Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Şubat '11

 
Kategori
Spor
 

Rus Ruleti

Rus Ruleti
 

Diğer renklere gönül verip de bizim renklerimize gıptayla bakanlar fakat bunu kendilerine bile itiraf edemeyenler, hep gereksiz bir alınganlık göstermişlerdir “Biz sizden farklıyız” yüklemli cümlelerimize. Sevginin dünya ya sözünü bir günde olsa geçirebildiği ve eylem gerektirdiği, 14 Şubat Sevgi Günü’nde bu tezimizde ne kadar haklı olduğumuz bir kez daha kanıtlanmış oldu. Kayserispor maçımızın bu sempatik tarihe verilişiyle. Kimimiz bizimle Fener sevgisini paylaşanların ellerinden tutup düştük mabedin yollarına, kimilerimiz ise sarı-laci aşkımızı anlamayan sevgiliye “Darılma aşkım, canım, cicim Fener’in maçı var.” Çalımı atıp olası evliliklere ipotek koyarak aldık tribündeki yerimizi. Koynunda biriktirdiği kırmızı karanfilleri sahaya çıkar çıkmaz üstümüze serpiştiren takımımıza verebileceğimiz en güzel karşılıktı şüphesiz koltuklarımızdan kaldırdığımız 55 bin sarı-laci devasa karton yürek. Bunlarla sınırlı kalmadı tabi ki hediye alış verişlerimiz. Sergilenen iştahlı futbolun karşılığında gelen Niang ile Tota’nın golleriyle hanemize yazılan 3 puana, yaptığımız tezahüratlarla teşekkür etmiş olduk. 

Haftanın sonunda Dolmabahçe’ye rezerve edilen derbiye takımımızı en iyi şekilde hazırlamak için yine Samandıra’daydı bazılarımız. Durum gösteriyor ki lig bitene kadar haftanın belli bir gününü adayacağız Samandıra’ya. İçinde zerre kadar bile futbol bilgisi olanlar bilir derbilerin her türlü sonuca gebe kaldığını. Avrupa arenasında Dinamo Kiev’den sevenlerinin huzurunda fark yiyen rakibimizin yara sarma ve kendini affettirme maçıydı Dolmabahçe’deki derbi. Eldivenleri pas tutmaya hazır ve nazır olan kaleci Rüştü’nün aylar sonra kaleyi zapt eyleyişi, neredeyse her maç üstümüze karabasan misali çöken Bobo’nun hiçbir sakatlığı olmamasına rağmen kadroya alınmayışı, yine aylarca garajında mahsur bırakılan Ferrari’nin bakımı yapılmadan sahaya sürülmesi Schuster’in takımına bir sitemiydi sanki. 

Bu derbiyi yorumlarken 3 eşit parçaya bölmeliyim önce. Gerek oynadığımız enfes futbolumuzla, gerek Necip’e kendi kalesine attırdığımız üstünlük sayımızla, gerekse kaçırdıklarımızla ilk 30 dakikaya damgamızı vurduk günahımız ve sevabımızla. İkinci yarım saatte roller değiş tokuş edildi tabiri caizse. Bu defa kabuğumuza çekilen biz, ısıran, tartaklayan ve tuttuğunu koparan rakibimizdi. Ekrem’in kendini aştığı golüyle önce skorda dengeyi sağladılar, daha sonra Toraman’la öne geçmeyi bildiler. Evde maçı izlerken gülen gözlerime endişenin daniskası gelip yerleşti arzız, zamansız. “Farklı kazanacağımız bir maçı farklı kaybedeceğiz.” cümlesi volta atarken dilimde, Almeida’nın kalecimiz Volkan’la karşı karşıya pozisyonda golü atamayışı, lastiklerinin havası inik olan ve o dakikaya kadar sahada patinaj yapan Ferrari’ye ilham kaynağı oldu. 4 dakika sonra aldığı bu ilhamla Ferrari bir çuval incirin nasıl berbat edileceği konulu konferans verdi adeta kendi tribünlerine. Tota’ya attığı dirseğin futbol kanunlarına göre iki cezası vardı, kırmızı kart ve penaltı. 

Alex büyük bir ustalıkla kullandığı penaltıyla “gitti” denilen maçı saçından tutup, daha sonra çevirdi hayata attığı diğer iki golle. Son 10 dakikada top çeviren takımımızın niçin 4-2’yle yetinmesinin nedenini, Ata’mızın; “Ben sporcunun zeki, çevik ve aynı zamanda ahlaklısını severim.” özlü sözünde aramak mümkün. Tabi biz taraftarın gönlünden geçeni yazmamın nasıl gereği yoksa, bu yazının başlığını da teknik direktörümüz sayın Aykut Kocaman’ın; “Rus ruleti gibi bir maç oldu.” sözlerinden alıntı yapmamın bir sakıncası yok sanırım… 

 
Toplam blog
: 130
: 740
Kayıt tarihi
: 05.12.07
 
 

İlk önce şunu belirteyim; yürüme engelliyim fakat hayata pamuk ipliği ile değil, LACİVERT YÜREĞİM..