Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Ekim '19

 
Kategori
Deneme
 

Rutin Ritmi de Etkiler

“Karabasanlar sarmıştı etrafımı sanki! Çok bunalmıştım, işteki yoğunlukta rutindendi aslında, ilave bir iş durumu da yoktu yani. Nedensiz gelebilir sorana ama ben öyle hissediyordum. Sanki boğulur gibi olmuştum. Kalktım, koltuğuma giydirdiğim ceketimi aldım ve ben çıktım arkadaşlar dedim. Evet, kısa ve tek bir cümle etmiştim. Konuşmak dahi istemiyordum.”

Sedat hızlıca çıkmıştı iş yerinden, dışarıya çıkınca nefes aldığını hissetmişti. Bir ferahlama geldiğini hissetti. Oh be dünya varmış dedi. Ev, iş. Ev, iş. Bu rutin hiç değişmiyordu. Artık bir şeylerin değişmesi lazım diye düşünüyordu. Evet, bu monotonluk ve yoğunluk beni boğuyor. Hele son birkaç haftadır zirve yapmıştı.

Daha önce eşi Öznur’a konuyu açmak istese de fikrinin sıcak karşılanmadığı hissedince ayrıntıya girip konuyu uzatmamıştı ama yapamıyordu. Çocukluğunda yaşadığı köyünü özlüyordu. Aslında özlediği köyü de değil sakin bir yaşam sürebileceği koşturmacanın zirve yapmadığı bir yaşamdı.

İş yerinden çıktığında hava kapalı ve bulutluydu. Yağmur yenice başlamıştı. Hatta henüz yağmıyor, çiseliyordu. Ceketinin yakalarını kaldırdı, ellerini cebine soktu ve yürümeye başladı. Böyle yapınca yüzünde bir tebessüm belirdi. Öğrencilik yılları gelmişti aklına…

Ayakkabıcılar sokağını geçip sola döndü. Biraz ilerde bir kalabalık vardı. İnsanlar toplanmış, bir şeyler oluyordu ama ne olduğunu kestiremedi. Biraz daha ilerleyince ambulansı ve üzerinde bir kişinin yatırıldığı sedyeyi ambulansa koyan sağlık görevlilerini gördü. İyice yaklaştığında kalabalıktan birinin “yazık çokta gençmiş, kalp krizi geçirmiş, inşallah kurtulur” dediğini duydu. 

Sedat, bu ben de olabilirdim diye geçirdi içinden, kendisini son günlerde hiç iyi hissetmiyordu. Kalbinin sıkıştığını, nefesinin daraldığını hatta nefes almakta zorlandığı hissediyordu. Sağda ileride ara ara gidip oturduğu ve çay içtiği Dinlenti kafe vardı. Kendisini oraya zor attı. Bahçesine, tam çınar ağacının altındaki masaya oturdu.

Çok geçmemişti ki Cengiz elinde çayla geldi “Sedat abi hoş geldin, yağmur çiseliyor, istersen içeriye gel” dedi. Sedat, “eyvallah kardeşim böyle iyi” deyince Cengiz çayı masaya bırakıp ayrıldı…

Çayı eline aldı, bir yudum içti…

“Sedat, Sedat, beni duyuyor musun canım? Seni çok seviyorum. Öyle çok korktum ki! Ne olur böyle şeyler yapma, bak ben sensiz ne yaparım sonra!”

Öznur, kocasının iş yerinde kalp krizi geçirdiğini öğrenincekorkuyla karışık telaşeyle hemen hastaneye koşmuştu. İlk geldiğinde yoğun bakımdaydı, kendinde değildi, göstermemişlerdi. Heyecan ve korku içinde iki gün süren beklemeleri nihayet son bulmuştu. Eşinin hayatında artık olamama ihtimali onu çok korkutmuştu. Hastane koridorunda iki gün boyunca hep Sedat’sız bir hayat gelmişti gözünün önüne ve artık bunu düşünmek bile istemiyordu.

Sedat henüz ne olduğunu ve nerede olduğunu anlayamamıştı. Şaşkın gözlerle etrafına bakıp “en son çay içiyordum” diye düşündü. Çok geçmeden ne olduğunu, nerede olduğunu ve başına ne geldiğini anlamıştı. Sonra eşi Öznur’un uzattığı elinin üzerine elini bırakıp, tebessüm etti…

 

Evgeny Grinko’dan Carousel/Atlı Karınca'yı dinlemek için tıklayınız...

 
Toplam blog
: 108
: 2366
Kayıt tarihi
: 05.04.08
 
 

1972 Haziranında  Eskişehir'de doğdum. Edirne'de ikamet ediyorum. Duygu ve düşüncelerimi yazıya d..