Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Mart '12

 
Kategori
Kitap
 

Rusya'da bir Türk Subayı

Rusya'da bir Türk Subayı
 

Şafak sökerken kitabının ön ve arka kapakları


Osman Nuri, 1892 Söğüt doğumlu, Batı Cephesi'nde görevli İrtibat Subayı bir Binbaşı. Yunan cephaneliğini havaya uçurma görevini bizzat Mustafa Kemal'den alır. Vazifesini yerine getirir ama, şiddetli patlama nedeniyle kendine geldiğinde de, gözlerini bir hastane odasında açar.

Şafak Sökerken, Rusya'da bir Türk Subayı, Oğuz Özdeş'in bir romanı. Benim elimdeki kitap 1963 yılı basımı olmasına karşın, ilk kez 1957'de yine Türkiye Yayınevi tarafından basıldığını tespit edebildim ancak, yazar kitabın son cümlesinden sonra '9 Eylül 1947 İstanbul, Beylerbeyi' diye de bir not düştüğüne göre, eserin muhtemelen daha erken baskıları da olabilir.. Daha sonralarıysa yine  tespit edebildiğim kadarıyla, 1984 ve 1987 yıllarında Tekin Yayınevi tarafından da basılmış olan kitabın ön, arka kapaklarında ve iç sayfalarında  yeralan yaklaşık on adet resim de Nihat Öcal tarafından yapılmıştır.

Kırşehir doğumlu Oğuz Özdeş'in (1920 - 1979) ayrıca kırk kadar romanı, Aşk Istıraptır(1939), Herkesten Uzak (1973) ve bir çok da film senaryosu Dağ Başını Duman Almış, Kara Pençe, Kadın Asla Unutmaz, Gecekondu Rüzgarı mevcuttur.

Binbaşı Behçet Şerif, Rusya'da yakalandığında, kurtarmakla Mülazım Osman Nuri görevlendirilir. Kendisini Ruslara bilinçli olarak yakalatan Osman Nuri'nin, Erzurum'da başlayıp, Moskova'nın yakınlarında, o günlerde sadece küçük bir kasaba olan Kostruma şehrinde sona eren trenle yolculuğu yaklaşık bir ay sürer. 'Erzurum, Ruslar, ve savaş' neredeyse bir asır öncesinde, 1828'de bu kez de Puşkin ile yine romanlara konu olmuştur.

Moskova'dan kırk kilometre kuzeyde bulunan Kostruma'dan kaçmak çok zor olduğu için, kampta buluşmuş olan üç subay, bir plan yaparlar ve kendilerini Rusya'nın içlerindeki çalışma kamplarına sürdürürler.

1916 henüz bitmiş ve 1917 yılının ocak ayı yaşanmaktadır. Özel izin alarak gittikleri bir caminin imamına, 'Neden Rus ordusuna dua ettiği?'' sorusunu sordukları için, Mülazım Osman, Nazım ve Kenan Sibirya'ya sürgüne yollanırlar.

Yine trenle bu kez Urallar'a kadar olan yolculukları on gün sürer ama zaten yola çıkmadan gördükleri işkenceden dolayı Nazım dayanamaz ve ölür. Krasnoyarsk'a kadar bir ay daha giderler ve yola düştüklerinden kırk gün sonra Çelyabinsk, Omsk, Tomsk şehirlerini de geçerek gidecekleri yere varırlar.

O zamanlar tahta evleden yapılmış Krasnoyarsk otuz bin nüfuslu bir kasabadır. Hapishanede, kendilerinden önce gelmiş, muhtelif rütbelerde 300 Türk, 300 Alman, 3000 Avusturya ve Macar, 10 da Bulgar subayı vardır.

Kışın kasabada ortalık ancak öğlene doğru aydınlanır ve bir kaç saat sonra da kararmaya başlar. Yokluk had safadadır. Isınmak için binerli gruplarla ormana ağaç kesmeye gidilir.

Yazın başında Bolşeviklerin, Çara karşı ayaklandıkları ve savaşa başladıklarını, en sonunda da galip geldikleri haberi garnizona ulaşır.   Nihayet 25 haziran 1917'de de Krasnoyarsk, ihtilalcilerin eline geçer.

Bu arada Hilderberg adında Alman Kızılhaç'ında çalışıyor görünen bir casus da, kamptan kaçabilmek için kendilerine gerekli maddi yardımı yapmaktadır. Teğmen Kenan ismini kullanan Binbaşı Behçet Şerif kaçma planları yapmakta bu nedenle de kasabanın camisinin imamı ve eczacısından yardım almaktadır.

Gerekli para ve pasaportlar temin edilir ve Behçet Şerif hapishaneden kaçar ama bir süre sonra yolda Ufa'da yakalanıp idam edilmek üzere Omsk şehrine götürüldüğü öğrenilir.

Bu kez kaçma sırası Osman Nuri'ye gelmiştir ve Eczacı Mihalif ve kızı Kamer ile kendilerini uzun sürecek bir maceranın içinde bulurlar.

Kaçış yolunda birbirlerine, Namık Kemal'den şiirler okurlar,

Felek her türlü esbab-ı toplasın gelsin,

Dönersem kahbeyim millet yolunda bir azimetten

moralleri hep yüksektir.

Demir ve bakır madenlerinin işletildiği Urallarda, binlerce işçi çalışmaktadır. Bu işçilerin çalıştıkları madenlere gidebilmeleri için de köyler arasında güzel yollar yapılmıştır. Hapisten kaçmayı başardıktan sonra, at arabasıyla, Mihalif ve kızı Kamer ile bu yollardan geçerler.

O sırada geçtikleri köylerden çevredeki siyasi olaylarla da ilgili bilgi alırlar. Tolstoy'un da 'akıllı Tatar çocuğu' olarak bahsettiği Sadri Maksudi Arsal'ın (Sadri Maksidof), Ufa'da kurulan Milli Devletin Meclis Başkanı olduğunu öğrenir ve kendisiyle de görüşürler.

Türkiye'ye geçtikten sonra da Osman Nuri, nişanlısı ile birlikte vatanları için mücadele etmek arzusuyla yeni görev talep ederler.

Stalin'in yoğun baskısı altında geçen yıllarda, Bolşevik Devrimi'nin ilk yıllarına ait bir roman yazmak, çok da kolay olmasa gerek. Sürükleyici bir macera romanı okurken, Rusya'yı da bir parça da olsa tanımak isteyenler için ilginç denebilecek bir roman.

 

 
Toplam blog
: 344
: 1122
Kayıt tarihi
: 22.07.09
 
 

Okur yazarım. Okur yazarlıktan kastım, okuduklarımı yazmamdır ki, bu yazılarımı genellikle 'kitap..