Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Aralık '06

 
Kategori
Özel Günler
 

Sabah bayram, akşam yılbaşı...

Sabah bayram, akşam yılbaşı...
 

Sabah bayram, akşama yılbaşı... 2006'yı 2007'ye bağlayan günün Kurban bayramına denk gelmesi böyle bir manzara oluşturdu ya, şimdi pek çok insan bu durumda nasıl bir davranış sergileyeceğini düşünüyor. Ne garip, insanlar yaptıklarının doğru olmadığını düşündükleri şeyleri yine yapıyorlar. O zaman doğru ve yanlış kavramları acaba ne ifade ediyor? İnsanın kendini iyi tanıması, yaptıklarını niye yaptığını, yapmadıklarını neden yapmadığını iyi bilmesi gerekmez mi?

Bizde böyle bir âdet yok... Herkes kendisi dışındaki insanların etkisiyle veya tepkisiyle kendine bir yol çiziyor. Demek ki hiçbir zaman kendimiz değiliz. Ne korkunç bir manzara...

İkilemde kalmış şaşkın insanların ülkesi Türkiye, bu yüzden dışarıda da hiçbir zaman tam anlamıyla bilinmiyor, tanınmıyor. Ülkemizle ilgili görüşler birbiriyle çelişecek kadar farklı.

Aslında böyle olması çok doğal. Biz önce kendimiz, sonra ülkemizle ilgili tutarlı bir görüşe sahip değiliz ki. Bir turist tatile geldiğinde tesadüfen karşısına kim çıkarsa, Türkiye ile ilgili aldığı bilgi, o kişinin düşüncesine göre şekilleniyor.

Bayramla yılbaşının içiçe olmasından rahatsız olanlar, şimdiye kadar ayrı zamanlarda yaptıklarını, bu sefer sadece aynı günde yapacaklar. O kadar basit.

Bayram bizim bayramımız. Yılbaşı da bizim yılbaşımız. Sonuçta bir yılı iyi kötü bütün versiyonlarıyla yaşayan ve yeni bir yıla umutla girmek üzere olan biziz. Bizim gibi elbette dünyada aynı takvimi kullanan milyonlarca insan var. Onlar da haklı olarak yılbaşını kutlayacaklar.

Üzerinde durulması gereken nokta, bizim kendimize has bir yılbaşı kutlaması geliştiremememizdir. Bunda şaşılacak bir şey de yok. Yaratıcılık açısından biraz gerilerdeyiz. Bırakın yeni gelenekler yaratmayı, eski geleneklerimizi bile unutuyor, bozuyor, koruyamıyor ve yeni nesillere aktaramıyoruz.

Ve o zaman zannediyoruz ki, bizim geleneklerimiz öyle savunulacak, herkese anlatılacak, aktarılacak şeyler değil. Zaten anlatsak da kimsenin ilgisini çekmez.

Tersini bir düşünsenize! Farzedelim ki Noel Baba'yı biz icat etmişiz. Hayalî bir yaratık. Neymiş gece yarısı bacalardan evlere girip çocukların yatağına hediye bırakıyormuş... 21. yüzyılda neredeyse manevî hiçbir değere inanmayan Batı dünyasına, bunu bir kahraman olarak kabul ettirebilir miydik?

Hele bunu bir ticarî hüviyete sokarak herkesin herkese mutlaka hediye alması vermesi gerektiği fikrini aşılayabilir miydik?

"Hadi canım, kim inanır böyle saçmalığa, bunun tamamen tüketimi kamçılamaya yönelik bir tuzak olduğunu bu zamanda kim anlamaz" deyip kabuğumuza çekilmez miydik?

Anlaşılıyor ki suç bizim geleneklerimizde değil, genlerimizde...

Biraz daha cesur olalım, biraz daha kendimize güvenelim. Bayramlarımızı bayram gibi kutlayalım. Sadece ailemizin fertlerini değil, çevremizdeki yoksulları, fakirleri, muhtaçları da kollayalım, koruyalım, sevindirelim.

Elimizi öpüp bayramımızı kutlayan çocuklara harçlık vermeyi unutmayalım. Özlemini çektiğimiz, yokluğundan yakındığımız sevgi ve saygı ortamı böyle oluşur.

Biz de bu bütünün parçalarıyız. Biz yaparsak olur bazı şeyler, yapmazsak olmaz ki...

Eğer bu bilinçle bayramı kutlarsanız, büyüklerinizi ziyeret edip elini öper, hayır duasını alırsanız, küçükleri sevgiyle bağrınıza basar, onları sevindirirseniz, hiç kuşkunuz olmasın ki akşama görevini yapmış bir insanın rahatlığıyla yılbaşını kutlayıp, yeni yıla daha mutlu ve daha huzurlu bir şekilde girebilirsiniz.

Denemeye değmez mi?

 
Toplam blog
: 859
: 979
Kayıt tarihi
: 21.06.06
 
 

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu, ekonomik..