Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Nisan '16

 
Kategori
Şiir
 

Şaban Aktaş'ın Ay Güzeli Sevda Seli adlı şiir kitabı

Şaban Aktaş'ın Ay Güzeli Sevda Seli adlı şiir kitabı
 

Kitap tanıtımından bir kare


Bütün sanat dallarında sanatçıyı etkileyen temel etken, nesnel koşulların varlığıdır ve üretim sürecinde sanatçıyı her bakımdan etkileyen, besleyendir.

Çöl ikliminde yaşayan bir şairin görsel dili ile kutup bölgesinde yaşayan şairin görsel dil farklılığı çok doğaldır. Ressamların renk anlayışı bu anlamda Anadolu coğrafyasında gezip Avrupa şehirlerine dönen bir ressamın resmi gri kentlerin ağırlığına beyninin altı ay dayanabildiğini, resimleri canlı renk tonlarından giderek  silik kent rengine bürünmesi nesnel gerçekliğin ta kendisidir.

Bu bağlamda Şaban AKTAŞ’ın yaşadığı coğrafya, konuştuğu dil, aldığı eğitim ve siyasal kimliği onun insana ve doğaya bakışını duruşunu belirlemiş.

Şaban Aktaş’ın şiirinde Akdeniz’in o zengin doğası bütün renkleriyle yer alırken; palmiyeler, zakkumlar, güneş, ay ve bunların altında yaşayan sevgili şiirlerinin konusu olduğunu söyleyebiliriz.

 Ve bir sabah sularda donmuş kireçkaymağı/pembe pembe zakkumlar/son zehirli gülleriyle/ magmanın buğusunda aynaya eğildiler/ dizelerinde olduğu gibi. Ayrıca son dizesinde doğa enstrümanlarını kişileştirip aynanın şiirde yarattığı metaforlarda doğanın kendi özüne dönmesinin muhasebesini okuduğumu söyleyebilirim.

Özünü Akdeniz’in zengin doğasından alan Şair, sevgiliye ulaşırken araçları ve özdeşi doğadır. “Gözakında damar damar mermerimsi/ardında güneş saklı bulut, kayıp yıldızlar” diyor. Aynı şiirin devamında “kuş üzümü gözlerin gönül çerezi kabaran göğsümde bir parça sevinç/ dizeleri, müthiş metafor etkileriyle insan aklını zorluyor gibi.

Hüznün çoğulunu “çifte gamzeyle” işaret ederken gamzeleri tomurcuk gül ile gösterir bize.  Sevgilinin dilini “nektarlanır tatlı dilin” diyerek hem bir Akdenizli olmanın olanağını kullanıyor hem dizeyi sıradanlıktan ustaca kurtarıyor Şair.

Şair çok başarılı bir doğa gözlemcisi. Doğanın her türlü enstrümanını yerli yerince kullanırken sevgiliye benzetir, sevgiliye ulaşır; sevgiliye sitem eder, özdeşim kurar. Sevgilinin ve doğanın metafor fırtınalarında savrulurken; teni güneşten, yüreği aşktan yangın yeridir Şairin. Ayrılığı sevgilinin gözlerinde ölüm çukurlarına dönüşür. Bazen de özdeşim kurduğu doğayı bir gelin gibi karşısında görür; şu dizelerde olduğu gibi: / çok uzaklarda dağ başları/ kristalleşen ışıklar/ pırıl pırıl bir gelini süslüyor/ pamuk toplayan ellerin/ ve süt beyaz gerdanıyla tenin/Pamukkale olup çıkıyorsun karşıma gelin gelin/ Diyerek gelini doğanın estetik unsurlarıyla betimlediğini görüyoruz.

İbadeti doğaysa, şairin kıblesi sevgilisidir. Sy 26. Sevgili onu yakar, kavurur, sarsar, uykularında uçurumlaşır, hatta ölümüdür ama doğa gücüyle onu yeniden yaratır. Sy 35 / bir kez daha yaratıyorsun beni baştan/oysa ben kozalakları güneşte pişen/reçinesiyle tohumu sana düşen/ iğne yapraklı bir kız/ıl/ çamın altındayım diyerek doğadan beslendiğini, gücünü doğadan alıp yeniden yaşama döndüğünü anlatır. Başka bir örnek şöyle:Bir anka savrulsa da küllerimden/bir gülün öyküsü başlıyor/ her gün doğarken yeniden. Dizeleri de doğanın kendini küllerinden yeniden dönüştürdüğünü anlatır.

(Şu dizede teknik bir oyunla başka bir şey anlatmaya çalışmış iğne yapraklı bir kız/ıl / çamın altındayım derken çamı kız olarak kişileştirmiş. Bunu bilirsiniz antik mitos öykülerdeki peri kızı Bories’ten kaçarken kıza acıyan yeryüzü onu çam ağacına çevirir.

Bir de Yörük kültüründe çam kardeşliği vardır öykülerimde işlediğim: yayla yayla dolaşan Yörük çocukları her yaylağında zaman geçirmek, başında oyunlar oynamak, dallarında salınmak istediği bir çamı kendi için belirler ve kendi giysilerinden bir parça kumaş asarak onu kendine çam kardeşi seçermiş.)

Antalya’da yaşayanlar bilir; gece yağmur, şimşek adeta yer gök birleşir; ancak sabah doğan güneşle, öten kuşlarıyla bahardadır her şey. Şaban AKTAŞ da yaşadığı kente benzemiş. Şiirlerinde sevgiliyle sürekli bir mücadele halindedir. Fakat an an fırtınalı geceden güneşli sabahlara ulaştığını da görüyoruz.  “Mavi alevler” şiirinde: Şimşeklenip yüzünün/süzülüşünü gözlerimden/kırılıp dökülüşünü ümitlerimin/kolları sana açılan hurma dallarında/tuz buz dolu yağmurların ardından/ıp ıslak/ay ışığı olmanı özledim,/  diyor.

Kasırgaların kargaşasında ışıl ışıl/yeşilin kuytusunda kalmış/ateş böceği gibi yanarken gözlerin/ söndürmeliydim yıldızları bir bir kararmadan gözlerin/anlatamaz seni yağmurlar/ diyor. Başka bir şiirinde yine: Karakış kara bulut, kara sevda derken/Kaç yaz güneşi umutlarla/   demesi şiirleriyle yaşadığı şehre benzemiş bir şairi gösteriyor.

Doğayı bu kadar içinde taşıyan bir şairle Antalya’da ilk kez karşılaştım. Anlatımındaki anlam derinliğini, görsel zenginliği, doğayı hem şiir olanaklarıyla bize sunuyor hem şiirini aynı olanakla kuruyor. Okuru doğanın coşkusunu şiirin lirik sofrasında ağırlıyor.

Sözümü bitirmeden bir şeye daha dikkat çekmek istiyorum. Şaban AKTAŞ aynı zamanda saz çalan bir şairimiz olduğundan bu kitabında mani türünde ve uzun soluklu altı adet türkü yazdığını gördüm. Bu türküleri ölçülü, uyaklı bir şekilde kurmuş. Sözü saza vurunca saz sözü daha bir disipline, daha ölçülü deyim yerindeyse terbiye ediyor. Hangilerine beste yaptığını bilmiyorum. Şaban AKTAŞ’IN kullandığı dil ve tema bakımından Antalya’nın Karacaoğlan’ı dersek abartılı bir laf etmiş olmadığımı şiirlerini okuyunca fark edeceğinizi düşünüyorum.

Sevgili Şaban AKTAŞ’ uzun soluklu şiirler ve sağlıklı nice baharlar diliyorum. Bir Antalyalı olarak Antalya’ya bu şiirleri verdiğin için sana binlerce teşekkürler.

 

 

 
Toplam blog
: 61
: 699
Kayıt tarihi
: 19.06.09
 
 

Gazi Üniversitesi, Eğitim Fakültesi Kastamonu Eğitim Yüksekokulu Sınıf Öğrt. bitirdikten sonra A...