Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Eylül '09

 
Kategori
Deneme
 

Rüzgarlar aynı, dalgalar bana benziyor

Rüzgarlar aynı, dalgalar bana benziyor
 

Sahilde yürüyordum, nasıl bir serinlikti anlatamam sana. Üstümde sadece fermuarlı siyah bir penye. İstanbul’un havasından mıdır bilmem, yürürken sigara içemiyorum, yoruyor. Nasıl da canım istiyor ama bu sonbaharın akşamüstü zamanı, ve dalgalar Bostancı sahiline çarparken ve ben kaçmazken o dalgalardan.

Arkamı verdim Bostancıya yürüdüm. İyice kasvete binmişti hava, bir yağmuru eksikti, sürahilerden boşanırcasına yağmalık. İsterdim hani yağsın ve bende koşa koşa arabama gideyim ve arabamdan çıkartayım keyfini yağmurun, ön camdan süzülen suların bir dünyayı nasıl değiştirdiğini, nasıl alacaya büründüğünü ışıkların ve karşı sahillerin. Yağmadı beklediğim yağmur nihayetinde. Bana yine yürümek ve kavga eden dalgaları izlemek kaldı.

Bostancı artık arkamda gözükmüyordu, yoktu insanlar, ışıklar, dürümcülerin haykırışları, caddeden geçen arabaları kendi müesseselerinin önlerine park ettirip, müşteri kazanma çalışmalarının parçası olan çığlıkları. Dönmek gelmedi içimden o hengâmeye, yorucu kalabalığa. Sanki bir çizgiydi ortadaki ve ben bu tarafta kalmaktan gayet huzurluydum. Yürüyüşüm sırasında içimden geri dönmek geliyordu, kafamı çekinerek geri çevirdiğimde, o ışıklardan, o medeniyetten korkarcasına önüme bakıp, biraz daha hızlandırdım adımlarımı. Ne tuhaftır; medeniyeti bulmak için medeniyetin kendisinden kaçmak.

Akşamın soğuğu iyice bedenime kendini hissettiriyordu, sonbahardı sanki mevsim, hatırlamıyorum ama sanırım Kasım’ın ortalarıydı, sonbaharda sayılmazdı hani, etrafta hala çiçekli ağaçlar vardı, ama alacakaranlık rengindeki günün içinde göremedim, seçemedim yapraklarını.Özlemişim buraları, yalnızlığın sefasını ve aynı zamanda cefasını. Sende yoktun yanımda, utana, sıkıla yürürdük bu sahilde, ilk defa beraber yürümenin verdiği heyecanla, o ellerin “Tutuşsak mı, tutuşmasak mı?” çelişkisini sağımıza solumuza şaşkın ve tedirgince baka baka yaşardık.

Bir ses duyuyorum ama seçemiyorum. Sana bakıyorum gülüyorsun, sanırım elin elime doğru gidiyor, bu heyecanı hatırlıyorum, bakıyorum ellerine ve sonra sana, renkler beyaza dönüyor. Şimdi seçebiliyorum bu sesi. Bu gün günlerden Pazartesi, şimdi hatırladım. Seninle elele tutuşamamanın kahrı ile bir Pazartesi geçirmek zorunda kalıyorum ve evet! Renkler iyice farklıya dönüyorlar, uyanma vakti, gözlerimi açıyorum; bembeyaz bir tavan ve açık mavi bir yorgan.

Tutamadım.

Halbuki üşümüştüm.

 
Toplam blog
: 14
: 555
Kayıt tarihi
: 15.04.07
 
 

1983 İstanbul, Emirgân doğumluyum. "Asli mesleğim Aşçılık olup, sektöründe lider bir firmada ..