Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Ocak '17

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Sağa baktım onur, sola baktım fasarya!

Sağa baktım onur, sola baktım fasarya!
 

Trafik ışıklarında dilenenlere para vermiyorum, verenleri de yeriyorum!

Kucağında bebeğiyle dilenenler, bu soğukta çıplak ayakla dilenenler, okul önlüğüyle dilenenler, mendil satarak (!) akıllı geçinenler; vesselam hepsi de duygu merkezinize tecavüz ederek sizi dolandırıyorlar.

Arabanın camlarını silenler, çakma hastane raporuyla dilenenler görünmüyor bu aralar. Ağzında maske, üzerinde çizgili pijama ve bir elinde de idrar torbasıyla dileneni dahi gördüm! Yaratıcılıkta üzerlerine yok.

Bol bol çocuk doğuruyorlar ve o çocuklar -bebekken- anasının kucağında mostra, büyüdükten sonra da okul önlüğüyle iş başında; üç çocuk üç kazanç kapısı!

Elinde mendille yanınıza yaklaşanlar da biz dilenmiyoruz havasındalar ya, o dandik mendillerin on tanesi 1.5 lira. Sizin vereceğiniz sadaka her şartta 15 kuruşun üzerindedir ve mendili de almazsınız.

Günlük kazançları minimum 500 lira ve hava parasıyla iş yeri değiştiriyorlarmış! Kaçımız ayda net 15 bin TL kazanıyor! Onları en iyi, dilendikleri mekânın yakınındaki esnaf tanıyor. Nasıl mı, çünkü bozuk paraları orada bütünletiyorlarmış.

Dün yine bir trafik ışığında durdum. Arabanın termometresi 4 dereceyi gösteriyordu. Dilenciler sıcak havayı bekliyor olmalı diye düşünürken gördüm onu. Herhalde seksenlerinde, tombulca bir kadındı. Yanakları soğuktan al al, kapkara gözleri boncuk boncuktu. Şalvarının üzerinde kalınca bir hırka, başında da yemeni vardı. Kısa adımlarla arabalara yaklaşıp elini uzatıyordu. Herkes para veriyordu. Üzüldüm! Çalışmaktansa dilenmeyi seçen gençler gibi değildi, o yaşında düşkün hâldeydi. Yeni miladıma hazırdım, ben de para verecektim.

Alışverişlerde para üstü olarak lütfedip de 5 ve 10 krş iade ederse kasiyerler, onları arabadaki küllükte tutuyorum. O paralarla da sokaktaki kedi ve köpeklere -marketlerde 1 liraya satılan- paket mamalar ve 30 kuruşa da su alıyorum. Plastik su kaplarım da var. O yavrucuklar yiyip içerken, sonra da minnetle bakarken bana, elbette hisleniyorum.

Neyse, baktım küllük epeyce dolu, teyzeme irice bir tutam verebilirdim.

Yanaştı teyzem, camı açıp gülümsedim:)

“Evladım, gönlünden ne koparsa şu yaşlı annene yardım ediver. Küçük torunum hasta, evde bıraktım. İlaç için para lazım da.”

Masalını anlamaya niyetim yoktu, “Geçmiş olsun teyzem.” deyip avucuna bıraktım paraları.

Önce avucundaki 5 ve 10 kuruşlara, sonra da bana bakışını asla unutmayacağım!

“Yaa, bunları almıyorlar ki!”

İşte o an Muro’ya, “Nalet olsun içimdeki insan sevgisine!” repliğini dilime pelesenk ettiği için giydirdim!

“Teyzem sen ver onları bana da bütün vereyim.”

Paraları alıp küllüğe koydum, camı kapattım.

Umursamadı cİngÖz teyzem, arkadaki saftoriğe yürüdü.

*****

Kahve Dünyası’yla ilk tanışmamız 2005 yılında Göztepe şubesiyle oldu. O tarihlerde çilek garnitürlü çikolata fondü ve üzerine de duble sade kahve olmazsa olmazımdı. Fondü kısmı yaşamımdan çıkalı çok oluyor; ama sade kahve ritüelimiz sürüyor. Hafta sonları İstanbul’daysak Kahve Dünyası’nın -ilk mağazası- Eminönü şubesinde, Antalya’daysak Terra Macro Center içindeki corner’ında içiyoruz. Tanındık artık, nazımız geçiyor; kahvelerimiz daha kıvamlı geliyor.

Dün de Macro Center’da alışveriş yapacak, sonra da yorgunluk kahvemizi içecektik. Bn Otacı’yla Wasa reyonunda tam tahıllı mı çavdarlı mı mütalaası yaparken, yanımızdan -bize de çarparak- beş altı yaşlarında bir kız çocuğu geçti koşarak! Bizim, nasıl bir tepki vermeliyiz diye düşündüğümüz saniyeler içinde durdu ve yanımıza geldi.

“Size çarptığım için özür dilerim.” dedi ve uzaklaştı.

Öylecene kalakaldık! Çocuk olduğu için hareketli, öz güvenini kazanması için bağımsız ve -belli ki yetiştirilmesine bağlı olarak- terbiyeliydi.

Kahve Dünyası’nın Macro Center corner’ı -bir yanında fırın ve balıkçı, diğer yanında kasap reyonu- oldukça şirin bir görünümde. Kahvenizi biftek ve levrek muhabbetleri arasında yudumluyorsunuz. İki de masası var. İkisini de dolu hiç görmedim. Küçük şehrin insanları kahvenin lezzetinden ziyade mekânın adıyla ilgilendiklerinden Midpoint’i ya da Robert’s Coffee’yi tercih ediyorlar! Çünkü hafta sonu ne yenip içildiğinin değil, nerede takılındığının önemi var pazartesi sohbetlerinde!

Corner’a yakındık ve masanın birinde oturanlar vardı. Biz de yavaş yavaş o tarafa yönelmiştik ki bizim kız yine göründü. Topallıyordu! O kadar koşturmanın sonunda herhalde düşmüştü ve dizi filan acıyordu. Yan yana geldik, gülümsedi ve “Merhaba.” dedi. Anne babasını merak etmiş ve biraz da kızmıştık doğrusu.

“Neden topallıyorsun sen, düştün mü canım?” dedi Elçin.

Arkasına bakar gibi yaptı ve parmağıyla sus işareti yaptı bize!

O’na doğru eğildik ikimiz de.

“Annemle babamı sevdiğim için öyle yürüyorum.”

Bu da ne demekti! Ve yine bizi soru işaretleriyle bırakarak -kâh yürüyerek kâh topallayarak- corner’da oturan çiftin yanına gitti.

Muhtemelen geleceğin bilgelerinden biriyle karşılaşmıştık!

Biz de yanlarındaki masaya oturduk ve kahvelerimizi söyledik. Konuşmalarına ara sıra kulak misafiri de oluyorduk. Annesi yumurta çikolata alabileceğini söylerken, o, babasına dönerek “Babacım, paramız var mı?” diyordu.

Bizden önce kalktılar. Ufaklık yine topallayarak yürüyordu! “Kızım lütfen doğru yürür müsün?” dedi baba.

Karı koca her ikisi de aksıyordu.

 

 
Toplam blog
: 462
: 1159
Kayıt tarihi
: 07.03.09
 
 

Ne güzel bloglar yazdık, ne muhteşem dostluklar kurduk; onlar kaldı baki... ..