Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Kasım '07

 
Kategori
Felsefe
 

Ruhsal tekâmül yolunda evrim veya devrim

Ruhsal tekâmül yolunda evrim veya devrim
 

Krishnamurti şöyle der: "Dünyayı değiştiremezsiniz, sadece kendinizi değiştirebilirsiniz ve böylelikle de zamanla dünyayı da değiştirirsiniz."

Evrim; zaman içinde birdenbire olmayan, kesintisiz, niteliksel ve niceliksel gelişme sürecidir. Evrim, sadece canlılar için değil, her ortam için geçerlidir. Devrim ise hızlı, köklü ve nitelikli değişikliktir. Ruhsal tekâmül, biyolojik tekâmül veya evrimden farklıdır.

Kemal Menemencioğlu bir makalesinde şöyle der: “Ruhsal tekâmülün sonucu ruhsal olgunluktur, bir de İnsani Kamil evresi vardır. Ruhsal olgunluk birçok erdemlere sahip olup, kendimizi ve ortamımızı tanıdığımız, ona uyum sağladığımız ve olumlu bir şekilde yönlendirmeye hazır olduğumuz bir evredir. Bu evrede sanki artık insanların ortak yazgısı gibi süren çocukluk hali sona erir. Ruhun belki de binlerce yıl süren uzun tırmanışı, kendisiyle ve başkalarıyla kıyasıya uğraşmasıyla buraya erişir. “

Birey kendi özüne indikçe gerçek benliğine kavuşur ve evrimini tamamlamak için devamlı değişim ve gelişim için uğraş verir. Kimse asla, “Ben artık oldum ve evrimimin sonuna geldim” diyemez.

Bir insanın, gerçek bir birey haline geldiğini gösteren anahtar kelime; değişimdir. Bu değişim eğer yavaşsa evrim; ani ve köklü bir değişimse devrimdir. Yeniden Doğuş, devamlı değişim evriminin bir parçasıdır. Yeniden doğuş sadece ölümden sonra değil, her an gerçekleşmektedir. Vücudumuzda milyonlarca hücre her gün ölmekte ve yerlerini yeni hücrelere bırakmaktadır. Evren ise her an değişmektedir. Kızılderililer şöyle der: “Aynı nehirde iki kere yıkanamazsın”.

Ender Saraç kitabında yaptığı bir alıntıda şöyle belirtir: “Kendimizi ruhsal açıdan evrimleştirmek için çaba göstermezsek, Yaradan bize sert enerji şoklamalarıyla operasyon yapar. Biz ise bu fırsatı bilgi eksikliğinden ve bilinç düzeyimizin düşüklüğünden dolayı anlamayız ve bu durumları şanssızlık, acı, kötü kader gibi tanımlamalarla değerlendiririz.”

Evrimsel süreci dahi uygulayamayan ve kendine acıyan, değişemeyen, tüm melanetleri kendilerine çeken ve gerçekten kurban gibi hisseden bu duygusal ajitasyon kral ve kraliçeleri; aslında bu derin çukura kendilerini aşırı derecede önemsediklerinden dolayı düşmüşlerdir.

İnsan, kendi özüne indikçe gerçek benliğine kavuşur ve evrimini tamamlamak için devamlı değişim ve gelişim için uğraş verir. Bilgi çağında yaşamaktayız ancak Aristoteles dediği gibi: "Bilgi bir hazineyse, uygulanması da bu hazineyi açan anahtardır."

Taoizm’de aydınlanma yolunda hızlı evrim; Tao’nun yaratıcı faaliyet devri olarak geçer. Ying ve Yang’de gördüğümüz gibi, bir süreç oluşturmaktadır. Bu süreç devridaim tarzındadır ve sürecin ne başlangıcı ne de sonu bulunmaktadır. İnsanın evrimi ebedi bir faaliyettir.

Herkes öncelikle kendi evriminden sorumludur. Kendi gelişimini tamamlamamış olgunlaşamamış ve sorunlar içinde yüzen birinin başkalarını kurtarmaya çalışması hiç anlamlı değildir.

“Büyük ve üstün bir insan kendi kendini bulmaya çalışır. Evrim kendi kendini tanımakla olur.” der Konfüçyüs.

Gerçek insan, insanoğlunun yüzyıllardan beri biriktirdiği bilgi kütüphanesinden yararlanır ancak hiçbir fikre bağlanmaz; en doğrusu diye benimseyip kendini sınırlamaz. O, eklektik bir yapıda birikimini güçlendirerek insanı ve insanlığı yüceltmek için çalışır ve gelişime katkıda bulunmayı amaçlar.

Gerçek evrensel insan, yaşamını bütün insanların yaşamıyla birleştiren insandır. O, erdem ve bilgi ile sevgi yolundan amacına ulaşmayı düşünür.

Her insan içindeki Tanrıyı keşfetmeyi bekler. Bilgi her yerde vardır. Nerede insan büyük bir eser yaratmışsa içindeki Tanrısallığı ifade etmiş; nerede bütünden koparak kötülük yapıp, zarar vermişse ondan uzaklaşmıştır. Evrim, Tanrıya doğru yükselişin ifadesidir. Bunun yapılış hızı ise bize kalmıştır.

En önemli evrim, düşünceleri, yapay sınırlardan arındırmaktır. Denildiği gibi: “Akılsal yetileri kör inançlarla ve dogmalarla sınırlandırmak yerine, sezgisel algıların sınırlarını, aklının elverdiğince genişletebilmek gerekir.”

Bir kaynakta şöyle geçer: “İnsan, evrim aşamalarından geçerken kazandığı aklı kullanabilme yetisi ile görünmeyeni algılama yönünde büyük mesafeler kat etmiştir. Akıl, insanın elinde bulundurduğu tüm yetenekleri gerekli olduğu noktalarda seferber ederek insan ve evren hakkında, ihtiyacı olan bütüncül kavrayış imkânını ona bahşetmektedir.“

Tamer Ayan şöyle der: “Akıl da, zekâ da bir kabiliyettir. İkisi arasındaki en önemli fark, bir başkasından akıl alınabilinir ama zekâ alınamaz. O, insanın kendisine mahsustur. "Zeki" dediğimiz insanlar bu zekâ mefhumuna fazlasıyla sahip olduğunu gösterenlerdir."Akıllı" dediğimiz insanlar ise sahip oldukları zekâyı en iyi kullanabilenlerdir.”

Kant, “İnsan, aklını kullanarak sonsuzluğa uzanır.” demektedir.

İnsanın evrimsel yürüyüşünde olduğu gibi “bir varış değil tümüyle bir gidiş olduğunun” farkına varması gerekir. Bilinçsiz bir insanımsı dahi hayatında yaşadıklarından bazı öğrenme süreçleri yaşayıp, küfesine bir şeyler kor. Evrim herkes için farklı derecelerde geçerlidir. Devrim ise daha hızlı daha acı verici bir yoldur.

Tüm evrenle birlikte insan zekâsının da bir evrim geçirdiği aşikârdır. Evrim, bu kâinat düzeninin yasasıdır. Varlık; sonsuzdan gelip, yaşamdaki evrimleri ya da devrimleri ile sonsuza giden bir enerjidir. Bu yolla “Tekâmül” eder. “Ruhun Ölümsüzlüğü” olarak tanımlanan da budur. Cesaret, akıl, bilgelik ve kuvvet sahipleri hayatlarında ciddi değişimler yapar, yaşarken kendilerini yeniden yaratırlar ve insanlığa güzellik sunarlar. Bu bir devrimdir. Az kişiye nasip olan bu güç acı verici deneyimleri de beraberinde getirir. Bu yol, fikirlerin hayata geçirildiği yoldur, havada uçan sözlerin yolu değildir.

Bu yol, seçim yapamayan, arada kalan, ne şiş ne de kebap yanmasın diye uğraşıp kendini yakacak olanlara göre değildir. Onlar sakin ve sığ suların, çok yavaş değişimin, zayıf yüzücüleridir. Riski sevmezler, hayatlarında çözemeyecek hatta çözmek istemeyecek bağlara sahiptirler, onlardan özgürleşmeyi de istemezler. Hayatlarında sahip olduklarına inandıkları sanal, sabit bir denge vardır. O, dengeyi bozmamak için kala kalırlar. Sahip oldukları kalıplar ve bağlar beş duyu kafesi ile birlikte onlara hayali sanki gerçekmiş gibi yaşatır.

Marx şöyle der: "Filozoflar hep bu dünyayı tartıştılar, önemli olan onu değiştirmektir."

Evrimsel olarak tekâmül çok daha yavaş bir süreçtir. Olumlu yönde ise elbette ki ehveni şerdir. Büyük kitlelerin yolu, ama hızlı ama yavaş bu noktadan geçer. Burada ani aydınlanmalar, hayatı insanlık için bir amaç adına yaşama, hayatta köklü değişimler yoktur.

Devrimsel değişim dinamik bir süreçtir, bir sonu yoktur. Dalgalar halinde kendini yerleştiren köklü değişimdir. Hiçbir bebek sancısız doğmadığı için ilk atılan adim, yani başlangıç en zorudur. Acılar olacaktır, ancak karar verilip, bir kez yola çıkılır ise artık ok yaydan çıkmış olacak. Bu yolda geri dönüş yoktur ve hiçbir şey bir daha asla eskisi gibi olmaz.

Bireysel değişim anlamında devrim, kişinin yaşamının, duygularının, hayat amacının, kalıplarının, bağlarının aniden kişinin kendince yıkılıp, paramparça edilip yeni ulaştığı bilinç seviyesine göre yerine yenisini konmasıdır. Devrim kısmen yapılmaz ve asla sulandırılmaz, aksi halde devrim olamaz. O, bir altüst olmadır, köklü dönüşümdür. Bireysel yaşanan devrimin temel özelliği, eskinin yerine konan yeninin, eskiyle hiçbir bağlantısı, hiç bir geçmiş referansı olmamasıdır. Bu da evrimsel çarkın uzun zamanda öğüttüğü zayıf ve boynu bükükler için değildir.

Devrimsel yenilenme sözcüklerin en coşkulusudur. O, içinizin kıpır kıpır etmesi, tüylerinizin diken diken olmasıdır. Fiiliyatta olmak demektir. Kaostan kozmosa geçiş, ölüp yeniden diriliştir. Yaratıcı enerjinin bir patlama ile açığa çıkışıdır. Yaşamlarımızı onurlandırmamız, kısaca yaratmamızdır. Dünyayı iyi, doğru ve güzele yönelik değiştirme yolunda yapılan her türlü düşüncenin eyleme dökülmüş halidir.

Sokrates şöyle bitirir: “Kendini tanımak demek, hayran hayran kendini seyretmek demek değildir. İnsanın hem ne olduğunu, hem de ne olması gerektiğini araştırmasıdır; nasıl düşüneceğini, nasıl yaşayacağını, nasıl mutlu olacağını kendine sormasıdır. “

Berk Yüksel

 
Toplam blog
: 242
: 32770
Kayıt tarihi
: 09.03.07
 
 

21 Aralık 1973, Ankara doğumludur. Lisans ve yüksek lisansını “İşletme” alanında yapmıştır. Araşt..