Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Mayıs '14

 
Kategori
Dostluk
 

Şahane...

Şahane...
 

Son dönemde yaşamaya o kadar çok konsantre oldum ki yazmaya vakit bulamıyorum itiraf etmem gerekirse!

Öte yandan bu durumdan da pek mutsuz değilim, keyfim yerinde!

İki gün evvel Ankara’da Atatürk Anadolu Lisesi 89 mezunlarının mezuniyetinin 25 yaş gününü kutladık ve tesadüfen de benim doğum günüme denk geldi. Önce gündüz okulda öğrencilerle beraber vakit geçirdik ve akşamında Hilton’da saatlerce sohbet ettik.

İki mühim tespit yaptım:

İlki Ankara eski entelektüelliğini kaybetmiş ve bu bağlamda İstanbullaşmış. (Trafik bile neredeyse İstanbul’dan daha beter!)

İkincisi 25 yıl sonra bile Atatürk Anadolu Liseli arkadaşların dimdik ve Atatürkçü duruşuydu. Bu da iktidarın niye bu okulları yok ettiğinin en büyük ispatıydı sanki! Pırıl-pırıl 140 kişi gördüm ve heyecandan kalbim durdu. Ve en önemlisi hocalarımızın hasretle ve sevgiyle bizi sarıp-sarmalamasıydı! Ve hocalarımdan üzülerek duyduğum “son beş yıldır hocalık değil soytarılık yaptık” cümlesi kahrediciydi!

Yaşamaya devam ediyor olsak da, hepimiz, duyarlı her vatandaş, çürümenin farkındayız. Yükselen hayat standartlarımız resmen rüşvetimiz olmuş gibi hissediyorum! On-onbeşimizin dillendirdiği yepyeni bir politik yapılanma dışında bu ülke için karanlık bir gelecek gözüküyor. Bu konuda acele etmemekle birlikte, kafamın bir köşesine bu düşüncenin kazındığını itiraf etmeliyim ama öncesinde yapmam gereken daha farklı şeyler var!

Ankara’ya 15 Mayısta gittim, yani bir gün evvel! Sevgili profesörüm Hamdullah Aydın ile beraber iş, yapış, varoluş, cinsellik ve bilim üzerine 4 saatlik bir sohbet ettik. En önemli tespit ise şuydu. Geçmiş Türkiye’sinde başarı ülkeye mal edilse bile asıl çalışmaları yapan kişisel girişimciler, kendilerini son derece geliştirmiş insanlardan teşekkül etmekteydi ve bu insanlara kurmay denildi. Oysa bundan sonra bütün bu başarılar için kurumsallaşma gerekiyor, yani kişiye bağlı değil, kurumlara bağlı başarılar şart! Bu anlamda benim eğitim alanında çalışacak olmamı önemsedi ve buna hazır olduğumu bildiğini yeniledi.

Ve tip olarak birbirinden farklı 2 adamın, varoluş felsefisi açısından bakıldığında, bu kadar çok birbirinin aynı olması, acaba, Hamdullah beyin beni yetiştirmesi ile mi açıklanmalıydı? “Hayır” dedi. “Hayatımda kalan öğrencilerimin sayısı azdır. Bence bu senin ve benim aldığımız doyumdan kaynaklanıyor”. Evet, kesinlikle öyle! Telefonda bile 45 dakikadan az konuşmadığımıza göre bu kesinlikle böyledir. Diğer taraftan ünlü olmaktan vazgeçmemi Hamdullah beye borçlu olduğumu fark ettim. “Önemli olan iyi insan olmak, gerisi saçmalık”.

Akşam ise kuzinim Göknar’ımı buldum. En son evlendiği gün(2005) yüz-yüze görüşmüştük o hengame içinde. (TOBB Üniversitesi Araştırma Görevlisi, Yrd. Doç. Göknur Cambaz Buke, Nano Teknolojileri Bilim Uzmanı).

Zaman nasıl aktı ikimiz de anlayamadık. İşte karşısında Anıl Yiğit olduğum en önemli kadın! Komik olan tarafı akrabam oluşu, yani farklı bir aile kültüründe yetişmemiş oluşu(teyzemin kızı)! Omuzları açık, mini elbisesinde muhteşem gözüküyor. İşte Atatürk’ün tarif ettiği sporlu, akıllı, zeki ve kendine güvenli Türk kadını! Onunla gurur duyuyorum. Evet, kabul etmeliyim, benim de üzerinde emeğim çok ama çıkan sonuç tek kelime ile harika! Ona da söylediğim gibi kız kardeşim olsaydı bile herhalde bu kadar çok sevemezdim.

“Kuuz” ve “kuzi” ve ara sıra da oğlu Balkon(Balkan) hep beraber saatlerce sohbet ettik. Bir kadına sınır koymadan sohbet ettiğim tek kadın Göknar ve bu da beni bir hayli rahatlatıyor. Korkmadan ve çoğunca coşkuyla birbirinin hayatına musallat oluyoruz. Artık abi- kardeş gibi değil daha çok arkadaş gibi konuşuyoruz uykumuz gelene kadar! Ve üzerimden büyük bir yük kalkıyor hayata dair. Demek ki diyorum Göknur böyle olabildiğine göre başkaları da böyle olabilir. Yine de biraz kuşkulu çünkü bir sonraki akşam okuldan Suna ile konuştuğumda diyor ki tanıdığım tüm erkekler sonrasında bana sevgili olmak istediler! Yani çıkmaz bir hayat bu!

Ankara’da geçirdiğim her iki gün de acayip doyurucuydu ve hayatımda geçirdiğim en güzel doğum günüydü. Ve gezi dönüşü yanıma yepyeni bir arkadaş daha aldım; ünlü orkestra şefi İbrahim Yazıcı artık kankam! Ve henüz anlatamayacağım şahane bir şey daha oldu ve lütfen bana bu konuda şans dileyin…

Sevgiler, Saygılar,

Not: Gençlik bayramınızı en içten dileklerle kutluyorum… 

 
Toplam blog
: 631
: 293
Kayıt tarihi
: 10.04.11
 
 

Eric'i külden yarattım. Tamamıyla benim eserim. Söyleyeceği çok sözü, söylemek istediği az sözü. ..