Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Kasım '07

 
Kategori
Sağlık
 

Sağlık, sağlıksızlık ve şirvan dönercisi...

Sağlık, sağlıksızlık ve şirvan dönercisi...
 

Sabah ilk işim bilgisayarı açmak olmasın diye direndim. 25 dakika kadar sürdü bu... O 25 dakikayı da odamın içinde anlamsız bir biçimde dolaşarak geçirdim. Yoksunluk belirtileri baş gösterdi mi diye abartarak, kendimi kontrol ettim bir taraftan; ellerim titriyor mu falan diye…

Emekçimiz Sevim Hanım, “doktor bey çay vereyim mi?” diye sordu. “Kan vericem kolesterol için, sonra” dedim. Aslında bilgisayarın yerine bir başka bağımlılığı koymak rahatlatıcı olurdu… “Kan vereyim ondan sonra” diye tekrarladım içimden…

***

Enjektörün kolumda bıraktığı ağrıyla uğraştım bir süre… Kolumu hangi pozisyonda tutarsam ağrının arttığını araştırdım, birkaç dakikalığına en çok ağrı veren durumu tercih ettim. Nedenini bildiğim ve geçeceğinden endişelenmediğim bir ağrı… Yaşadığımız kaygı, arttırıyor bedensel yakınmaları birazda… Bir sabah yok yere böyle bir ağrı ile uyansam neler hissederdim ki?

***

“Sağlıklı olmak” birey açısından bakıldığında subjektif bir olgu. Örneğin kırsalda yaşayan bir anne o an tüm çocuklarda görülen ishalin, kendi çocuğunda da olmasını sıradan görüp bunu hastalık olarak algılamayabilir… Bunun tam tersi en küçük bir şikayetinde bile çocuğunun, sağlığına ilişkin ciddi problemleri olduğunu düşünenler de olabilir…

Elbette evrensel bir tanımı var, “sağlık” kavramının… Ancak sağlık ve hastalık kavramlarının kültürlere ve bireylere bağlı olduğu da bir gerçek… Örneğin ciddi bir sakatlık olan ve kundak yapılan çocuklarda sıklıkla görülen; “doğumsal kalça çıkığı”, bir Kızılderili kabilesi olan Navajo’larda son derece normal karşılanır. Bir kabile düşünün tüm bireyleri topallayarak dolaşıyor!! Ancak bunu bir sağlıksızlık belirtisi olarak algılamıyorlar…

Bir başka çarpıcı örnek de Cumhuriyet dönemine ait; O yıllarda, ülkemizin özellikle kırsal bölgelerinde sıklıkla görülen bir göz hastalığı; "trahom" nedeni ile oluşan körlüğün kaçınılmaz olduğu düşünülürmüş... Yani bu bölgelerdeki bireylerin olağan yaşam seyirlerine ilişkin algısı; "doğdum, büyüdüm, gün gelecek kör olacağım ve öleceğim" şeklinde idi muhtemelen... Bu insanların kader olarak gördüğü trahom, o tarihlerde bile etkin bir biçimde tedavi edilebilen bir hastalıktı... Daha sonraki yıllarda etkili sağlık politikaları ile bunun tedavi edilebilir bir hastalık olduğu o insanlar tarafından da görülmüş oldu...

***

Monitörü, gelen zararlı ışınımları engellemek için düğmesinden kapattım… Hastalarla ilgilenirken bilgisayarım sürekli açık durduğundan bunu rutin olarak uyguluyorum… Şimdi sağ tarafıma koyduğum bu amaçla yapılmış küçük bir masanın üzerinde duruyor, iş yerinde kullandığım bilgisayar… Öncesinde hasta ile karşılıklı oturduğum masanın üzerinde idi… Ben hasta ya da danışan ile konuşurken o da üçüncü bir kişi gibi kuruluyordu masamın üzerinde…

Bir süre sonra, fanın sesi rahatsız edince tamamen kapattım bilgisayarı… “Artık ağrıyan bir kolum ve kapalı bir bilgisayarım var ne güzel” diye düşündüm, Sevim Hanım çayımı tazelerken…

***

Hasta olanlar, sağlıklı olup danışmaya gelenler oldu bir süre… Bir öğrencinin, öksürük şikayetini anlatırken, kulaklarında ve yüzündeki piercingleri saydım; 11 tane idi… "Dövmen var mı?" diye o anki şikayeti ile alakasız görünen soruma şaşırdı bir an… Şaşkınlığını birlikte atlattıktan sonra, bu uygulamaların hijyenik şartlar da yapılmasının öneminden bahsettim. Bunun üzerine kulağındaki küpenin yol açtığı enfeksiyonu gösterdi. Öksürüğünden çok daha önemli görünen bu durumu tedavi edebilmek için gerekenleri konuştuk.

***

Telefonda laborant arkadaşın sesini duyduğumda “umarım canımı sıkacak bir sonuç değildir”, diye düşündüm.

237!!

Yükselmiş yine…

Spor salonuna rağmen…

Saate baktım; 11.45…

Diğer poliklinikteki arkadaşımı arayıp, yürüyüş için biraz erken çıkabileceğimi söyledim.

Yürüyüş güzergahımı belirlerken “Şirvan Dönerci”sinin önünden geçmeyeyim bu kez diye düşündüm.

Önceki yürüyüşümde yayılan kokulara dayanamayıp “nasıl olsa dönerken eritirim” demiş ve geri dönüşü çok daha hızlı yürümek zorunda kalmıştım.

 
Toplam blog
: 48
: 1573
Kayıt tarihi
: 17.11.06
 
 

Konuştuğum gibi yazmamalıyım... Yazmak, konuşmaktan farklı ve her zaman onun önünde benim için.....