Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Mayıs '07

 
Kategori
Mizah
 

Rus Striptizci ve Türk erkeği...

Rus Striptizci ve Türk erkeği...
 

Türk erkeği güçlüdür. Türk erkeği kahramandır. Türk erkeği cengaverdir.

Bazılarının deyimiyle "sapına kadar erkek"tir. Maçodur...

Bu liste böyle uzar gider...

Peki madalyonun öteki yüzünde ne vardır? Türk erkeği korkaktır. Türk erkeği yalnızdır. Duyguya ve sevgiye açtır.

Gördüğü her kadının peşinden koşabilir. Her an onunla cinsel ilişkiye girebilir.

Maç biletine tüm paranızı yatırıp, siz eve pırasa aldınız diye dövebilir!

Maçodur, kızacak yer arar, kolayca bulur. Buldumu da Allah demez, basar tokadı!

Türk erkeğinin vurduğu yerde gül biter. Ama ben hiç mor gül görmedim... O oılmadı birbiriyle iter kakışır! O da olmadı mutlaka bir arıza çıkarır...

Tecavüzcüsünü, sapığını, hırsızını, donla denize girenini, elinde tespih, ayakkabılar yumurta topku ya da sivri (çiyan) burun, beyaz çorap, bilekte altın kolye, göğüs yakası açık, kıllarıyla taciz eden, arabasının teybini son ses açan, arkasına yazı yazan, sürekli hizmet bekleyip kahve köşelerinde sürtenleri saymıyorum!

Ne der bizim erkek:

- Evlenmeden olmaz Mehmet..
- Tamam hayatım, o zaman evlenince ara beni..

Şimdi diyeceksiniz ki nerden çıktı bu!

İstanbul’daki kulüplerde sahne alan striptizci kızlardan biri Alina. 23 yaşında, Rusya’da turizm okuyor ve 4 yıldır en az beş ayını İstanbul’da, her gece neredeyse çırılçıplak kalarak geçiriyor.

Tempo Dergisi’nin bu haftaki sayısında çok geniş bir röportajı yayınlanan Alina, okulunu bitince iyi bir otelde çalışmak, iyi bir adamla evlenmek ve sadece kocasına soyunmak istiyor. Alina’ya göre Türk erkekleri ciddi bir romantizm eksikliği çekiyor ve eğer bir kadın onunla ilgileniyorsa hemen sahiplenmeye çalışıyor.

Peki ona göre nasıl Türk erkekleri?

"Çok komik anıları yok. Daha çok hüzünlü hikâyeleri var. Diğer Rus kızlar gibi Türkiye, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Beyrut arasında mekik dokumuyor Alina.

İlk ve tek çalıştığı yer İstanbul. Yılda en fazla 5 ay çalışabiliyor. “Bu yüzden Türk erkekleri ile ilgili yorum yapabilirim ama. sadece Rus erkekleriyle karşılaştırabilirim onları” diye konuşuyor.

Ona göre Türk erkekleri ciddi bir romantizm eksikliği çekiyor ve eğer bir kadın onunla ilgileniyorsa hemen sahiplenmeye çalışıyor. Sohbet ettiği insanların hem sekse olan açlığı, hem de romantizm ihtiyaçları onu çok şaşırtıyor.

Her tanıştığı kişinin onunla yatmak istemesini, ardından da kurtarmak adına para verip, uçak biletini alıp Rusya’ya gönderme çabasını anlamıyor.

'Her seferinde aynı şeyi yaşıyoruz. Sadece ben değil, tüm arkadaşlarıma da aynı teklifler geliyor. Bazıları kabul ediyor. Yani adam size 5 bin dolar para verip, uçak biletinizi alıyorsa, gidiyorsunuz elbette. Ama kısa bir süre sonra geri dönüyorsunuz' diyor.

Sadece bu gidiş gelişler ve Türk erkeklerinin “kurtarmak” için verdiği paralardan zengin olan arkadaşları var." [1]

Demek ki Türk erkeği kadınla önce sevişmeye sonra da kurtarmaya çalışıyor...

Temel'e sormuşlar "Aşkı neye benzetirsin?.."
"Mektuba.." demiş Temel..
"Mektup mu? Niye?.."
"Niye olacak?.." demiş Temel, "Önce yazarsın, sonra yalarsın, işi bitince de postalarsın gider..!"

Diyeceksiniz ki, kız striptiz yapıyor, profesörlerle tanışacak değil ya!

Türk erkeği, konumu ne olursa olsun bir şeye aç: Kadına ve ondaki cinselliğe...

Ama iş romantizim, anlayış ve hoşgörü oldu mu hemen sınıfta kalıyor nedense...

Danimarkalı erkekler kadınlardan, Türk kadını da isterse üniversite mezunu olsun erkekten şiddet görür...

Genellemek her zaman hatalıdır. Ancak ortada sosyologların yaptığı araştırmalar da, şu gerçeği ortaya koyuyor. Beş kadından üçü şiddet görüyor!

Yugoslav güzeli gelmiş, ‘‘Türk erkeği aceleci’’ demiş. Hem dayakta, hem sevişmede...

Tabii acele ederler; bir tek sen değilsin ki. Rus'u var, Romen'i var, ...

Acı ama gerçek. Korkunç ve ironik...

Her zaman erkek aceleci olacak değil ya:

Doktor hastabakıcı Temel'i çağırdı..
"Yarın ava gidiyorum, ama muayenehane kapansın istemiyorum. Sen hastalarla ilgilen. Ben arada arar, kontrol ederim" dedi..
"Merak etmeyin doktor" dedi, Temel.
Doktor ertesi gün akşama doğru telefon etti..
"Ne var ne yok?.."
"Üç hasta geldi bugün.. İlkinin başı ağrıyordu, aspirin içirdim."
"Harika Temel" dedi, doktor..
"İkincisinin midesi yanıyordu.. Talsit verdim.."
"Bravo.. Bravo Temel.. Harikasın!.. Ya üçüncü?.."
"Doktor, masada oturuyordum. Kapı çarparak açıldı, içeri fırtına gibi bir kadın girdi.. Alev alev yanıyor gibiydi. Hızla soyundu, sütyen ve kilotunu da çıkardıktan sonra muayene masasının üzerine yattı ve bağırdı: 'Bana yardım et. Beş yıldır erkek yüzü görmedim.."
"Eee.. Sen ne yaptın, Temel?.."
"Gözüne visine damlattım doktor!.."

Ya da şöyle çalışır saati:

"En modern saat mi? Ne farkı var bu saatin?"
"Benimle beyin dalgalarını kullanarak iletişim kurabiliyor."
"Şimdi ne diyor?"
"Sizin iç çamaşırı giymediğinizi söylüyor."
Kadın kıkırdayarak "Öyleyse saat arızalı olmalı. Çünkü benim iç çamaşırım var..."
Adam güler..
"Benim saatim bir saat ileri.."

Efendim, her zaman dünyayı ciddiye alacak değiliz ya! Bu sefer konumuz mizahtı.

Şanslıyım ki, malzeme zengin...

[1] Hürriyet gazetesi, 17 Mayıs 2007

 
Toplam blog
: 353
: 3712
Kayıt tarihi
: 28.02.07
 
 

"29 Temmuz 1980’de İstanbul’da doğdu. Celal Bayar Üniversitesi, İşletme mezunu. Şiir, deneme, öykü, ..