Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Haziran '06

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Sabah sabah

Sabah yataktan kalkar kalkmaz ilk gördüğünüz şey nedir? Dağınık bir yatak mı, lavabonun damlayan musluğu mu, masanın üzerindeki cep telefonunuz mu, kahvaltı sofrasındaki kızarmış ekmek mi? Hangisi?

Seçenekleri şartlara ve imkânlara göre sonsuza kadar çoğaltmak mümkün. Kimi sevinç verici, kimi düşündürücü, kimi dinlendirici bu kadar seçenek arasında elbette can sıkıcı olanları da vardır. Hasta yatağındaki anneniz, hiç beklenmedik bir yağmur, kapının önünde arabayı görememek... ve benzeri pek çok şey.

Kalkıp giyinip kahvaltısını yaptıktan ve uzun bir seyahat sonucu servisle işine gittikten sonra masasına oturup dün akşam sonuçlandırılmış olması gereken dosyanın unutulduğunu farkedince ayılanlar yok mu içimizde?

Kısacası yataktan kalktığımızda karşımıza çıkan ilk nesneyi değil, özellikle görmek istediğimiz ya da görmeyi hiç istemediğimiz bir şeyi görüyoruz.

Böyle davranmamıza sebep olan şey, hayatımıza giren ekonomik, kültürel, sosyal birtakım olaylar. Genlerimizdeki özellikten tutun, çevremize, yetişme tarzımıza, arkadaşlarımıza, ev ortamına varıncaya kadar binbir çeşit sebep. O yüzden tarafsız davranmanın zor olduğunu düşünüyorum.

Hepimiz bir tarafız aslında.. İşin garip yönü karşımızdakine göre biz yanlış yoldayız. Hep karşıdakilerin haksız olduğunu varsayarsak, yer değiştirdiğimizde hepimiz aynı duruma düşmez miyiz? Oysa herkesin haklı olması kadar, herkesin haksız olması da imkansız.

Bakış açılarımız farklı sadece... Elbette genelgeçer bir takım kavramların başka türlü yorumlanması mümkün olmamalı. En azından toplum kuralı olarak bunlara uyulmalı. Aksi takdirde düzen tamamen bozulur ve başıbozukluk hâkim olur.

Dün öğle yemeğinde belediyenin yaptığı işlerle ilgili bir diyaloğa tanık oldum. Daha yeni bitirilmiş bir alt geçidin çevresi yeniden kazılarak birtakım düzenlemeler yapılmasını, plansızlığa ve akılsızlığa, ya da müteahhitlere para yedirmeye yönelik bilinçli bir eyleme bağlayan arkadaşlarımız oldu.

Bu arada Prof. Dr. İskender Pala birhikâye anlattı:

Kör bir adam kıraç bir arazide yalnız başına yaşarmış. Bir iki koyunu, küçük bir bahçesi ve bir de kuyusu varmış. Her gün gidip kuyudan su çeker, hayvanlarını ve sebzelerini sularmış.

Bir yaz günü susuzluktan kavrulan atlı bir yolcu kuyudan su içmeye gelmiş. Kan ter içinde bulduğu buz gibi suyu içip ferahlarken, atı oradan uzaklaşmış. Adam o sıcakta hayvanın peşinden gidip onu yakalamak için hayli zaman harcamış ve yeniden terden sırılsıklam olmuş.

Günün birinde benim gibi bir yolcu gelirse, aynı âkıbete uğramasın diye, eğerinin bir parçasını söküp atın bağlanmasını sağlayacak bir kazık olarak kuyunun başına dikmiş.

Bizim zavallı kör her zamanki gibi kuyuya su almaya gelince bu kazığa takılıp düşmüş. Neredeyse kuyuya yuvarlanacakmış. Hangi densiz bu kazığı buraya dikti ki, benim gibi bir kör daha buraya gelirse kesin kuyuya düşer deyip kazığı söküp fırlatmış.

Evet tamamen iyi niyetle ve bir yarar sağlaması için yapılan işin, bir başkası için ne kadar zararlı olduğunu gösteren ve bakış açılarının farklılıklarını ortaya koyan çok güzel bir örnek. Bütün hayatımız boyunca her söylediğimiz sözde ve her yaptığımız davranışta bu gerçeği hiç aklımızdan çıkarmamamız lazım.

Bu sabah gazeteyi eline alınca, doların 170 kuruşa fırladığını görenlerden bir kısmının elini ovuşturduğunu, bir kısmının da içinin nasıl burkulduğunu tahmin edebiliyorsunuz elbette... Acaba hangisi haklı, hangisi haksız, ne dersiniz?

 
Toplam blog
: 859
: 979
Kayıt tarihi
: 21.06.06
 
 

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu, ekonomik..