Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Ocak '16

 
Kategori
Siyaset
 

Saçmalama özgürlüğü

Saçmalama özgürlüğü
 

Haşmet Babaoğlu, pazar günkü 'Kar Düşünceleri'(Sabah)isimli yazısında; “Kar her şeyi örtüyor deriz. Bu kalıbı severiz. Hayır! Yanlış. Her şeyi değil. Karla üzerlerindeki örtünün kalktığı şeyler de var: Merhamet. Mesafenin ürpertici hakikati. Ve özlem” demiş ve bence bu yönüyle Orhan Pamuk'tan daha nahif bir kar imgesine sahip olduğunu fazlasıyla göstermiştir. Pamuk ise siyasi ilk ve son romanı olan Kar'da doksanlı yılların ortamını anlatırken Kars'taki siyasal İslamcılar, solcular, Türk ve Kürt milliyetçilerinin hikayesini oryantalist bir bakış açısıyla anlatmayı seçmişti. Kar oldukça güzel bir imge, kendi adıma Pamuk'un bu imgenin içini boşalttığını düşünüyorum.

Kar tatili okumalarımda diğer bir göz gezdirdiğim yazar ise Orhan Miroğlu oldu. Miroğlu; “Şeriat özerkliğin alternatifi olabilir mi?”(Star) diye sorarken aslında Mehmet Şevket Eygi'nin bir önerisini tartışmış. “Üstat, [M. Ş. Eygi.] Şeriatın özerkliğe alternatif olabileceğini düşünmüş olacak ki, PKK/HDP’nin özerklik taleplerini boşa çıkarmak ve terörle mücadele etmede başarı sağlamak için, bölgede şeriat ilan edilmesini istemiş.”(a.g.y.) Miroğlu kendince bu meseleyi şöyle sonlandırıyor: “Kürt meselesi; Kürtleri hep ayrı düşünmekten, onlara bir türlü yer açmamaktan, onların siyasi temsil hakkını görmemezlikten kaynaklı olarak, nihayet yüzyıl içinde, ‘soruna’ dönüşmüşken, sorunu daha da ağırlaştırmaya ve Müslüman halkın kafasını karıştıracak, gereksiz yere meşgul edecek düşüncelere saplanıp kalmayalım diyorum.”(a.g.y.) Aslında hem Eygi'de hemde Miroğlu'nda büyük bir tutarsızlık görüyorum. Eygi'nin dediği bölgede şeriat ilan etmek oldukça saçma bir öneri, bir realitesi yok. Miroğlu'nun dediği minvalde Kürt'lere bir türlü yer açmamak gibi bir durumunda açıkçası pek karşılığı olduğunu düşünmüyorum. İnsanın eğer Kürtlere yer açılmamış olsa HDP'nin parlemantoda ne işi var diye sorası geliyor. Eygi'nin kafasının karışmış olabileceğini söyleyebiliriz ama bir grubun kafasını karştırma misyonun en fazla üç beş Milli Gazete okuyucusu düzeyinde varsaymak daha doğru bir yaklaşım olacağı kanaatindeyim. Bu iki yazar hangi yüzyılın kafasını yaşıyorlar sormak gerek.

Habertürk'te yazan Pervin Kaplan; “ODTÜ’nün 'inanç özgürlüğünün engellendiği yer' ve 'tr' tartışmalarıyla hedef haline getirilmeye çalışılması düşündürücü. Akla birkaç ay sonra yapılacak rektörlük seçimlerini de getirmiyor değil.”[ODTÜ, Türkiye Markasıdır yazısı] diye bir tespit yapmış. Kaplan'ın ODTÜ'deki olaylara bu kadar yüzeysel bakması oldukça düşündürücü. Bir üniversitenin saygınlığı o üniversitede her türlü fikre saygınlık ve hoşgörüyle yakından ilişkilidir. Çapulcu mantığıyla hareket eden ve bunları yönlendirenlerin kendi gibi düşünmeyen bir kaç inançlı zavallı öğrenciyi linç etmeleri ve böyle bir ortamın oluşturulması ne kadar doğru ve uygun bırakalım siz karar verin. ÖDTÜ'nin niçin kurulduğuna ve işlevine bakmak gerekiyor. İnsanın bu kurumu rahmetli Adnan Menderes'in kurduğuna inanası gelmiyor. Adında “Orta Doğu” olan bir yapının Orta Doğu inanç, kültür ve irfanına bu kadar düşman bir tavır sergilemesi ne kadar doğru? Kendi ülkesine siber saldırı düzenleyen bir film yuvasını siyantizm adına kutsamanın pek bir yararı olmaz. ODTÜ'den ben kendi adıma devşirme olmayan yani yerli tek bir entelektüelin çıktığını görmedim. ODTÜ gibi kurumlar bence modern devşirme merkezleri. Acilen bir reform gerekiyor. Geç bile kalındı..

Yusuf Kaplan “Tarih Yeniden Yapılırken”(Yeni Şafak)isimli son yazısında; “Özetle seküler/kapitalist Batı uygarlığı çöktü; kaba güç'le ayakta duruyor yalnızca. O yüzden 'serseri mayın' gibi oraya buraya saldırıyor, kendi cinayetlerini örtecek ve nihâî çöküşünü erteleyecek DEAŞ gibi 'canavar'lar icat ediyor.”(a.g.y.) diyordu. Dünya'dan bu yapıya radikal kökenli Müslüman gençlerin katılıyor olması bile işin ne kadar profösyonelce yapıldığını bize fazlasıyla gösteriyor. Bu örgütü zannediyorum ki ilk başlarda İngiltere kullanmak için oluşturdu. Ve daha sonra ise giderek örgüt üstündeki kontrolünü kaybetti. Yusuf Hoca Batı'nın bu hali pür melalini bence doğru okuyabilen ender entelektüellerden.

Radikal'de yazan Ayşe Hür bugün yine incilerini döktürmüş. “Nihal Atsız'dan Nurettin Topçu'ya Necip Fazıl'dan Said-i Nursi'ye kadar pek çok isim Yahudi ve komünist düşmanlığı nedeniyle Hitler hakkında olumlu yargılara sahipti.”(İslamcıların ve sağ muhafazakarların Hitler sevdası isimli yazı) Hanımefendi bu görüşleri destekleyecek bir yığıntı kurduktan sonra ağzındaki baklayı çıkarıyor: “Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suudi Arabistan gezisi dönüşünde Atatürk Havalimanı’nda yaptığı basın toplantısında bir soru üzerine: Üniter devlette başkanlık sistemi yoktur diye bir şey yok. Şu an zaten dünyada bunun örneği var geçmişten bu yana da var. Yani Hitler Almanya'sına baktığınızda orada da bunu görürsünüz. Daha sonra değişik ülkelerde bunun örneğini görürsünüz” alıntısını yaptıktan sonra o tuhaf düşünce yapısıyla Cumhurbaşkanımızın da bir Hitler hayranı olduğunu söylemeye çalışıyor. Aklı sıra dervişin fikri neyse zikri odur tespitini yapıyor.

Diyelim ki Obama'nın bir konuşması esnasında Hitler'den negatif bir örnek vermesi onu Nosyonel Sosyalist yapar mı? Cumhurbaşkanımızın konuşmasına ilişkin Cumhurbaşkanlığı basın açıklamasına dikkat edilirse; “İster parlamenter ister başkanlık modeli olsun, sistem kötüye kullanıldığında, Hitler Almanyası'nda olduğu gibi ortaya felaketle sonuçlanan kötü yönetimler çıkabilir”deniyor. Fakat Ayşe Hür bu kısımdan niyeyse hiç bahsetmiyor. Ayşe Hür zırva dolu ilgili yazısında maalesef saçmalama özgürlüğünü kullanmıştır. Hitler Almanyası ile ilgili olumsuz bir göndermeyi kasıtlı ve bilinçli olarak canı istediği için olumlu bir gönderme olarak okumuştur.

 
Toplam blog
: 36
: 615
Kayıt tarihi
: 07.12.12
 
 

Beyaz Arif Akbaş, (d.1979 İstanbul) Türk eleştirmen şair/yazar. 2005 yılında Ahmet Yesevi Ünivers..