Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Nisan '07

 
Kategori
Sağlık
 

Sağlıkta dönüşüm programı

Sağlıkta dönüşüm programı
 

Ünlü düşünür Herakleitos “ değişmeyen tek şey değişimdir ” demiş. Ama nasıl bir değişim.

İçinde bulunduğumuz yüzyılda; gelişen teknoloji, dünyadaki ekonomik sosyal ve siyasal değişiklikler, insanların alışkanlıklarıyla birlikte, ekonomik ve toplumsal örgütleri de değişmeye zorlamaktadır. Bu olgu, toplumsal bir kurum olan kamu yönetimi sistemi ve bu sistem içinde belirli fonksiyonları gerçekleştirmek amacıyla oluşturulmuş bulunan kamu kuruluşları için de geçerlidir.

Ülkemizde bu anlamda özellikle 1980 sonrası kamu yönetiminde önemli yapısal değişiklikler yaşanmaktadır.Bu dönemden itibaren Türkiye nin ekonomisi ile birlikte tüm kurumlarının neo- liberal düzenlemelere konu olduğunu görüyoruz.

Cumhuriyet kurulduğundan beri bir kamu hizmeti olarak görülen sağlık hizmetleri de bu değişimden nasibini almaktadır.

Ülke insanını yakından ilgilendiren sağlık örgütlenmesi ve finansmanında ciddi yapısal değişiklikler içeren“Sağlıkta Dönüşüm Programı”da 1980 sonrası başlayıp daha sonraki yıllarda hız kazanan devlet örgütlenmesinde yeniden yapılanma çalışmalarının bir ürünüdür.

Gerek çalışanlar gerekse hizmetten faydalanacaklar açısından yeterince anlaşılamamış ve toplumda da yeterince tartışılamamıştır.

Sağlıkta Dönüşüm Programı ile getirilmek istenen modelde; sağlık hizmetlerinin finansmanı ve üretiminin ayrılması ve Genel Sağlık Sigortasının(GSS) yaşama geçirilmesi, Temel Sağlık Hizmetlerinde Aile hekimliğine geçiş ve Hastanelerin önce özerkleştirilmesi sonrasında ise özelleştirilmesi ana başlıkları altında tüm sağlık sisteminin değişimi amaçlanmaktadır.

Sonuçta devlet, sağlığın finansman yükünden ve hizmet sunumundan elini çekip sağlık sektörünü piyasanın kurallarına terk edecektir.Görevini de belirlemiştir.Kendi deyimiyle planlayıcı ve kontrol edici.

Sağlık Bakanlığı çatısı altında tek elden üretilen birinci basamak sağlık hizmetleri binlerce aile hekimine parçalanmak istenmektedir. Bu parçalanma eşgüdüm, standardizasyon, yönetimsel sorunlar yaratacak ve hem yönetim maliyetlerini hemde tıbbi bakım masraflarını arttıracaktır.Mali sorunlar etik sorunlara da neden olabilecektir.

Sağlık personelinin iş güvencesi ve özlük hakları da bu uygulama ile kısıtlanmaktadır.Oysa sağlık hizmeti kamusal bir sorumluluk olmalı ve kamu adına bu sorumluluğu sağlık çalışanları üstlenmelidir.

Doktor, Ebe, hemşire , sağlık memuru, ve diğer sağlık çalışanları; kendilerini ilgilendiren böylesine önemli bir örgütsel değişimin kendilerine nasıl bir çalışma ortamı getireceğinin ya farkında değiller ya da var olan meslek örgütleri , sağlık çalışanlarının sesi olamıyor.Bu konudaki tek ciddi tepki ve eylemler Türk Tabibler Birliği çatısı altında gerçekleştirilmekte. Oysa sağlık örgütlenmesi içerisinde ebe , hemşire , sağlık memuru mesleğini içra eden yüzlerce sağlık çalışanı mevcut.Ve bu sağlık çalışanları iş güvencesi ve çalışma ortamlarıyla ilgili olumsuz bir çok değişimden etkilenecekleri gibi meslek isimlerini de kaybetme tehlikesi yaşamaktadırlar.

“Sağlıkta Dönüşüm Programının” en önemli ayağını oluşturan Aile Hekimliğine geçiş ile birlikte ebe, hemşire ve sağlık memurları artık "aile sağlığı elemanı" sıfatıyla anılmaya başlanacaklar.İş güvencelerini kaybedecekler.Olumsuz çalışma şartlarına razı olur duruma getirilecekler, özlük haklarında ciddi kayıplar yaşıyacaklar.Buna rağmen sahip oldukları meslek örgütleri, sendika ve dernekleri yaşanan gelişmelere tepki koyacak ,çalışanları örgütleyip , kamuoyunu bilgilendirecek hareketliliği ve yeterliliği gösterememektedirler.

Özellikle uzun bir geçmişe sahip olan Türk Hemşireler Derneğinin bu konudaki net tavrını oluşturmaması, yüzlerce meslek elemanının sesi olamaması, hemşire ve ebelerin kendi mesleklerine sahip çıkamamaları açısından üzücü bir durumdur.

Sağlık çalışanları, kendilerini ilgilendiren böylesi önemli bir konuda ne yazıkki insiyatiflerini kaybetmiş ve olacakları beklemektedir.

Bizler gerek birey olarak gerekse herhangi bir meslek üyesi veya vatandaş olarak çeşitli düşüncelere, görüşlere, birikimlere sahip olabiliriz, hatta bu görüşlerimiz milyonlarla da ifade edilebilir. Fakat bizi temsil edecek, bizi doğru olarak bilgilendirip , talep dilek ve önerilerimizi bir güç olarak yönetime iletecek bir örgütlenmeye sahip değilsek , bu düşüncelerimiz bir mızıldanmadan öteye geçemeyecektir.

Türkiye henüz gerçek anlamda demokrasi kültürünü yaşamına geçirememiş bir ülkedir ne yazık ki. Demokrasiler, ancak sağlıklı , güçlü, bilinçli, sivil toplum örgütleri ile güçlenir yoluna devam eder, gerçek anlamını bulur.

Bu durum ; Türkiye de demokrasinin olmazsa olmazı durumundaki sivil toplum örgütlerinin ne kadar yetersiz olduğunu , var olan örgütlerinde henüz kendi güçlerinin farkında olmadıklarını , bu örgütlerde görev alan kişilerin de ne kadar donanımsız olduklarını göstermektedir.

Tijen B.

 
Toplam blog
: 156
: 2800
Kayıt tarihi
: 03.04.07
 
 

SÖZ UÇAR, YAZI KALIR. 9 Eylül Ünv. İşletme mezunu, 9 Eylül Ünv.Sosyal Bil. Ens.Sağlık Kurumla..