Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

sufi-su /Emel Yeşilkayalı

http://blog.milliyet.com.tr/sufi-su

26 Nisan '10

 
Kategori
Güncel
 

Rumuz:Kadın

Rumuz:Kadın
 

http://www.google.com/images?hl=tr&gbv=2&tbs=isch:1&q=d%C3%B6v%C3%BClen++kad%C4%B1n&sa=N&start=18&nd


Kaçarak evlendim. Kaçmamın nedeni bir yerde aileme tepkiydi. Ailemi cezalandırmak isterken kendimi cezalandırdım.

Üç erkeğin tek kız kardeşiydim. Babam da rahmetli olunca yoğun şiddet gördüm. 70’li yıllarda yaşanan bir iç savaş vardı, okuma özgürlüğüm elimden alındı. Ortaokuldan bıraktım.

Eşimle tanışmam şöyle oldu: O iki tane mektup yazdı, ben bir yazdım ve kaçtım. Yani hiç görüp konuşmadım. Benden yedi yaş büyük bir insan. Bir-iki tatlı lafa hemen kanarız ya, 17 yaşında da buna müsaittir insan. Kadın olarak zaten, inanmak, güvenmek için çok müsaitiz. Ben de eşime güvendim.

Eşime kaçtıktan sonra, yağmurdan kaçıp doluya yakalanırsın ya, işte o dolu. Ama dolu ne dolu, deniz büyüklüğünde dolu. Kayınvalidem vardı, kayınbabam vardı, kayınbabamın hiç evlenmemiş kız kardeşi vardı. Ayrıca bir eltim vardı, çocuğu vardı. Aynı evde hep birlikte yaşıyoruz. Eşim aşırı derecede alkole bağımlı bir insandı… Artık aile içindeki şiddet artı eşimin yansıttığı şiddet… Her türlü şiddet… Kapının önüne çıkmam mümkün değil.

KAMER’e gelişim de iyice bunalıma girmişken oldu. Kayınbabam öldü, kayınbabamın kızkardeşi öldü, kayınvalidem öldü. Hizmet ederken bir şeyler seni oyalıyor… Veya kendimi bir şeymiş gibi mi hissettim bilmiyorum… Ondan sonra bir boşluğa düştüm. Hani sabah kalkacağım, kayınbabanın altını temizleyeceğim, bezleyeceğim, yedireceğim, içereceğim, o benim günümün yarısını alıyor. 12’den sonra evimi temizleyeceğim, yemeğimi pişireceğim, çocuklarımla ilgileneceğim, çamaşır yıkayacağım, bulaşıktır, ütüdür yapacağım. Kayınbaba ölünce benim yarım günüm gitti. Hiçbir şey yapamadım. Tamamen bunalıma düştüm. Yurtsuz yuvasız hissediyordum kendimi. Nasıl batağa düşmüşsündür sadece ellerin görünür, bir destek… O arada işte Aslı geldi. Dedi ki “ Bir kadın merkezi geliyor, KAMER. Gelir misin bugün toplantısına?” “Tamam” dedim.

Gittim işte KAMER’in toplantısına. Baktım orada çok güzel bir kadın var… Ben bir köşeye oturdum… Ondan sonra Hayriye konuşmaya başladı.Kendini anlattı, ismini söyledi ve benim ismimi sordu. Öyle şok oldum ki… Yani doğaldır şimdi, insan kedisine, köpeğine bile isim koyuyor. Benim, 44 yaşında bir kadının, illaki bir ismi olacak ama ben ismimin farkında değilim, ismimi unutmuşum. Ondan sonra derin bir şok yaşadım, bir an böyle bir titredim. Hayatımda duymadığım şeyler duydum. İlk şoku o zaman yaşadım. O noktada ben kabullenmiştim şiddeti. “Bu benim kaderim, alınyazım” diyordum. Bir de şöyle bir söz var:Annesinin kaderi kötüyse, kızının çeyizidir. Yani ne polis yardım ediyor, ne aile destek çıkıyor… Gidebilecek nere var? Ekonomik özgürlük yok.

O gece sabaha kadar düşündüm. Ertesi gün Hayriye’yle tekrar konuştuk. Sonra grup çalışmasına katıldım. Ama üç dört toplantıya gidince o kadar ağır geldi ki kaldıramadım. İlk grubum yarım kaldı.

Çok acı çektim. Benim yaşadığım şiddet türü bir değil, ben her konuda şiddet yaşayan bir kadınım ve bu benim kaderim değil. Bunu sorgulamaya başladım… o kadar ağır geldi ki bana bu iç çatışma. Ve o arada da oğlumla ilgili bir sorun oldu, ikisi bir araya gelince… Birinci grup sırasında ben o iç çatışmamı yaşadım. Doya doya yaşadım, doya doya acı çektim ama her şekilde fark ettim. “Ben varım ve her şeyi yapabilirim” demeye başladım. Hani derler ya kadınlar güçsüzdür. Bir geçmişime baktım ki ben bunca zamandır bunlara katlandıysam zaten güçlüyüm. Yani bir şeyler yapmışım ben. Hiçbir şey değilmişim, her şeymişim.

Tamamen kendimi toparladım ve ikinci gruba katıldım. Bu sefer daha bir şeyleri biliyordum, ilk grup kadar ağır olmadı. Fikirlerim netleşti. Hani ben, eşimden ayrılırsam nasıl geçineceğim? İki tane kızım, bir oğlum var. Oğlum okuyor, kızım nişanlı, bunun düğünü var, yemesi var, içmesi var, ev kirası var, bu inceden inceye düşünülmesi gereken bir konu. Onları düşündüm.

En sonunda, “Hayır, dur artık, ” dedim, “Bunlar benim kaderim değil, seni çekmek zorunda değilim. Senin bana bunları yapmaya hakkın yok. Hele sen şurda bir dur.” Ondan sonra çocuklarımı aldım, evden de sadece bir yatak aldım ve çıktım. Sade bir yatak aldım, çıktım. Kendime bir özgüven geldi, “Ben yaparım, başarırım, ” dedim ve öyle herkesi karşıma aldım.*

Daha çok Doğu Anadolu Bölgesi’ndeki illerde yapılanan ve çalışmalarını sürdüren KAMER’in kadının insan hakları, toplumsal cinsiyet rolleri, özgüven gibi kadına yönelik güçlendirici çalışmalarına katıldıktan sonra gösterdiği değişim ve gelişimle dikkat çeken Kardelen’in öyküsü tabiiki devam etti. Ama bu olumlu ve mutlu süreci görmeden önce Kardelen için şiddet niye kader olarak tanımlanmıştı, bunu görmek gerekir.

Kardelen, evlenmeden önce de şiddet görmüştür. Araştırma bulguları göstermiştir ki, çocukluğunda şiddete maruz kalan ya da tanık olan erkeklerin diğerlerine göre iki kat daha fazla şiddete başvurma olasılığı varken, kadınların da iki kat daha fazla şiddete maruz kalma olasılığı bulunmaktadır. Bu da şiddet olgusunun döngüsel olduğunu göstermekte ve şiddet içermeyen bir ortamda yetişmenin önemini ortaya koymaktadır. Bu nedenle, şiddetin sorun çözme yöntemi olarak benimsenmemesi için toplumsal duyarlılığın arttırılması gerekmektedir. Bunun yolu ise kitle iletişim araçları, ders kitapları, ders işleme yöntemleri ile görüşün yayılmasını sağlamak ve duyarlılığı arttırmaktır.

Kardelen ortaokul terktir. Araştırma bulguları, kadının öğrenim düzeyi arttıkça şiddet görme olasılığının azaldığını göstermektedir. Okuma yazma bilmeyen kadınlardan evlilikte en az bir kez eşinin şiddetine maruz kaldığını söyleyenlerin oranı %43 iken, yüksek öğrenim görmüş olanlarda bu oran %12’ye düşmektedir. Bu iki araştırma bulgusunda da görüldüğü gibi, kadının eğitim düzeyi ile kadına uygulanan şiddet paralellik göstermekte olup eğitimin ne kadar önemli olduğunu gözler önüne sermektedir. Ancak nasıl kadın ve kadın sorunları deyince Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü akla geliyorsa, eğitim deyince de Milli Eğitim Bakanlığı akla gelmektedir.

Oysa günümüzde sorunlar o kadar karmaşık ve çok boyutludur ki sadece bir kurumun çabasıyla çözülebilir olmaktan çok uzaktır. Her sorunun çözümü çeşitli kurumlarla koordineli çalışmayı gerektirmektedir. İşte bu nedenle “Çocuk ve Kadınlara Yönelik Şiddet Hareketleriyle Töre ve Namus Cinayetlerinin Önlenmesi İçin Alınacak Tedbirler” konulu 2006/17 sayılı Genelge konuyla ilgili tedbirlerin neler olduğunu, bu tedbirlerden hangi kurumların sorumlu olduğunu, tedbirler uygulanırken hangi kurumlarla işbirliği yapılacağını belirlemiştir. İlgili kişiler Genelge başlığını yazarak internetten ayrıntılı bilgi edinebilirler. Ama ben burada Milli Eğitim Bakanlığı dışındaki kurum ve sivil toplum örgütlerinin eğitime yönelik yaptıklarından söz etmek istiyorum.

Kardelen’in öyküsünde farkındalık yaratmanın, özgüven geliştirmenin ve haklarından haberdar etmenin ne kadar önemli olduğunu gördüğünüzü sanıyorum. İşte aynı çalışmaların yapıldığı SHÇEK’e bağlı 87 Toplum Merkezi bulunmaktadır. Bu merkezlerin hizmet verdiği iller arasında Batman, Ağrı, Mardin, Adıyaman gibi töre cinayetlerinin daha fazla görüldüğü iller de bulunmaktadır. Sadece 2010 yılı 2 aylık dönemde bu merkezlerden 10.000’e yakın kadın yararlanmıştır. KİHEP (Kadının İnsan Hakları Eğitimi), AÇEP (Anne Çocuk Eğitimi Programı), 0-19 yaş Aile Eğitimi programı gibi ebeveynlik bilgisi programları bu merkezlerde uygulanırken, çeşitli bilinç arttırıcı söyleşiler de yapılmaktadır.

Bu eğitimlerin yapılmasında bazı sivil toplum örgütleri de çok önemli rol oynamaktadır. Özellikle KAMER, Doğu Anadolu’daki herhangi bir etnik grup ya da siyasi görüşten bağımsız yapılanması ile, halkın da güvenini kazanarak SHÇEK’e bağlı Toplum Merkezi hizmetlerini kendi merkezlerinde sürdürerek, 10 yılda 30.000 kadına ulaşmış, 23 ilde yerel kadın danışma merkezlerinin kurulmasına önayak olmuştur (Veriler 2007 yılına aittir).

Benzer çalışmalar yerel yönetimlere ait kadın danışma birimlerinde de sürdürülmektedir.

Öte yandan son yıllarda “Haydi Kızlar Okula”, “Baba Beni Okula Gönder”, “Anne Kız Okula”, “7 Çok Geç” gibi kampanyalar ve rahmetli Türkan Saylan’ın önderliğinde ÇYDD, Doğan Vakfı gibi sivil toplum örgütlerinin yürüttüğü çalışmalarla ivme kazanan örgün ve yaygın eğitim çalışmalarında edinilen kazanımlar da azımsanamaz. Şüphesiz bu çalışmaların sonucunu kısa vadede görmek mümkün değildir. Süreç içerisinde kadına yönelik şiddetle ilgili sonuçlarını göreceğimizi umuyorum.

Daha önce de belirttiğim gibi konuyla ilgili genelgeye ulaşarak, görsel-işitsel medya kuruluşlarının, Sağlık Bakanlığı’nın, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın, Sivil Toplum Örgütlerinin şiddetin önlenmesi için neler yapması gerektiği hakkında bilgilenebilirsiniz.

Kadına yönelik şiddetin önlenmesinde eğitim konusuna çok önem verdiğim için bu bölümde Kardelen’in öyküsünden yola çıkarak eğitim yoluyla bilinç oluşturma, haklardan haberdar etme, özgüven kazandırmanın üzerinde özellikle durmak istedim. Bir sonraki yazımda Kardelen’in yaşamının nasıl devam ettiğinden kısaca bahsedip, bireysel mesleki deneyimlerinden yola çıkarak konuyla ilgili hangi önlemlerin acilen alınması gerektiğinden söz etmeyi planlıyorum.

Sevgi, sağlık ve huzurla kalınız...

* KAMER. Ben varım. KAMER Vakfı Yayınları, Diyarbakır, 2007.

* Ayşe Gül Altınay ve Yeşim Arat’ın Türkiye’de Kadına Yönelik Şiddet 2007 araştırması bulgularından yararlanılmıştır. Bu araştırma konusunda yapılan en kapsamlı araştırmadır.

* http://www.shcek.gov.tr/ adresinden Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumuna bağlı kadına yönelik kuruluşlar ve hizmetleri hakkında bilgi alabilirsiniz.

* shcek gov.tr.

 
Toplam blog
: 76
: 1567
Kayıt tarihi
: 28.03.09
 
 

Merhaba, ben sufi-su. Sosyal hizmet uzmanıyım. Yıllarca korunmaya muhtaç çocuk çocuklar, koruyucu..