Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Kasım '17

 
Kategori
Kitap
 

Rus Edebiyatının İlk Modern Romanı; Yüzbaşının Kızı

Rus Edebiyatının İlk Modern Romanı; Yüzbaşının Kızı
 

Aleksandr Sergeyeviç Puşkin’in romanı “Yüzbaşı’nın Kızı”, okuma grubum olan Kitap Ağacı tarafından ayın kitabı olarak seçildiğinde ilk işim kitap siparişi işine girişmek oldu. Ancak internette araştırmaya girişince bir gariplikle karşılaştım. Kitap, benim tespit edebildiğim ya da İdefix’de varolduğu kadarı ile Türkiye’de 16 farklı yayınevi tarafından basılmıştı. Daha da garibi, kitaplar arasında ciddi sayfa farklılıkları hissediliyordu. Örneğin Yapı Kredi yayınlarının baskısında 126 sayfa olan kitap, Antik Kitap’ta 192 sayfa,  Oda yayınlarında 176 sayfa, İletişim yayınlarında 198 sayfa, Alfa yayınlarında 215 sayfa, İş Bankası yayınlarında 545 sayfa gözüküyordu. Kısa bir araştırma ile İş Bankası Yayınlarından çıkan kitabın, toplu eserleri, dolayısı ile diğer hikâyelerini de kapsaması nedeniyle fazla sayfa sayısına sahip olduğunu anladım. Diğer yayınevleri arasındaki sayfa farklılığının ise baskı formatı ve çevirmenden kaynaklı olabileceğini düşündüm.

Bu çeşitlilik içinde kitabı güvenli bir limandan temin etmenin daha doğru olacağına karar vererek, Yapı Kredi yayınlarından Sabahattin Ali ile Erol Güney’in ortak çevirili nüshasını edindim. İş Bankası yayınlarının nüshasının çevirisi ise Ataol Behramoğlu’na ait ve bu seçenek de oldukça cazip. Sabahattin Ali’nin ortak yürüttüğü bu çevirinin ilk basımı 1944 yılında Milli Eğitim Bakanlığı tarafından (Büyük olasılıkla Hasan Ali Yücel döneminde) yapılmış.

“Yüzbaşının Kızı”, Rus edebiyatının ilk modern roman örneklerinden birisi. Puşkin, 19. Yüzyıl öncesi klasik Rus Edebiyatına, 19. Yüzyılda modern ve batılı bir form kazandıran ilk isim olarak kabul ediliyor. Bu formu hem şiirde, hem öykülerde hem de romanlarda geliştiriyor. En ünlü romanı ise “Yüzbaşının Kızı”. Puşkin, hemen hemen her verimli ve yaratıcı yazar gibi, siyaseten muhalif bir kimliğe sahip. Soylu bir aileden gelen ve eğitimli bir aydın olarak (liseyi bitirdiği yıl 1817, vefat yılı 1836), döneminin Çarlık Rusya’sına muhalif bir karakter oldu. Bu da sürgünler, gözetimler ve sansürlerle dolu bir yaşam geçirmesine neden oldu. “Yüzbaşının Kızı” Kafkaslara sürgüne gönderildiği zamanın zihninde bıraktığı tortuların ve Rus tarihinde isyanlara yönelik tarihi araştırmalarının etkisi ile ortaya çıkan bir eser olmuştur büyük olasılıkla.

Romanda hikâyenin konusu, Rusya’da 18. Yüzyılda, neredeyse 50 yıl sürmüş bir köylü ayaklanmasının, Pugaçev Ayaklanması olarak bilinen 2 yıllık kısmını içermektedir. Gerçekten yaşanmış bir isyanın içinde geçen bir aşk hikâyesini anlatır. Puşkin bu isyanla ilgili bir roman yazmaya karar verdiğinde, 1833 yılında isyanın geçtiği Orenburg, Kazan ve diğer köy ve kasabalarda aylarca belge toplamış ve olayların tanıkları ile görüşmüş. Kitabın yayınlanma tarihi ise 1836. Yazar aynı yıl, eşine yönelik iddialar üzerine bir düelloya girişiyor ve yaralanarak vefat ediyor.

Romanın içeriğine dönecek olursak, bir soylu çocuğunun, orduya katılması ve sorunlu bir sınır karakolunda görevlendirilmesi ile başlayan hikaye, soylu gencin kale komutanının kızına aşık olması, bu arada isyancıların kaleyi ve bölgedeki bir çok alanı ele geçirmesi ile hızlanıyor. Soylu genç ve yüzbaşının kızı, ilginç tesadüfler sonucu rütbelilerin katlinden kurtulur ve isyanın sonuçlanmasına kadar birçok badire atlatırlar.

Benim okuduğum baskıda romana ek bazı bölümler mevcut. Dipnotlarda, ek verilen bölümün, Puşkin’in sansürden çekinerek çıkardığı kısımlar olduğunun tahmin edildiği belirtilmiş. Puşkin’in sansürden çekindiği kısım ise, bir köylü ve aslen Kazak isyanı olarak görülen kalkışmanın içinde Rus köylülerinin de olduğuna dair bazı ifadeler. Büyük olasılıkla Rus Çarlığı, isyanı sadece bir etnisite ve inanç isyanını olarak algılanmasını sağlayıp, çarlığın ana gövdesi olan toplumsal kesimleri yanında tutma çabası içerisinde. Oysa isyanın içinde Rus köylülerinin de olması, Çarlığın meşruluğu açısından önemli bir tehdit. Bu sebepten dolayı, Çarlık sansür komitesi, bunu ima eden herhangi bir habere ya da esere izin vermiyor olsa gerek ve Puşkin bu çekinceden dolayı, kitabın ilk baskısında bu bölüme yer vermiyor ancak eskizleri arasında bu bölüme rastlanıyor.

Roman, 18. Yüzyıl Rusya kırsalı açısından önemli bir panorama sergiliyor. Kasabalar, köyler, kaleler, kalenin iç yaşamı, inançlar, etnisiteler, kültürler açısından ilginç tespitler yapmak mümkün.

Kitaba eşlik eden en önemli özellik çevirinin kendisi. Sabahattin Ali ve Erol Güney kitabı 1940’ların Türkçesi ile çevirmişler ve bu kitaba daha da bir tarihi roman havası katmış. İçinde bugün oldukça az kullanılan kelimeleri gördükçe, dilimizin zenginleştiğine mi yoksa fakirleştiğine mi karar vermekte zorlandım. Oysa bir edebiyatın zenginliği, kullanılan kelime ve ifade çeşitliliği ile artış gösterir. Bu özellik, kısa sayılabilecek romana keyifli bir derinlik katmış.

Kitabın sonunda kendi kendime, 1836 tarihinde önce yazılmış herhangi bir edebi eser okuyup okumadığımı sordum. Biraz düşününce 1859 yazımı “İki Şehrin Hikayesi” ve 1813 yazımı “Aşk ve Gurur (Önyargı)” okuduğumu fark ettim. Büyük olasılıkla, “Yüzbaşının Kızı”, okuduğum en eski ikinci kitap oldu. Sıra galiba yavaş yavaş 1600’lü yılların eseri Don Kişot’a geliyor.

 

 
Toplam blog
: 453
: 1826
Kayıt tarihi
: 14.11.06
 
 

36 güneş yılı. 27 yıl G.antep, 9 yıl İstanbul. İstanbul, 90’lı yıllarda yaşandı, bitti.  Hep şe..