Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Nisan '10

 
Kategori
Kitap
 

Sadakat

Sadakat
 

"RESİM:ALINTI"Okumayanlara tavsiye ederken, okuyanlarında düşüncelerini paylaşmalarını diliyorum."


Sesi olmayan bir ağzım olduğunu bilmiyordum. Sessizliğimin ne kadar yırtıcı olduğunu. Benim değildi o ses. Konuşan ben değildim. O yükselen alçalan, çözülen, fırıl fırıl dönen ve çıkış arayan haykırışlar benim olamazdı. Sözcükler yuvarlanıp yerlere düşüyordu ve ben nasıl olup da hep birlikte baş aşağı, aşağı, aşağı düştüğümüzü anlayamıyordum. Yeryüzünün neresinde bulunduğumu bilmiyordum. İçimi bulandıran nefretle kapıyı dövüyordum ve ellerimle boğmak, öldürmek istiyordum onları. Sadakatin yalnızca iyimserlik ve umuttan ibaret olduğunu böyle, kanatlarım ateşe tutularak öğrendim.”

Kitabın arka yüzünde yer alan paragraf yukarıda sizlerle paylaştığım. Bu kadarı bile yetiyor insanın içinde merak duygusu uyandırmaya. Bu cümleler can alıcı. Okumaya başladığınızda da aynı duygulara kapılıyor, akıyorsunuz sayfalar boyunca. Okudukça okuyor, bazen çağıldıyorsunuz coşkuyla bazen de sis bulutu çöküveriyor yüreğinize. An oluyor sevgiyi hissediyorsunuz içinizde bir yerlerde Azra ile birlikte. An oluyor ihanetin acısı çörekleniyor zehirli bir yılan gibi ve durup durup sokuyor, zehirliyor ve ölüme yaklaştırıyor sizi.

Yaşarken ölmek. Ölümü yaşamak belki de ihanet. Aldatılmak, hem de kaç kez. Göz görmeyince, kulak duymayınca katlanır belki de yürek lakin en yakınınız, kan bağıyla bağlı olduğunuz, kız kardeşinizin ihaneti. Bir yanda kız kardeşiniz diğer yanda sevdiğiniz hatta taptığınız adam, kocanız. Hangi yürek kaldırabilir ki bunu? Özgürlük bunun neresinde. Çirkefin içine düşmüş üç insan. Çekip gitmeler kaç kez ve geri dönüşler. Ödenen diyetler. Beddualar. Yaşananalar.Geride kalanlar. Çekilen acılar.

Susmak. Bir çeşit kabullenme mi, kendisini hiçe saymaya göz yummak mı yoksa sevilen kişiyi kaybetme korkusu mudur? Her ne pahasına olursa olsun ama benimle olsun mudur sevgi? İçine atma, ses çıkarmama lakin taşıyamama gerçeğin ağırlığını. İsyan etme kaç keresinde, sonunda hep onu bekleme, onu isteme, onu özleme ve affetme. Kalben affediş değil bu elbette. İçinde büyüyen öfke bir o kadar da tensel olarak isteme onu. Bir erkeğin sıcaklığını, varlığını, arkasında olmasını, onun olmasını arzulama.

İletişimsizlik belki de Azra ile Ferda arasındaki şey. Ferda’nın kaçışları. Azra’nın kovalayışları. Kaçan, kovalanır misali. Bıkkınlık, bezginlik, yorgunluk, hırpalanma, kopamama, nefret edememe, nefret etmeye çalıştıkça daha büyük bir açlıkla sevme, anlayamama birbirini.

Ferda’nın hercai ruhu “özgürlük” diye haykırırken, Azra’nın aşkının dingin limanlarında soluklanamaması. İhaneti. Her çiçekten bal aldıktan sonra ruhunu temize çekmek, yenilemek belki de yeniden başlamak, bir şeylerin üzerini örtmek için Azra’yı kullanması. Bilinçaltından gelen bir öfke, yalnızlık. Ve sonra babasının yaptığı gibi iki kardeşi de başka açılardan sevmek, farklı tatlar almak. Aliye’ye yönelişi, tek aşkının o olması. Karısında ve baldızındaki lezzetlerin bambaşkalığı. Sonra, sonra yine Azra’ya dönüşü. Acaba Aliye, Şevki’ye dönmeseydi Ferda yalnızlık denizinde yüzmek zorunda kalmasaydı da Azra’ya geri dönecek miydi? Belki de Ferda çalkantılı ilişkiler yaşamaktan, anaforlar ortasında kalmaktan haz alıyor ve üstesinden gelemeyince o dingin limana çekiliyor bir süre için. Yaralarını iyileştiriyor, tedavi görüyor, çünkü ruhu doyuma ulaşıyor Azra’nın o büyük sevgisi karşısında. Yok olan, yitip gitmeye yüz tutmuş egosunu karsının sevgisiyle iyileştiriyor Ferda.

Bir kadın nasıl olur da ablasının kocası ile olur onu hiçe sayarak dünyada başka erkek kalmamış gibi? Hangi etik değerlere sığar bu? Hayat basamaklarında düştüğü bir anda yardım eli uzatan ablasının avuçlarından nasıl olur da çeker alır yaşam iksirini? Özellikle mi yapar bunu? Canını yakmak için. Oysa sevmez ki Ferda’yı onun kadar. O da başka bir hastalıklı sevginin esiridir, Şevki’nin sevgisinin. Geri adım atınca Şevki o da yedeğinde tuttuğu Ferda’yı terk ediverir. Hayat işte, öbür dünyaya kalmaz yaşananların ve yaşatılanların cezası. Bu dünyada öder belki de bedellerin en büyüğünü.

Aldatılan, ihaneti yaşamak zorunda bırakılan, görmezden gelmeye çalışan, an olup üç maymunu oynayan ve sadakati savunan Azra. Aldatılmayla canı yanan, intikam için gidip Cemal ile olan. Aliye’nin ve tüm öteki kadınların onun canını yaktığı gibi Cemal’in karısının da canının yandığını kaç seferden sonra ayırtına varan ve bu saçma sapan, ruhsuz ilişkiyi bitiren. Bekleyen, usanmadan bekleyen sevdiği adamı. Geleceğine inanan. Ondan hem nefret eden hem de deliler gibi seven. Onsuz geçen yıllarda, yüreğinde büyüttüğü özlemle başka bir Ferda yaratan ve yeniden, yeniden âşık olan.

Ve her seferinde hiçbir şey olmamış gibi geri dönen Ferda. Alev alev yüreklerden geriye kalan küller. Grilik bu evlilikte, fluluk. Yeterli olacak mı acaba tertemiz bir sayfa açabilmeye, doğurmaya yeni bir aşkı ve kaldığı yerden devam edebilecek mi hayat?

Dili akıcı her romanda olduğu gibi. Cümleler bir lokomotife eklenmiş vagonlar gibi hızla yol alıyor belleğinizde. Bir paragraf bittiğinde diğerini susuzluktan kurumuş gibi içiyorsunuz kana kana. Aldatma, ihanet, özgürlük ve sadakati adım adım yaşıyorsunuz cümlelerde kaybolup giderken. Ruhen ve bedenen öyle bir giydirmiş ki kahramanlarını Sevgili Aral. Ruh analizleri muhteşem her şeyden önce. İnce ince örülmüş, işlenmiş. Her detay düşünülmüş. İki yüzüncü sayfada ağır geldi okuduklarım ama geri kalan yaklaşık seksen sayfa daha da ağırmış meğer. Nasıl taşır bu yükü insan omuzlarında defalarca kez? Kendinden vazgeçer ama gönül bağı ile olduğu Ferda’dan canını o kadar çok acıtmasına rağmen kopamaz. Hastalıklı bir sahiplenmedir bu şüphesiz ki. Belki de çok sevmekten kaynaklıdır. Ne yaparsak yapalım kaderin alnımıza yazdıklarıdır yaşananlar bir roman bile olsa anlatılanlar. Değil mi ki hayatın içinden çekilip alınmış ve gerçek kesitlerle bağlatılanmış.

SADAKAT... Bir İNCİ ARAL klasiği.

Okumayanlara tavsiye ederken Sadakat’i, okuyanlarında düşüncelerini paylaşmalarını diliyorum.
 
Toplam blog
: 755
: 776
Kayıt tarihi
: 13.06.07
 
 

Ankara'da doğdum. İlk, orta, lise ve üniversite eğitimimi Ankara'da tamamladım. AÜİF iş idaresi b..