Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Temmuz '10

 
Kategori
Deneme
 

Rus kızlarına ne oldu?

Rus kızlarına ne oldu?
 

Rus kızı hayaliyle yanıp tutuşan türk erkekleri ve zengin koca hayaliyle yanıp tutuşan kızlar hep vardı ve var olacaktır.

Bu alış-veriş her kültürde kıyasıya sürüyor.

Görmüşsünüzdür; meydanlara atılan buğdaylara, güvercinler toplanır ayaklarımızın arasında, kaçmadan, dolanır, yerler. Bir süre sonra o meydan kuş pisliği kokmaya başlar. Manevi tatmin ve küçük de olsa ekmek kapısı yarattığından, katlanılır.

Uzaktan bakınca görünmeyen, daha küçük bedenleri ile serçeler, karıncalar da onların arasında barınır. Güvercinlerden, kargalardan artanlar ile yetinirler. Sessizce, ürkek ürkek nasiplerini toplarlar.

Birkaç yıl önce kuzeyden, beyaz tenli kızlar otobüslerle binip çıkıp gelmişlerdi.

“Kız hepsi senin mi?” diye yerli kızlarımıza atılan laflar unutuldu. Bunlara; “Çekecekle mi içine girdin, anam?” “ Yakalarsam cuk, cuk...” denmeye başlandı.

Pantolonlarının içinden, tirbişonla çıkarılmayı bekler halleri ile ince topuklu ayakkabıların üzerinde beğenilmenin hazzı ile buzda yürümeye alışık bu kızlar; ülkemizde daha bir güvenle dolaşır oldulardı.

Eh, hâl böyle olunca da mahalledekileri bırak, evdeki erkekleri tut tutabilirsen…. Kimi, tası-tarağı bile toplamadan takıldı peşine gitti. Kimisi de lüks semtlerde daireler kiralayıp oturttu. Netice de öyle ya da böyle; ardında bıraktığı çoluk çocuğun rızkını onlara yedirdi.

Evdekilerden çok farklı idiler. İstediklerini açık ve net ifade ettiler. Bizim kızlar gibi “ belki, dersem evet anla” demiyorlardı bunlar..

Tak, tak topuklarını vurarak, ne alacaklarını bilerek, çıkıp gelmişlerdi. Eğlenilecek kız, evlenilecek kız kavramları yerle bir oldu. “İşte bu abi, sevişilecek kız bu” dedirtip, yerlilerin pabuçlarını dama attırdılar.

Akreple yelkovan sanki yer değiştirdi.

Ocaklar sönmüş olsa da, haklarını yememek lazım, biz kadınlar da, erkekler kadar çok şey öğrendik onlardan…

Ah, şu teğet geçen kriz olmasaydı, neler neler değişecekti... Paranın gözü kör olsun!

Ilımlı mı, ılımsız mı bir türlü karar verilmeyen ülkemde, müslümanlığın faturası sadece kadınlara kesildi. Erkeklerimiz bir karar verselerdi; kadının neresini, nasıl örteceğine. Çarşafa mı, türbana mı sokacağına, birer birer mi, üçer üçer mi alacağına bir karar verseydi…Toplumca mesut ve mutlu bir ülke olacaktık... ama olamadık.

Onlar kadını örtüp, topluma açılımlar yapmakla uğraşırken, sosyal sorunlar patlak verdi.

Kızlarımızın bir kısmı evde oturup, kısmet beklerken beklerken, kız kurusu diye alay konusu olduğu yetmezmiş gibi bunu savunan kadın bakanlarımızla da, mezar taşına “Açılmadan iade yazdırsın!” diye kendi yarattığı kadınla dalga geçti erkeklerimiz.

Havalara girmiş olan türk erkekleri, kriz yüzünden borsa gibi dibe vurup, değer kaybedince; Rus kızları Dubai’ye doğru, göçmen kuşlar gibi bir anda gittiler, yok oldular. Bizimkiler, ağızlarına çalınan bir parmak balla, kargalardan arta kalan başaklar gibi boynubükük, eli böğründe, gözleri ufukta kala kaldı...

Bir yanlarına batan kazık canlarını fena yaktı ama seslerini çıkaramadılar. Erkekliklerine b.. sürdürmediler. Kös kös, “nerede benim bulgur pilavım?” diye evlerine dönmenin yollarını aradılar.

Teğet geçecek, geri gelecekler diye kuyruğu dik tutmaya çalışsalar da bir türlü geçmeyen, hâlen devam eden krizle birlikte o umutları da söndü.

Yavaş yavaş yaralar sarılmaya başlandı. Bulgurla ayran pek güzel bir ikiliymiş diye kendilerini avutmaya çalışıyorlar şimdilerde. “Birlikte duj” hayal oldu.

Kimi çarşafa, kimi türbana sokulan, kocalarını yerli yabancı kızlara, oğullarını -şehit edip- toprağa, kızlarını töre cinayetlerine veren kadınlarımız; üzerinde oynanan bu oyunu unutmaz, ancak unutmuş gibi yapar.

Bilinsin ki, sabrından ve gururu kırılmış olduğundan dırdır etmese de kinini biriktiriyor… Korkarım ki, Karadullar gibi bir gün kusacağı günü beklemekte.

Hayat öncelerden birileri tarafından programlanmış gibi yaşanıyor.

Baktılar ki hep ağıt hep ağıt... Nereye kadar?

Toplumsal patlamaları durdurmak için güldürmek, eğlendirmek gerek milleti. “Hadi eller havaya!” diyerek, bu işi de medyanın üstüne yıktılar. O’ da her işi üstlendiği gibi kolları sıvadı. Evde kalmışlıklar bitsin diye evlendirme seferberliği başlatıldı televizyonlarda.

Rezillik, kepazelik diz boyu, bini bir para…

Dökülüyor toplum her anlamda. Kadınlar ömür boyu aylık gelir arar gibi koca arıyor, erkekler en az iki kadın istiyor da parası yetmediğinden, yüzü tutmadığından söyleyemiyor. Biri çekip çevirsin, silsin süpürsün, diğeri kızı yaşında olsun, gönlünü hoş tutsun istiyor…

Zor zor bizim işimiz çok zor. Bilemedik ki, biz kimiz ve ne istiyoruz? Doğulu mu, batılı mıyız?

Kendimiz olmak aklımızdan geçmiyor. Eziğiz biz ezik!

Sorunlarımız yetmezmiş gibi; O da ne? bir de Azerbeycanlı, Gürcü kızlar şanslarını denemek için sessizce çıkıp gelmemişler mi?

Kargalardan, güvercinlerden artanı toplamaya çalışan serçeler gibiler. Programlara katılıyorlar yarım yamalak türkçeleri ile; “ ben bilmem, erim bilir” demeye getiriyorlar her lafı. Tüm saf ve temiz halleriyle...

Türk kadınına, kızına hiç huzur yok, yine ekmeğini bölüşerek yiyecek.

Anlaşılan o ki; Türk Erkeği akıl haritasını çizmedikce, ne istediğini bilmedikce, bu hep böyle sürüp gidecek. Sorunların biri gidip, biri gelecek. Ne Ataları gibi ne de oğulları gibi yaşamayacak zamana göre kılıflar bulmakla uğraşıp duracaklar.

Kendi zavallı hâllerini ört bas etmek için, Kürt kadınları kuma almayı bile teklif edenleri çıkacak. Savaşı başlatan ilk kurşun gibi…

Cahil cahilliğini bilip, susuyor da; Allah yarı cahillerden korusun milletimi!

Kadın, üzerinde oynanan bu oyunlar yüzünden tüm sabrıyla, öfkesini, kinini biriktiriyor…

Ders almasını bilene; Karadullar bunun en güzel örneğini veriyor.

 
Toplam blog
: 61
: 771
Kayıt tarihi
: 18.09.08
 
 

Dünyanın en güzel şehri olan İstanbul' da yaşıyorum. Emekliyim. Güncel olayları yorumlamanın yanı..