Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Kasım '07

 
Kategori
Edebiyat
 

Sabahattin Ali, sosyalist olmanın bedeli

Sabahattin Ali, sosyalist olmanın bedeli
 

Biyografik yapıtları okumak her zaman benim için çok eğlenceli olmuştur. Biyografik yapıtlara olan ilgim, çocukluk zamanlarıma kadar uzanır. Ve ben bıkmadan, usanmadan biyografik yapıtlar okuyup, kişiler hakkında detaylı bilgiler edinmekten müthiş bir keyif alırım.

Son dönemlerde bana en fazla keyif veren, bende en fazla heyecan uyandıran ve bir o kadarda hüzünlendiren bir biyografik yapıt okudum. Hıfzı Topuz'un Başın Öne Eğilmesin kitabı.

Hıfzı Topuz bu kitabında Sabahattin Ali'yi anlatıyor. Son derece güzel bir anlatım. Aslında benim burada üzerinde durmak istediğim, kitabın kendisi değilde Sabahattin Ali'nin çilelelere bezenmiş acı ile yoğrulmuş, sıkıntılarla dolu hayat hikayesi.

Bütün bir yaşamı boyunca sürgünler, cezaevleri, demir parmalıklar, işkenceler Sabahattin Ali'nin yaşamının parçası olmuş. Hoş Türkiye'de Sosyalist olmanın, solcu olmanın bedelidir diye düşünürüm bunları. Ve geriye dönüpte baktığımızda, hakikaten bu ülkede sosyalist düşünceleri taşıyan insanlara yönelik, devletin tutum ve davranışları inanılmaz sert, katı ve acımasız. Oysa bu düşünceleri taşıyan insanların genel yaşamlarını irdelediğimizde, yaşama karşı, insanlığa karşı müthiş bir sevgi içerisinde olduklarına tanıklık ediyoruz.

İşte Sabahattin Ali'nin durumu.
Bütün bir hayatı devletin elinde olmadık çilelerin muhatabı olmakla geçmiş.
Girmediği cezaevi, sürülmediği şehir kalmamış. Tek nedeni sosyalist olması ve sosyalistlerin devlete zararlı unsurlar olduğu yönündeki o faşizan genel kanı.
Yazmış olduğu yazılardan ötürü hakkında onlarca dava açılan Sabahattin Ali bir dağ başında hangi tarihte öldürüldüğü meçhul bir şekilde ölü bulundu.
Yaşamında onca sıkıntılar çeken Sabahattin Ali çareyi yurtdışına çıkmakta arıyor. Kendisine rehberlik edecek olan ordudan ayrılmış bir kişi tarafından yurt dışına çıkarılacak. Bir kamyon almıştır Sabahattin Ali ve bu kamyonla trakya köylerinden peynir toplayıp İstanbul'a getiriyor ve İstanbul'da bu peynirleri satarak yaşamını idame ettiriyor. Ama asıl amaç Türkiyede artık bir şeyler yapamayacağına dair kendisinde oluşan genel kanı. Ne yazmasına müsade ediliyor, nede polis peşini bırakıyor Sabahattin Ali'nin. Ve yurt dışına çıkacağı gün kendisine rehberlik eden Ali Ertekin isimli şahıs tarafından öldürülüyor Sabahattin Ali. Istıranca ormalarında cesedi bulunuyor. Kafatası kırılmış, feci bir işkenceye tabi tutlmuş, vücudunda kırılmadık tek birkemik bırakılmamış bir şekilde bir imam buluyor ve oraya gömülüyor. Ölüm tarihi hakkında kesin bilgi yok.

Katil yakalanıyor ve Sabahattin Ali'yi öldürme sebebi olarak milliyetçilik duygularının kabardığını ve Sabahatin Ali'nin düşüncelerinin kendisine uymadığını ifade ediyor ve cinayeti bu sebepten dolayı işlediğini söylüyor.
Ve halen Sabahattin Ali'nin ölümü ile ilgili sır perdesi ortaya çıkmış değil. Katil kısa bir süre hapiste yatıyor ve çıkıyor. Kendisi ile görüşme yapmak isteyen gazeteclerle görüşmeyi reddediyor katil. Ama hep şu soru gündemde kalıyor. Sebahattin Ali cinayetinde Ali Ertekin sadece bir tetikçi, arkasında kimler var bu cinayetin.

Geçtiğimiz yasama döneminde CHP Denizli milletvekili Mustafa Gazalcı tekrar bu cinayeti meclis gündemine taşıyor ve 2003 ve 2004 yıllarında Tayyip Erdoğan'ın anıtlması istemiyle iki soru önergesi veriyor Sabahattin Ali cinayeti ile ilgili. Tabi her zaman olduğu gibi kimse bu konulara eğilmiyor ve başbakan her hangi bir yanıt vermiyor. Ama bilinen bir gerçek varki, acımasızlık konusunda devlet sosyalistlere karşı bir hayli cömert.
Bu gün Sabahattin Ali'nin şiirlerine baktığımızda en güzel şarkıların onun şiirlerinden çıktığını görürüz.
Halen söylenir

Başın öne eğilmesin
aldırma gönül aldırma
ağladığın duyulmasın
aldırma gönül adırma.

Ve bu gün aldırma gönül şiiri, sözleri ve müziği ile bütün bir topluma mal olmuş, hayatımızın tüm zamanlarında ruhumuzu derinden etkilemiştir.
Sabahatin Ali 1940 yılında yazmış olduğu İÇİMİZDEKİ ŞEYTAN isimli kitabından dolayı, dönemin ünlü milliyetçisi Nihal Atsız kendisine hakaret dolu bir yazı yazar. Sebahattin Ali bu yazısından dolayı, Nihal Atsızı mahkemeye verir. Yıllar süren mahkemeler başlar. Her mahkeme günü müthiş olaylar yaşanır sağcılarla, solcular arasında ve Sabahattin Ali mahkemeyi kazanır. Kazanır kazanmasınada yıl olmuştur 1944 iki yıl sonra, yani 1946 yılında Sabahattin Ali işsiz kalır. Aziz Nesin ve Rıfat Ilgaz'la birlikte, o döneme damgasını vuran Marco Paşayı çıkarırlar. Bir süre sonra tirajı hayli yükselir Marco Paşa'nın ve ciddi anlamda devlet baskısı ile karşı karşıya kalır Marco Paşa. 1948 yılında Sabahattin Ali yazmış olduğu bir yazısından dolayı tutuklanır ve üç ay kadar hapis yatar. Paşakapısı cezaevinden çıktıktan sonra çok zor günler geçirir Sabahattin Ali.

Sonuçta sıkıntı dolu bir hayat ve bu sıkıntıların üzerine inanılması güç vahşice bir ölüm. Zaten hep böyle olmamışmı. Geriye dönüpte baktığımızda sosyalistler hep bu gibi insanlık dışı muamelelerin muhatabı olmamışlarmı.
Sabahattin Ali'nin genel yaşamına baktığımızda, çok sık aşık olan birisi. Zaten öyle olmasa bu denli güzel şiirler yazabilirmiydi. Bu gün topluma mal olmuş onca şarkının sözleri Sabahattin Ali'ye aittir.
Mesela çocuklar gibi şiiri, son dizelerini herkes bilir bu şiirin.

Başını göğsüme yasla sevgilim
Güzel saçlarında dolaşsın elim
Bir gün ağlayalım bir gün gülelim
Sevişen yaramaz çocuklar gibi

Ne denli güzel sözler. Ve şarkısı topluma mal olmuştur. Ya Geçmiyor Günler şiiri. Cezaevi günlerinden yazılmış bir şiir. Muhteşem bir şiirdir ve şarkısı insanı ruhundan yakalar.

burda çiçekler açmıyor
kuşlar süzülüp uçmuyor
yıldızlar ışık saçmıyor
geçmiyor günler geçmiyor.

avluda volta vururum
kah düşünür otururum
türlü hayaller görürüm
geçmiyor günler geçmiyor.

dışarıda mevsim baharmış
gezip dolaşanlar varmış
günler su gibi akarmış
geçmiyor günler geçmiyor.

gönülde eski sevdalar
gözümde dereler bağlar
aynadan hayalin ağlar
geçmiyor günler geçmiyor.

yanımda yatan yabancı
her söz zehir gibi acı
bütün dertlerin en gücü
geçmiyor günler geçmiyor

Muheşem bir şiir. Kendi yaşamından önemli bir kesit sunmuş bu şiiri ile Sabahattin Ali. Yıllarca herkesin diline pelesenk oldu Sabahattin Ali'nin bu şiiri. Ve yıllarca, yüz binlerce insan, bu şiirin şarkısını söyler oldu. Ya leylim ley şiiri. Unutmak mümkünmüdür bu denli duygu yüklü enfes bir şiiri. Ya türküsü. Yılar vardırki leylim ley Türk toplumunun baş ucu türküsü olmuştur.
Bunca güzel üretimler yapacaksınız ve bunca emek vereceksiniz, sonuçta en vahşi, en hunhar bir şekilde cinayete kurban gideceksiniz. Cinayetin arkasından kimse tek laf etmeyecek. Katili bir süre sonra serbest kalacak. Olacak şeymidir. Kolaymıdır bu gibi değerlere sahip olabilmek. Sabahattin Ali gibi nice değerlerimizi bu şekilde harcamadıkmı. Halen harcamaya devam etmiyormuyuz bu değerlerimizi.



 
Toplam blog
: 1509
: 1145
Kayıt tarihi
: 07.08.07
 
 

Yazarım... Okurum... Öğrencilik yıllarımda çok yazdım... Kompozisyon derslerinde yazdım... Duvar ..