Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Ekim '18

 
Kategori
Öykü
 

Sağır Öyküler

Ortopodi  Profesörü   Ahmet bey, hastalarını kontrole çıkmıştı. Özel  donanımlı özel hastasının bulunduğu odaya girince  profesör daha selam vermeden hastası  sitem etmeye başladı:

“Ahmet bey, bir aya yakın bu odadayım. Tıp her gün ilerliyor deniliyor ama beni buraya   tedavi bahanesi ile nerede ise hapsediyorsunuz. Bir aydır hayattan, özellikle   sosyal hayattan koptum “ dedi.

Ortopodi  profesörü Ahmet bey, Yakın dostu olan İktisat Profesörü İlhami Sabırsız’a, gülümsedi. Sonra dostunun yersiz şikayetine , kendisi de sitem ile karşılık verdi.  Siteme sitemle  karşılık vermenin anlamsızlığını fark edince de  gülümseyerek  İlhami beyin elini tutup:

“Haklısınız dostum, ama bu mahkumiyet sizi iyileştirmek için. Farz edin ki tatildesiniz. Hastalıklar psikolojisini bozmayan  umut ve ümit deposu insanları  daha hızlı iyileştirir teknoloji değil” dedi.

İlhami bey çok sosyal olan, hiç yerinde duramayan, halı saha maçlarından geri kalmayan, dernek ve vakıflarda  sürekli koşturan hareketli ve hararetli adamdı. 60 yaşına merdiven dayamasına rağmen asistanları ve  öğrencileri  çok zaman  ona ayak  uyduramaz “Hocam  biraz yavaş” diye sitem ettikleri olur. O da altta kalmaz “ Asıl siz hızlı olun, benden  gençsiniz utanın “ der, gülüşürlerdi öğrencileri ile… “Hayat  hızlı yaşansın diye var, derler ya hızlı yaşa genç öl “ der  gülerdi..

Ahmet bey, ,İlhami beyin  rutin muayenesini yaptıktan  sonra, yatağın yanındaki komidinin üstünde üst üste duran  onlarca kitaba bakarak  muzipçe İlhami  beye  bakarak  sordu:

-Bunların hepsini okunuz mu?

İlhami bey  dostuna ters ters bakarak :

-Bunlar ne ki , birde  evdekileri  ve  okuldakileri görsen, tabii  hepsini de  okudum, yuttum dedi.

 Ahmet  bey kitaplara  bakınca  hepsinin de  popüler yeni çıkan  İktisat  kitapları  olduğunu fark etti.

-Maşallah Hoca , çok okuyorsun, keşke ben de  senin kadar okuyabilsem, dedi.

Sonra da tedavinin  iyiye  doğru gittiğini  söyleyerek şunları da   gülerek anlattı Ahmet bey:

-Yarın sana  öyle ilaç getireceğim ki, bu ilacı kullandığın zaman  iyileşmen daha da hızlanacak ve   farklı alternatif ilaçlara  sevgin artacak İlhami bey, Bu ilacı her yerde  bulamazsın , sadece dostun Ahmet bey  tavsiye eder Sana. Bu ilacı    hatta öğrencilerine ve  okurlarına da  tavsiye edeceksin bu ilacı yalnız   ben  şimdi açıklayamam  24 saat daha sabret, dedi.  Sonra da hiçbir şey demeden   odadan  çıktı   Ahmet bey.

 Diğer hasta  hastalarını kontrol için  koridora yöneldi   Ahmet bey, her zamanki gibi yüzünde sevgiden  kaynaklanan muzip  gülümseme ile. Seviyordu İlhami beyi  tezcanlı , hareketli  , sevgi dolu  yüreği  ile beraber . Bilgi olmak için çok okumasına  ise hayrandı Ahmet bey. Bilgisini artırmak  için  var gücü ile çalışan insanlara  hayran olunmaz da ne olurdu?

Ahmet bey odadan çıkınca  İlhami beyi bir meraktır almıştı. Ahmet beyin böyle  sürprizlerine  hem kızar hem de   severdi. Çünkü böyle  sürprizleri her zaman güzel olurdu. Güzelliklere sahip olmak içinde  sabretmek gerekirdi. İlhami bey bunu  bildiğinden sustu ve  sürprizi beklemekten başka çare yoktu. Komidinin üstünden bir kitap alarak okumaya başladı.  Refakatçısı  yoktu. O yüzden günleri okuyarak geçiriyor, bunu da  okumak için fırsat  biliyordu.

İlhami beyin  okuduğu kitabın adı da ilginçti.  Bir mizah kitabıydı ve  “İktisatçıların   abuk sabuk bilimsel  konuşmaları” adını taşıyordu. Bilimsel konuştuğunu  iddia eden ama  ciddi bir araştırmaya dayanmayan  tezlerini   iktisatçıları nasıl pazarladığını anlatan   kara mizah  kitaptı bu.  İlhami bey  kendini de  mizaha aldığı için  iktisatçıları  eleştiren yazılara  kitaplara bayılır, eleştirilere kızmaz , onlardan dersler aldığını söyler,  öğrencilerine de bunu telkin ederdi. O yüzden de çok seviliyordu. Eleştiriyi seven insanı  herkes severdi. Eleştiri, yapıcı olan eleştiri en büyük öğretmen değil miydi?

İlhami bey bu düşünceler içinde  kitaba öyle dalmıştı ki, bir anda odası  öğrencileri ile doldu. Ellerinde çiçekler, yüzlerde  gülümsemeler  ile kızlı erkekli onlarca  öğrenci sanki babaları gibi İlhami beyi sevgi yağmuruna tutmuşlardı.

­“Hocam çok özledik seni “ dedi bir kız öğrenci. Sonrasında  bir erkek öğrenci “ Hocam  sen fakültede yoksun da tadı kalmadı  fakültenin” dedi. İlhami bey gülümsedi. O gülümseyince oda  aydınlandı sanki.

Gelen çiçekler ile oda  o kadar çiçekle dolmuştu ki sanki hastane odası değil şehrin  en büyük çiçekçisine  dönmüştü İlhami beyin odası.  En sonunda   çiçekleri  sevgi evlerine ve  huzurevlerine götürdüler görevliler  İlhami beyin isteği ile. Oradakilerin  çiçeğe  ve sevgiye daha  çok ihtiyacı vardı  çünkü.

“Seveni severler “ misali  bu sevgi  Allah ‘ın izni  karşılıklı oluyordu. Hoca öğrencisini sever  ve  değer verirse, öğrencisi de onu severek karşılık veriyordu yani. İlhami bey ve öğrencileri ile arkadaşları arasında  iletişim bu yöndeydi.

Ziyaret  saati bitince de  öğrencileri ve arkadaşları İlhami beyin odasını boşalttılar. İlhami bey   bir “ohh” çekti. Ama bir an  tedavisi bitsin, halı sahalarda milli  takım kaptanı  gibi seke seke koşsun, yüzsün,  gençlik şenliklerinde horon tepsin , düğünlerde  oynasın, şiir gecelerinde şiir okusun, “İktisat  kongrelerinde”  memleketi kurtaran  nutuklar atsın istiyordu(!)

 Ahmet  bey ise , İlhami beyin odasından  çıktıktan sonra derslerine girmiş ve odasına çekilmişti. Vakit da akşamı bulmuştu.

 Üstünü değiştirerek , evde  yemekleri hazırlamış kendisini beklediğine  emin olduğu eşine   ve çocuklarına koşacaktı. Dünyada en değer verdiği işi ve  ailesiydi. Hastaları ve öğrencileri, sosyal çalışmalar her zaman onlardan sonra gelirdi. Yemekten sonra kitap  okumak en büyük zevkiydi. En çok boş konuşmaları  sevmezdi.

Bunları düşünürken dostu  İlhami bey aklına. Çekmecesinden çıkardığı  “Topal Öyküler” kitabını  çıkardı. Bir süre kitabı seyretti. Bu kitabı  asistanı  Furkan hediye etmişti. Kitabı  O’na verirken de şunları anlatmıştı.

 “Hocam  bu kitabın yazarı babamın teyzesinin oğlu oluyor ve  bedensel engelli. Tekerlekli sandalyeye mahkum insan . Nedense  engelli diye mi?  başka nedenle mi ? ailem  bu  abiden uzak dururdu. Bana bir şey demezlerdi de  sanki  “ondan uzak dur” tavrı içindeydiler. Çok okur  çok yazardı. Bu kitabı da seneler önce yazmış ama ne annem öğretmen olduğu halde, ne de  babam okul  müdürü  olduğu halde  bu kitabı alıp da  okuduklarını görmedim. Meğerse  seneler önce dedem  ile   babamın teyzesi  olan  O engelli insanın  annesi miras  yüzünden  kavga etmişler. Bu yüzden aileler dededen toruna  uzak kalmışlar. Bir gün merak ederek  bu  abi ile konuştum. Dünyalar tatlısı,  babamdan annemden  bile bilgili insandı. Annemin  ve babamın  dedemin etkisinde   kalarak  bu abiden  uzak kalmalarına  doğrusu  şaştım ve cehaletlerine üzüldüm. Bu  “Topal Öyküler” kitabını  okuyunca  da O’na olan sevgim arttı. Sonra aklıma  geldi ve  bu kitabı  asistan arkadaşlarıma ve  okumayı seven  serviste  uzun zaman kalan  kırık çıkık  hastalarına  “siz  bir ay  böyle sakat kalmaya  dayanamıyorsunuz  bakın bunlar  ömür boyu sakat ama sizden  daha hayata bağlılar” deyince   ve hastalar  ile yakınları bu  kitabı  okuyunca  “hocam  bu kitap bize ilaç gibi geldi” diyorlardı. Ben de  bu yüzden hayır dualar alıyorum” demişti.

Ahmet bey önce kitabı küçümsemiş,  sonra dikkatle okumuş,  bir daha okumuş ve  “zaten  bilinen şey” demiş ve   sonrasında  Furkan’a teşekkür ederek,  asistanına  hak vererek  kitabı dikkatle okumaları için  “manevi ilaç” diyerek   o da hastalarına tavsiye eder olmuştu.

Kitabı alarak bir zarfa koydu ve  İlhami beyin odasına  yollandı.

İlhami bey odasında kitap okuyordu. Zarfı  İlhami beye uzatırken  “işte sana manevi ilacı getirdim. Yarını beklemeden” dedi.

Sonra İlhami beyin  odasından evde kendisini beklediklerini anlatarak ayrıldı.

Ahmet bey ertesi gün  hastaneye girerken  Hastanenin otoparkında  Göz hastalıkları uzmanı  Profesör  arkadaşı    Rasim  beyin elinde   “Kör öyküler” kitabını  görünce şaşırdı.  Nereden bulduğunu sorunca, o da asistanının hediye ettiğini söyledi.

Ahmet bey  , Rasim beyle iyi arkadaştı. Günlük olayları konuşarak   Hastaneye yöneldiler. Kapıda KBB uzmanı  Profesör Kemal  beye  rastlayınca  “Bu kadar da olmaz  ki” dercesine  Kemal  beyin  elinde  “sağır öyküler”  kitabını  görünce, Ahmet bey ve  Rasim  bey  birbirine muzipçe bakarak  kitabı  “nereden  bulduğunu “ sorunca  O’na da  asistanının hediye ettiğini  öğrenince gülmeye başladılar.

Sonradan  öğrendiler ki , Sağır Öyküler’ i bir sağır, “kör öyküler” i  de bir kör yazmıştı. Bu üç yazar  Üniversitelerde, okullarda seminerler eşliğinde  konuşmalar yapıyor ve   kitapları imzalıyorlarmış. Kitaplar  kütüphanelerde  çok  okunuyor ve   herkes  birbirine  tavsiye ediyorlarmış.

Ahmet bey, bu kitap hediye etme  işini asistanı Furkan’ın  yaptığını  anlayınca  O’ nunla  gurur duymuş ve  O’na olan sevgisi de artmıştı.  Engellilerin azimlerini  de her derste  öğrencilerine anlatmış ve  hastanın iyileşmesi için böyle  “manevi ilaç” lara da  çok ihtiyaç olduğunu anlamıştı.

İlhami bey  kitabı okuyunca tabii ki şikayet etmeyi bırakmıştı.” Engellilerdeki  azim bizde olsa, onlardaki şükür bizde olsa  diyerek  kitabı  öğrencilerine, akrabalarına  ve komşularına  hediye etmeye  başlamıştı.  Okuyan  ve kitap hediye edenler ne büyük ve  memleketini seven insanlardır. Büyük kahramanlardır..  

Yazan: Turan Yalçın

“Not: Kitaplar gerçekten var ve  hikayesi  ise  kurgudur.  Okuyup faydalanmak isteyen  kitapları internetten bulabilirler. ”Kitap hediye etme kültürü” ne katkımız olsun  . 

 
Toplam blog
: 1096
: 1558
Kayıt tarihi
: 28.12.07
 
 

1967 Tokat'ın  Pazar ilçesi doğumluyum. İşitme engelliyim. İstanbul Üniversitesi iktisat Fakültes..