Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Ağustos '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Sabaha uyanmam

Sabaha uyanmam
 

Kaldırımlar uzuyor… Ayaklarında derman yok. Yürüyor nereye gittiğini bilmeden. Hava sıcak… Güneş yakıyor tenini.. Hissetmiyor. İçindeki kor daha büyük, daha yakıcı… Yol uzuyor. Evinin yolunu bulmakta güçlük çekiyor.

Sokak kapısına dayanıyor. Kan ter içinde kalmış. Siliyor yüzünü usulca… Kapıyı açacak gücü zor toparlıyor. Karmakarışık çantasının içinde anahtarını arıyor… Elleri titriyor. Anahtarı yuvasına yerleştiremiyor. Aklında yer etmiş tüm küfürleri savuruyor. Kendine, hayata, kapıya, anahtara…

İçeriye girdiğinde artık gücü tükenmiş ve ayaklarında onu yürütecek derman kalmıyor. Yığılıp kalıyor evin girişinde. Gözyaşlarına hâkim olamıyor. Sinirleri gerilmiş, dengesiz bir ruh haline bürünmüş öylece ağlıyor. Lanetler okuyor hayata ve hayatına giren insanlara… Küfür ve kötü sözler olmayan diline, zehir gibi kelimeler diziliyor… O zehir tüm düşüncelerini esir almış durumda… Hem ağlıyor hem de hayatını alt üst eden her şeye isyan ediyor…

Zavallı bir düşünceye yenik düşüyor… Hayatında yer vermediği her şey onun bugün kurtarıcısı gibi geliyor. Ayağa kalkıyor ve mutfağa doğru ilerliyor… Buzdolabını açıp, soğuk bir bira alıyor… İçindeki kedere, o zavallı düşüncelere yenik düşüyor. Sarhoş olup tüm kötü olayları ve düşünceleri unutmak istiyor…

Hava karardıkça içindeki keder artıyor. Söyleyemediklerini, içindeki zehri boşaltamamanın acısı bastırıyor. Canı acıyor da sesini çıkarmıyor. Tüm eziyeti kendine yapıyor. Karşı karşıya kaldığı durumu kabullenemiyor. Ağlayabiliyor ve acısı arttıkça sarılıyor alkole…

Saat ilerliyor… Ne bir telefon ne bir ses var… Gece karabasan gibi çöküyor üzerine… Her ses, çığ gibi büyüyerek geliyor beynine… Aklı karışık, ruhu derin bir eziyetin gölgesinde… İçtikçe daha da artıyor unutmak istedikleri… Sorular bir bir diziliyor aklına… Hayatın ona zalimce davranmasını içine sindiremiyor… Şişeler yan yana diziliyor, aklındaki sorular gibi… Yüreğindeki zehir; aklını, bedenini, ruhunu kaplıyor… Artık gücü kalmıyor. Tamamen teslim ediyor kendini… İnancını ve güvenini yitirmiş, öfkeyle bakıyor…

Kıyafetleri üzerine yapışıyor. Hava sıcak ve alkolün etkisiyle ne yaptığını bilmez hale geliyor… Kıyafetleriyle beraber soğuk duşun altında alıyor soluğu… Su aktıkça, içindeki zehrin, kederinde akacağını sanıyor… Gözyaşları buz gibi suya karışıyor… Kirpikleri, gözlerine acımasızca batıyor…. Islak kıyafetleriyle ilerliyor yatağına…

Dilinden onun söylediği sözler dökülüyor… “ Hayatın bana sunduğu en güzel hediyelerden birisin”… İnandığı her şeyin kocaman bir balon olduğunu acıda olsa anlıyor. Bu hayat göründüğü gibi değil, biliyor… Göz kapakları artık bu kadar gözyaşına dayanamıyor… Usulca kapanıyor. Ama onları açık tutmak için elinden geleni yapıyor. Çünkü gözleri kapanırsa, bir daha uyanamayacağından korkuyor. Bu kederin onu yatağına sonsuza dek gömeceğini düşünüyor.

“Sabah olur ama ben bu sabaha uyanmam” diyor içinden… Islak kıyafetlerini farketmiyor bile… Dilinde hep bu sözler… Gözleri usulca kapanıyor… Derin bir uykuya dalıyor… Sabah olur biliyor… Ama o sabahı görür mü? Gözlerini sabahın huzuruna açar mı? Yoksa karanlığa mı döner yüzünü? Sorular… Sorular… O derin uykusunda… Sabah uyanır mı? Kim bilir… Belki…

Not: Hayatın her dilimi bir filmin sahnesi gibi… Kötü karakter her zaman vardır… Ya da hata yapan… Hayat tüm zalimliğini gösterir… Film işte… İzlersin… Kapatır televizyonu gerçek hayata dönersin… :)))) Hayatlarımız siyah beyaz filmler gibi… Güzel mi? Belki….

Fotoğraf : www.deviantart.com

 
Toplam blog
: 194
: 1525
Kayıt tarihi
: 04.08.06
 
 

1981 yılında aslında istenmiyor olsam da geç alınan karardan dolayı hayattayım:)) Haritacıyım ve işi..