Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Aralık '12

 
Kategori
Öykü
 

Sabahları Seviyorum

Sabahları Seviyorum
 

TYS, ALAY KÖŞKÜ CUMARTESİ SÖYLEŞİLERİ ,KISA ÖYKÜ, İNCİ PONAT, TÜRKAY KORKMAZ, ZAFER DORUK, 20 EKİM 2012, İSTANBUL


Baba, sabah uyandığında yüreği dolu doluydu. Duyduğu sevinci çoğaltarak yanında yatan karısının kulağına fısıldadı. Karısı uykuda yan değiştirdi. Yeniden kulağına eğilip “ Sabahları seviyorum. “ diye yineledi sevincini.

Bugün izin günüydü. Uyuyamadı, erkenden kalktı. İçinden gelen bir rahatlıkla evinin karşısına düşen tepeden güneşin doğuşunu izledi. Tepenin ardından dolanıp yükselen güneş güzelliğiyle birlikte sıcaklığını da artırdı. Baba, uyanan doğayı büyük bir coşkuyla izliyordu.

Dışarda koskoca bir doğa

Baştan çıkaran kokularıyla ” *

Dizeleri kopuk kopuktu belleğinde. Kimi sözcükleri, dizeleri atlıyordu okurken.Tüm canlıların, güneşin tepede göründüğü bu saatte yeniden dirildiğini biliyordu baba. “Dünya yeniden kuruluyor. ” diyerek sevincine kanat taktı.

Mutfağın penceresinden karşı tepeyi gözlemesi epeyi sürdü babanın. Arkasına düşen ocakta kaynayan çaydanlığın “pat pat” diye ses çıkaran kapağı babayı düşlerinden ayırdı. Çaydanlığın kapağını kaldırması sesin durmasına yetti. Sonra, kaynamış suyu dolandırarak demliğe döktü. Çay suyun üzerine çıkıp demliğin küçük yuvarlak ağzında birikti. Baba, çayın derinlere çöküp o güzel kokusunu, rengini vermesini beklemeye koyuldu. Burnu alışıktı o kokuya.

Karısının kulağına fısıldadığı “Sabahları seviyorum. “ coşkusunu bu kez ezgiyle söylemeye başladı. Her bitirişinde yeniden alıyordu. böylesine sevindiren neydi? Doğan güneşle birlikte dirilip canlandığını bildiği doğa mı, yoksa geçmişte yaşayıp gününe taşıdığı sevdaları mı? Baba, herşeyden önce bugün, günün adamıydı. Tam yirmi dört saat boylu boyunca izinliydi. Sevinmesine yeten tüm bunlar mıydı? 

Apak bulutlar geçti habersiz

Aşıklığımdan, şairliğimden,

Bahar yağmurları bensiz yağdı

Ebem kuşağı açtı bensiz ” *

Dizelerinde dününü, geçmişini, yaşanmışlığını buldu. Sarıldı, bırakmadı. Sonra yüksek sesle yineledi şiiri.                                                                     

Kuşluk zamanı mutfağın penceresinden kendini muştuluyordu.“Sabahları seviyorum.” ezgisi, yüksek sesle yinelediği şiirler karısını, kızını, oğlunu tek tek uyandırdı. Uyandıklarında birbirlerinden habersiz kafalarında oluşan soruların yanıtlarını aradılar. Sonra babanın sevincinin, coşkusunun nedenini kavradılar. Evet, bugün “izin günüydü“ diye uslarından geçirdiler.   

Çocuklar yan odada yatan annelerine koştular. Babalarının boş bıraktığı yer ikisine de yetti. Oğlan duramadı, annesinin öte yanına geçti. Anne çocuklarının arasında iki yandan kuşatıldı. Her ikisi babalarının sevincini annelerine fısıldadılar. Çocuklarına “sus” işareti yaptı. Anne, çocuklar parmak uçlarına basarak yatak odasından çıkıp mutfağın aralanmış kapısından babayı izlemeye koyuldular. 

Baba pat pat diye ses çıkaran kapağı kaldırıp kaynayan çaydanlığa soğuk su dökünce ne sesi ne de kaynaması kaldı suyun. Çaydanlığın ağzında duran demlikten burnunun alışık olduğu koku yayılmaya başladı. Bu koku, küçük porselen demliğin kapağının altında biriken çayın derinlere dalıp koyu kırmızı rengini bıraktığının kanıtıydı. Babanın bildikleri, burnunun aldığı koku çayın demlendiğinin habercisiydi.      

Baba, eliyle hazırladığı kahvaltı masasına yanaşıp oturdu. Derin tabakta duran kara zeytini, düz tabaktaki beyaz peyniri, haşlanmış yumurtaları, bardakta koyu kırmızı rengiyle çayı izledi bir süre. Tüm güzellikler dününü düşündürdü babaya. “ Geçmişini unutan geleceğini kuramaz. “ yargısı geçmişinden gününe ulaşan bir başka güzellikti. Sonra sevdalarına uzandı şiirle:

dağların göğsünde demlenen ırmak

kerem’i bir sözle yangına katan

ah şu bitirilmeyen sevda

bizden sonrakilere sunduğumuz ” **

Mutfak kapısının aralığında karısı, çocukları soluk almadan ezgileri, şiirleri dinlediler. Kocasının derinlerinde yüzdüğünü bilirdi. “ Yine derinlere dalmış. ” diye kadın yüreğiyle sahip çıktı kocasına. Onun duyarlığına, sevdalarına vurgundu.

Boz bulanık ötelerde duran babasının kâğıt torbalar içinde gecekondularını şenlendiren akşam dönüşlerini, annesinin, kardeşlerinin sevinçlerini uzansa yakalayacaktı. Büyük kente göç ettikleri yıl şimdi çok uzaklardaydı. Çocukluk, delikanlılık çağlarını geçirdiği gecekondu acaba şimdi yerinde miydi? Yaşanan o güzellikler, umutlar saklı mıydı içinde? Yük taşıyıcılığını en kestirme iş olarak seçen babasının elinden eksik etmediği uzun ipi, semeri ve yorgunluğu asılı mıydı duvarlarında gecekondunun?.. 

Baba, unutamadığı anılar arasında dönüp durdu kahvaltı masasında. Sandalyesinde geriye doğru kaykılıp koyu taze çayından yudumladı. Umudun, umutsuzluğun ne olduğunu  yaşayarak öğrenmişti. Kişisel mutlulukları elinin tersiyle ittiği o yıllar yüreğinin bir yerinde durmadan kanıyordu.                       

 “ve aktılar buzlu pınarlar gibi

aşılmaz görünen hayatın göğsünden ” **

Tüm geçmişini, geleceğini özetliyordu dizeler. Sevdalarını, inançlarını bir bir buldu şiirde. Artık yinelemeden bırakmıyordu. 

Çocukları için duyduğu kaygılar, beklentiler yüreğindeydi; “ Babam da yaşamıştı . “ dedi içten içe. Üniversite yılları, sevdaları dolu dolu yaşadığı güzelliklerle örtülüydü. Kendi adına bir şey istemediği, direndiği dünü övünç kaynağıydı. Ya bugün öyle mi? Duyduğu korkular, kaygılar!.. Oğlunu, kızını, karısını anımsayınca suskunlaştı; içten içe sürdürdüğü söyleşiye son verdi. 

Baba dününe söz ettirmiyordu. Onlar, yaşanan o sevdalar uzaklarda da kalsa yüreğinde, usunda iz bırakmıştı.                                                       

Umudumu, dudaklarında büyük türküler

Ellerinde gelincik desteleri

karşımda bulurdum. ”   *

Dününü anlatan dizelerde gezinen baba bugününden hesap soruyordu. Artık tek sevdası şiirdi. Durmadan, bıkıp usanmadan yinelediği iş. Şiirlerde sevdalarını, yanılgılarını iç içe buluyordu.         

Mutfağın ocağında kaynayan çaydanlık yeniden sesler çıkarmaya başlamıştı. Bu kez ıslıklar çalıyordu. Demliğin tabanını yalayan buharlar bir yolunu bulup çaydanlığın ağzından çıktığında ıslıklar öttürüyordu. 

Baba, kapının aralığından bakan karısından, çocuklarından habersizdi. Onlar da, onun yüreğinden, usundan geçenlerden

Torunlarımın torunu

Say ki dedelerin bir masal yaşadı

Say ki acılar masaldı

Öttür ölümsüzlüğe doğru borunu! ”  * 

 

 

 

 

 

* H . İ . Dinamo , Özgürlük Türküsü , Yirmibirinci Yüzyılın İnsanlarına Şiirler  

** Ahmet Özer , Günle Dokunan ,  posta katarları , o şiirler

 

 

 

 

 
Toplam blog
: 1064
: 732
Kayıt tarihi
: 24.03.12
 
 

Türkay KORKMAZ, umuda yolculuğu ertelemez. Mermeri delenin damlanın sürekliliği olduğunu bilir. Y..