memleketlerde de duyarlı ve sevecen insan tiplemesi vardır. Bilemiyorum, ve bilmediğim konularda yorum yapmak adetim değildir… Bu huyumu seviyorum ayrıca. Bence bu ülkede, ve belki dünyada, bilmediği konularda yorum yapma ve ileri geri konuşma alışkanlığı yüzünden bu hallere düşüldü. :) Bu noktada sadece hislerimle ve sezgilerimle düşündüğüm bir şey var, o da her ne kadar önceki cümlemde “belki dünyada” şeklinde bir ekleme yaptıysam da, sanırım ki milletimize biraz daha has bir durum olabilir “bilmediği konularda yorum yapma ihtiyacı”. Bu konu ile ilgili görüş ve yorumları bekliyorum :)

Şimdi nasıl bir blog yazsam da, beni ifade etse, kalemimi eksiltmeden kullanabileceğim, rahatlıkla yorumlar yapabileceğim, istediğim gibi at koşturabileceğim bir “tema” da olsa dedim. Sonunda ele alınabilecek belki de en bencilce temayı seçtim, kendimi :) Anlayacağınız ben pek suya sabuna dokunmadan, kimseyle itişip kakışmadan, ve “hakkımda” bölümünde dediğim gibi kendimi ezip suyumu çıkarmalarıma el alemi dahil ve şahit ederekten, yazmaya karar verdim… :)

Kendimi analiz etme konusunda iyi olduğumu düşünüyorum. Ne de olsa mesleki bir gereklilik diyeceksiniz, ama bence ben bu konuda biraz daha iyiyim :) Bu iyilik kim zaman acımasızlık boyutunda da olsa, artık dengeye kavuşmuş halimde, bu kendini analiz etmelerden de memnunum, eskisi kadar mustarip de değilim…

Düşündüm ki, ( bunu dün gece düşündüm, uyumaya 2 dk 35 saniye kala bir beyin fırtınasına tutulmuş ve aklına gelen kelimeleri orada tutmaya çalışırken) bir insan kendinden bahsetse, ama bunu sürekli yapsa, bu yazıları kim neden okusun, ve ilgiyle takip etsin… Kendinden bahsetmenin, insanın kendisi dışında kime ne faydası olabilir, vatana millete hayırlı bir tarafı var mıdır? Bu dünyanın en bencilce eylemi değil midir?

Sonra kendimi böyle didiklerken, aklıma bir de şöylesi geldi: Aslında herkes sürekli kendinden bahsediş halinde!

Yani güncel bir konuda yazı yazan, oraya “kendi” yorumlarını yazıyor…

Başbakana kızan bir yazar, yazısına “kendi” hislerini yazıyor.

Yemek tarifi veren biri ise “kendi” sevdiği, beğendiği ve muhtemelen sık sık yaptığı ve yaptığında da güzel olan bir tarif veriyor…

Velhasılı kelam (bu söz öbeği sanki biraz ağır kaçtı ama, olsun), biz insanlar sürekli hayatın içerisine “kendimizi” koymak ve bunu diğer insanlara sunmakla meşguluz. E doğalı da bu, her birimiz için kendimizden sahici, kendimizden yakın ve samimi kimimiz var? Nasıl mantıklı değil mi? :)

Şimdi benim yapacağım şudur: Kendimden bahsedeceğim evet. Ama bunu biraz değişik, biraz psikoanalitik tarzda yapacağım. Kendimi irdelediğim ve analiz ettiğim her noktayı da paylaşarak yazacağım. Bir nevi “gizlim saklım olmayacak”. Kendimi analize sizi şahit tutaraktan yazacağım… İşin aslı, bu vatana millete hayırlı bir eylem de olacak, çünkü, kendimi nasıl analiz ettiğime şahit olurken, ister istemez ve belki bazen bilerek ve isteyerek bu eylemi yazıyı okuyanlar da yapacak.

Yanii neymiş, toplu analize hoşgeldiniz :))

Hayatta duruşum kendini birazcık fazlaca irdelemek, analiz etmek ve kendi üzerinde bol bol düşünmeye dayalı… Bunu yapmak, hele ki de herkesin gözü önünde yapmak, kimilerince “cesaret” olarak değerlendirilebilir. Ne de olsa en mahrem yerlerinizi açıyorsunuz, ve insanlara da ister istemez sizi vurabilecekleri, alaya alabilecekleri, küçümseyebilecekleri noktalar sunuyorsunuz… İşte bu bakımdan kimlik bilgilerimi azami ölçüde saklamaya karar verdim. Gizemli olmayı severim ama o ayrı, bu konuda bilinçli bir gizem içerisinde olmakta fayda var, değil mi :) Sanırım anlatabilmişimdir.

Bunun yanısıra kendimce bir oyun oynamaya karar verdim. Açıklamakta mahzur bulunmayan bazı özelliklerimi de saklasam, sonra ilerde insanlar (eğer deliliklerimi okuyanlar olursa :), yazdıklarımdan örneğin yaşımı tahmin etseler, ve nedenlerini söyleseler eğlenceli olmaz mı? Benim için olur, ama sizi bilemem :) Bencilce bir eylem içerisinde olduğumu söylemiştim, bana ne senden yahu, işim gücüm var benim diyenleri anlarım, saygı ve sevgilerimi de iletirim :)

Son olarak, benim bu blogda bir ilham kaynağım var :) Yazı dilim bile ona benziyor, kendimi onun ikizi gibi hissetmeye başladım :) Kim olduğunu söylemeyim, ama şöyle bir ipucu vereyim, yazılarının sonunda “eroir” isimli şiir denemelerini yayınlıyor…

Bundan bahsetmemden kasıt, onun yazılarına atıfta bulunacağım bir bölüm açacağım şimdi de ondan… Şimdi bu arkadaşımızın ilk “eroir” ini gördüğüm an bu kelimenin ne anlama geldiğini bilmememden kaynaklı –ki hala bilmiyorum aydınlatılırsam sevinirim-, “error” gibi okumuştum. Yani ingilizce hata, yanlış vs demek olan kelime. Ben de şimdi buna “istinaden” yazılarımın sonuna bir error koyabilirim diye düşünüyorum. Şöyle ki, benliğimin error verdiği anlardan sunarım, kendimce eğlenirim.

Umarım telif hakkı diye peşime düşmez, anladığım kadarıyla zaten paraya oldukça düşkün bir arkadaşımız kendisi :)) (Tamamen şaka)

O zaman işte bu da son nokta.

Ve bu da günün error’u: İşe ne zaman geç kalsam veyahut erkenden sıvışacak olsam koridorda yönetici kadrosundan birileri ile karşılaşıyorum, nedendir ? Kaderin bir oyunu mudur? İşte işletim sistemimin tam da bir error verdiği an budur :) Sistem hatası :)

eMPe3 çalarımdan: Soner Arıca-Yüreğime Ektim Seni

 
Toplam blog
: 29
: 525
Kayıt tarihi
: 03.10.09
 
 

Psikoloji mezunuyum, ve bundan dolayı olsa gerek kendini analiz edip hırpalama konusunda oldukça iyi..