Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Ocak '08

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Sabah Olmasın, Günler Doğmasın, Ne Çıkar ?

Sabah Olmasın, Günler Doğmasın, Ne Çıkar ?
 

Başlıktaki ifade, malumunuz, bana değil; “bayrak şairi” namıyla ünlenmiş olan, ünlü edibimiz Arif Nihat Asya ‘ya ait. Ve devamında o muhteşem şiirinin, şair şöyle akar gider yüreklere, usul usul ama hücre hücre: “<ı>Yurda Ay Yıldızın ışığı yeter.”


Üç ya da dört yaşlarındaymışım. İnanın ben hatırlamıyorum. Babama, bana bir şiir öğret diye yalvarmakta ya da tam tersi; kendisi bana, şu an benim kendi oğluma yaptığım gibi, edebiyata, şiire, yazıya, kitaba aşinalık kazandırmak adına ve en azından kulaklarıma, bilinç altımın sarsılmaz şifre dağlarına nüfuz etmek amacıyla şiirler, öyküler, kıssalar ve masallar öğretmeye çalışmaktaymış.


“<ı>Ey mavi göklerin, beyaz ve kızıl süsü...” diye başlayıp, şiir(!) gibi devam eden o harikulade söz demetini ezberletmeye çalışır, her dizeyi önce kendisi söyleyip sonra bana tekrar ettirirken, sıra başlıktaki dizeye gelmiş:


“<ı>Sabah olmasın, günler doğmasın ne çıkar ?”


Ben, sözleri tekrar edeceğim diye beklerken, Babam, oğlundan gelen cevapla dumura uğramış:


“<ı>Ay Dede çıkar Babacığım...”


Öyle ya. Sabah olmaz, günler de doğmazsa ay dede çıkar, bu kadar basit.


Çok sonraları öğrendi ruhum ve beynim. O ay dedenin, o bir hilalin uğruna ne güneşlerin battığını. Ne ocakların sönüp, ne çocukların yetim, ne körpe gelinlerin dul, ne anaların ve de ne babaların evlatsız kaldığını.


Bu akşam, devletin kanalında bir müzik programı vardı. Kendisi de bir göçmen kızı olan bayan sanatçıya eşlik eden misafirleri, Rumeli türküleri okudular. Budapeşte ’de buluştuk Babamla ve Arif Nihat Hocayla. Tuna yandı, ben ağladım.


Arda boylarında iç çekerken, Deliorman dağları içine çekti beni. Şumnu ‘da mola verip, İskeçe ‘de kıyama durdum. Gümülcine, Selanik, Kozana, Kılkışlı derken Üsküp ‘te Mimar Sinan karşıladı sevimi. Saraybosna ‘nın yeşiline, Meriç ‘in azgın suyu karıştı. Kırmızı gülün ali vardı, Aliş ‘iminse karaydı kaşları. Maya Dağ ‘dan kalkan kazları, al topuklu beyaz kızların gül denizinde yıkadım. Drama Köprüsü ‘nde içtiğim suyun serinliğini, Estergon Kal’ası ‘nda anladım. Yandım, yakıldım, piştovlar patlattım. Deli çağlarındaki kızanlar ve beyaz tenli Rumeli kızlarıyla hemdert oldum.


Bir başka dolaştım bu akşam, gönül coğrafyam dediğim; o engin, o ele avuca sığmaz, o her okur-yazarın okuyup yazamadığı, o her bilip-anlayanın bilip anlayamadığı, sevip-sağamadığı, çekip-çeviremediği mevsimsiz iklimimde...


Söz, büyük ustanın. Bize boyun büküp, sükut etmek düşer. Zira bu boyun, ancak bu hallerde bükülür, bu hallerde sükut eder bu dil ancak:


“Bir kere sevdaya tutulmaya gör,

Ateşlere yandığının resmidir.

Aşık dediğin, Mecnun misali kör,

Ne bilsin alemde ne mevsimidir ?”


Aşk olsun...



@Geçen sene bugün "Teneşir Cumhuriyeti -15-": http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=20372


@Geçen sene bugün "Merhaba": http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=20382

 
Toplam blog
: 898
: 3759
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

İzmir'de yaşıyorum.    Çok uzun yıllar öncesinden başlayıp, hiç ara vermeden bugünlere kada..