Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Kasım '14

 
Kategori
Kitap
 

Rüyamda Fatih Sultan Muhammed Hanı gördüm.

TOPKAPI ŞİFRESİ

Kitabımdan

Fatihcanhan koşuyordu. Neden koşuyordu bilinmez.

Durmadan koşuyordu. Belki birinden kaçmak istiyordu, belki birine yetişmek istiyordu. Kan ter içinde kalmıştı. Tabiri caize hiç ara vermeden nefesinin kesilmesine, soluklarının sıklaşıp tıkanacak, bir daha çıkmayacak hale gelmesine rağmen koşuyordu. Koştu – Koştu.

Bir süre daha koşmuştu ki karşıda beyaz bir at gördü.

Sessizce, belki de sadece kendinin duyabileceği bir tınlama ile seslendi.

“Rüzgâr.”

At ona gülümsüyor gibiydi.

“At gülümsüyor. Olamaz. Tabi at gülmez!”

At şaha kalktı bir anda ve fırladı gitti. Fatihcanhan arkasından bağırıyordu. Sesimi çıkmıyordu? Yoksa sesi çok çıkıyordu da kendimi duymuyordu. Ağır bir sessizlik kulaklarını rahatsız edecek haldeydi. At çok çabuk ve çok hızlı uzaklaşmıştı. Duyulmasa da aldırmıyordu. O bağırdığını düşünerek sesini yükseltiyordu.

“Rüzgâr, beni duymuyor musun? Nereye gidiyorsun? Beni beklemek zorundasın. Bekle geliyorum.”

Geliyordu ya da gidiyordu. Ama o kadar hızlı koşmasına, bir o kadar efor(gayret, çaba) harcamasına rağmen mesafe kat edemiyordu. Aynı anda hem çok hızlı gittiğini sanıyor, hem de ağır çekimde hareket ediyormuş hissine kapılıyordu.

“Bu nasıl bir şey!” Dediğinde yine de ayağının hızı azalmamıştı ama bedenin hızı ağırdaydı. Atı takip ediyordu. At gidiyor Fatihcanhan gidiyordu. Bir ara uçtuğunu sandı. Ayaklarının altında boşluk varmış gibi olmuştu. Her zaman söylediğini yine ve sanki yüksek sesle söylüyordu. Sultan babaannesi yoktu nasıl olsa yanında!

“Hadi canım sende!”

Hadi canım sende dedirtecek haldeydi oysa. Çünkü gerçekten ayakları havadaydı. O farkındaydı ya da değildi ama attığı her adım bir hayli açık ara ile ilerliyordu. At hızlıydı, kendide yavaş değildi. Bir yere yetişmeye çalışan iki canlının can haraş mücadelesiydi.

“Uçuyorum. Bu nasıl güzel bir duygu? Ben böyle bir hazzın olacağını veya olduğunu bilmiyordum. Bu mümkün mü? İnsan uçabilir mi? Yer çekimi nerede?”

Kendine sorular soruyordu. Yine onun tabiri ile cevapsız sorularını peş peşe sıralıyordu. Uzaklardan bir ışık gördüğünde bir an durmak istedi yapamadı. Işık uzakta o yaklaşmaktaydı. Sonra değişik bir şey oldu.

O yaklaştıkça ışıkta yaklaşıyordu. Öndeki beyaz at kadar beyaz, ışıklar kadar parlaktı! Işık yaklaşıyor, o ışığa yaklaşıyordu.

Birden at durdu. Işık durdu. Kendi durdu.

Birileri mi durdurmuştu onları, Yoksa boğuk, kalın ve sıcak çok sıcak bir ses mi frenletmişti ikisini!

“Destur.”

Gözleri kamaşıyordu. Gördükleri asl olamazdı. Hayalse hiç olamazdı. Çok gerçekti. Sakın rüya olmasın dedi sonra yineledi.

“Hadi canım sende. Hem rüya olacak! Hem de ben sakın rüya olmasın diyeceğim yok daha neler. Peki, bu düşündüğüm mü?”

“Ona bakmaya korkuyordu.

Ona bakmaya cesaret edemiyordu.

En çok ta ona bakmaya kıyamıyordu.

Ya bir sihir var ise.

Ya büyü bozulur ise.

Ya bu mukaddes zatı muhterem yok olur ise.”

—Bir yerden de başlamak lazımdı.

—Bir yerden de bakmak lazımdı.

Cesur olmalıydı.

O Onun torunu değil miydi? O Osmanlı değil miydi? Başını çevirdi. Baktı. Gördü.

Bir çift siyah, koyu kahve göz ona bakıyordu. Ama ne bakmak!

Zalim miydi bu bakışlar!

Korkunç muydu? Değildi ise niye titriyordu, korkuyordu üstelik çok korkuyordu.

Vakur kelimesi tanımlayabilir miydi bu sert olduğunu düşündüğü aslında sıfatlayamadığı bakışları! Bunlar kimin bakışları dedi kendi kendine. Bunlar büyük hünkârın bakışları, bunlar tarih yazan, çağ atlatan, bunlar Fatih’in bakışları. Bunlar Mehmet’in bakışları, bunlar Fatih Sultan Mehmet’in bakışları…”

Çığlık attığı anda Rüzgarhan’ın sesini duydu.

“Ağabey kendine gel rüya görüyorsun.”

 

Nazan Şara Şatana

  

 
Toplam blog
: 1731
: 4678
Kayıt tarihi
: 09.12.10
 
 

Turizmci; Genel müdür Yazar ; Romanlar, senaryolar müzikkaller... Sinema filmleri, TV filmleri.....