Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Temmuz '14

 
Kategori
Öykü
 

Rutubet böcekleri 5

Rutubet böcekleri 5
 

Günler içinde karşılık bulmaya başlamıştım. Beni sevdiğini söyleyen bir adam giriverdi hayatıma. Başımı omzuna koyabildiğim birinin olduğuna inanamıyordum. Sıcaklığı beni terletiyordu. Yakınlığı bütün acılarıma ödüldü sanki. Sığınabildiğim kocaman bir liman gibiydi. Hayatın darbelerine aldırmayan, korkmayan, kendine güvenen biri olmuştum. Aklıma gelen her acının, öfkenin panzehri gibiydi sevgisi. Annem öldüğünden beri ilk defa mutluydum ben. Evet, mutluydum. Beni seven biri vardı artık. Acının açtığı yaraların yerine yavaş yavaş biriktirdiğim umutlarım, hayallerim geçiyordu. İçim içime sığmıyor, nefret ettiğim üvey annemi bile seviyordum. Babam da fark etmişti bu durumu ama kızmamıştı. Çünkü ikna etmişti onu eşi. Kim olduğunu bilmiyordu ama hislerime saygı duymuştu. Tıpkı bizim ona, annemizin yerini alacak olana, saygı duyduğumuz gibi…

Hiç yemek yakmıyor, var gücümle bütün işleri yapıyordum. Okula gidememiş olmama bile üzülmüyordum artık. Varsın babam sevmesin beni, varsın ben hiç okula gitmeyeyim. Başımı okşayışına alıştığım, göğsüne yaslandığım adam yanı başımda olsun, yeterdi bana. Aşk işte, dedim boyumdan büyük laflar ederek. Hem de ilk aşk… Aldı aklımı başımdan dudaklarıma değen dudakları. Yeryüzündeki en sıcak sevgiydi bu. Beni her öptüğünde titriyor daha da sokuluyordum ona. Bedenimde gezinen elleri yakıyordu tenimi. Kabına sığmayan, yerinde duramayan, mutluluktan sarhoş biri oldum. Geceler, hayallerimi doldurduğum sabahlara yolcuydu. Annem öldüğünden beri ilk defa yarınlarım ve hayattan beklentilerim olmuştu. Öylesine kesildi ki ayaklarım yerden, annemle bile az konuşur oldum. Aklımda hep o vardı. Gözümü kapattığımda o, açtığımda yine o... Ta ki o lanet, o kahrolası geceye kadar…

Babam uyumuştu. Ben de kardeşlerim uyuduktan sonra ona gidecektim. Şımarık bir çocuk gibi sürpriz yapacaktım. Zaten bir sokak arkada oturuyordu. Yaz gününün ılık gece melteminde ben geldim diye çalacaktım kapısını. Saçlarımı taradım üvey annenin parfüm şişelerinin atılmadan önceki son damlalarından faydalanarak biraz koku sürdüm. Aynada kendime baktığımda annemim kızı olmuştum. Tıpa tıp ona benziyordum. Gizlice çıktım kapıdan. Yaptığım şeye inanamıyordum ama tutamıyordum kendimi. Ayaklarım, kalbim ona doğru sürüklüyordu beni. Koşar adımlarla neredeyse kapısındaydım. Karanlıktı, evde ışık yanmıyordu. Uzaktan baktığımda, evde yok mu acaba diye düşündüm. Ama eve yaklaşmaktan kendimi alamadım. Ay ışığının vurduğu kapı aralıktı. Zaten küçük bir bahçe içinde tek katlı bir gecekonduydu. Biraz daha yaklaştım. İçeriden sesler geliyordu. Ürktüm önce, biraz daha kulak kabarttım. Duyuyordum hem de bir kadın sesiydi. Sararmış yüreğim, yüzüme vurmuştu bile. Buz kesildim bir anda. Bana yalan mı söylemişti, evlimiydi yoksa? Kimdi acaba gecenin bir vakti yanındaki? Kalbim ağzıma yapışmıştı. Tıkanıyordum içime çekmeye çalıştığım her nefeste. Düşünmeden, düşünemeden yapmamam gerekeni yaptım ve o aralıktan süzülüverdim içeri. Seslere artık iyice yaklaşmıştım. Ay ışığı mum gibi yanıyordu evin içinde ve ben gözlerime takılan gerçekle kendimi kaybedip feryat çığlıklarıma boğuldum. Bana hayatın bir acımasız oyunu daha vardı sahnede. Gönlümün yol aldığının koynunda üvey anne yatıyordu. Bu ne biçim kaderdi ki yine vuruyordu beni kalbimden. Koşar adımlarla evimizde buldum kendimi. Kan ter içinde, sessiz çığlıklarımda bir kez daha boğuluyordum. Havanın karanlığı, içimin karanlığının yanında gün ışığı gibiydi. Ne kadar zaman geçti bilmiyorum. Kapı örtüldü ardımdan. Kapının sesine babam uyandı. İşte o sahne, ömrümü hiç eden o sahne, üvey annenin marifetiyle bana kesilen bir fatura oldu bir anda. Babam ne oldu, niye telaşlandın, bir şey mi var diye sorunca evden boyacıya kaçtığımı söyledi babama. Beni azarladığını, benim de ona üzülüp ağladığımı anlattı. Babam da onun sözlerine inanıp üzerime yürüdü ve ilk dayağını attı bana. Namusunu kirletebileceğimi düşünüp yüreğimin acısından hissedemediğim dayaklarını eşiyle birlikte atıyordu. Acımıyordu bile ne kadar vururlarsa vursunlar yüreğim öylesine kanıyordu ki! Hiçbir şey ondan fazla yakamazdı canımı. Kendimi kasarak sanki çok kötü bir şey yaptığıma inanarak top gibi olmuştum. Kendime saklanmıştım. Çaresiz ve yapayalnızdım. Babam artık bana inanmazdı ki anlatsam ne olurdu? Kime sığınırdık? Annemin bana emaneti iki kardeşim vardı. Sustum çaresiz, içimden ağladım geceler boyunca. Son günlerde konuşamayıp ihmal ettiğim anneme sığındım. Kardeşlerime daha sıkı sarıldım. Annesi olmayınca insanın babası da olmuyormuş. Mutluluk mutlu olmak ne haddime benim. Kader hüzünle yazarken alın yazımı, nereden çıkarıyorsun aşkı, mutluluğu, diyordu sanki.

DEVAM EDECEK  

 
Toplam blog
: 111
: 161
Kayıt tarihi
: 24.12.11
 
 

1965 Zonguldak doğumlu ve halen Zonguldak'ta yaşamaktayım.Yazarım ve çeşitli platformlarda sunucu..