Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Şubat '16

 
Kategori
Öykü
 

Sahi, bencillik miydi bu?

Sahi, bencillik miydi bu?
 

Görsel internetten alınmıştır.


Çok yoğun geçen bir iş gününün ardından, ancak saat 19.30 gibi eve gelebilmişti genç kadın. Giysilerini çıkartıp bir duş aldı ve hemen mutfağa geçti. Bir yandan yemek yapıyordu, kulağı da, açmış olduğu televizyondan gelen haberlerdeydi. Ülkenin dört bir yanından çatışma haberleri geliyordu. Ölenler, yaralananlar, tutuklananlar… “Allah’ım sen koru Ülkemizi, Milletimizi, bizi” dedi.

Nihayet yemeği hazırlamıştı ama eşi henüz gelememişti. O, kendisinden de yoğun çalışıyordu. Son günlerde gece yarısından önce eve gelemiyordu. Korkuyordu onun için.  Bu arada çok da acıkmıştı. Hazırladığı yemeği mecburen tek başına yemeye başladı.

Yemeğini bitirince kurmuş olduğu tek kişilik sofrayı topladı, bulaşıkları yıkadı, dişlerini fırçaladı, pijamalarını giydi ve koltukta TV karşına geçti. Bir müddet sonra yorgunluktan uyuyakalmıştı.

Eşinin sesiyle uyandı. “Hadi kalk canım, yatağına yat” diyordu. “Saat kaç olmuş” diye mırıldandı kadın. “Saat 23.35 ” diye cevapladı eşi. “Hadi o zaman beraber yatalım, zira 03.00’te yeniden kalkmamız lazım” dedi kadın ve yattılar.

Gecenin sessizliğini yırtan çalar saatin sesiyle fırladı yatağından. Gözlerini tam açamadan seslendi yanında yatan eşine.

 “Hadi kalk canım, saat 03.00, vakit geldi.”

“Çok uykum vaaar…” diyerek nazlanıyordu eşi.

O kalkıp yüzünü yıkadı, pijamalarını çıkartıp giyinmeye başladı. Bir yandan da eşini uyandırmaya çabalıyordu. Aslında haksız da değildi eşi, kaç gecedir uykusuzdu. Son kozunu oynamaya karar verdi kadın.  Eşinin kulağına eğilerek,“Seni tembel adam seniii, hadi kalk bakalım. Bak senin yüzünden geç kalacağız sonraaa” dedi yumuşak bir ses tonuyla. Eşi gözlerini aralayıp ani bir hareketle tekrardan yatağa çekti kadını. Sıkı sıkı sarıldı önce. Sonra alnına düşen saçlarını bir eliyle kenara çekerken, sevgi dolu bir öpücük kondurdu alnına “Seni çok seviyorum canım” diyerek. Kadın da, “ Ben de seni seviyorum canım” diye fısıldadı.  Eşi de kalkınca kısa sürede hazırlandılar. Artık gidebilirlerdi.

Birlikte yola koyuldular. Hava soğuk ve karanlıktı. Sokakta sadece kediler, köpekler ve bir de onlar vardı. Hızlı adımlarla ilerlerken alacalı bir kedi, canhıraş bir miyavlamayla bağırıyor, olası bir kavgadan galip gelmenin hazzıyla da kasım kasım kasılıyordu bir çöp konteynerinin kenarında.  “Ne haber şampiyon” diyerek sevdi kediyi kadın.  Biraz ileride, bir otobüs durağında kıvrılıp yatan köpek, ayak seslerini duyunca kaldırdı başını. Ona da, “Ne haber yakışıklı” dedi gülümseyerek kadın.  Herhangi bir tehlike algılamayan köpek, kaldırdığı başını yeniden yerine koydu ve bölünmüş uykusunu yeniden yakalamak ister gibi gözlerini kapadı huzurla.

Hayvanları çok sevdiğinden nerede görse onlarla şakalaşmayı ihmal etmezdi kadın. Bu yoğun çalışma temposu içerisinde, bozulan sinirlerine çok iyi geliyordu bu sevimli hayvanlar. Belki de bu ortamda kendince eğlenmenin yollarını arıyordu. Kısa da olsa, mutluluktan kimseye zarar gelmezdi. Yol boyunca eşine de şakalar yaparak ilerlediler birlikte.  Merkeze tam vaktinde ulaşmışlardı.

Bir operasyon öncesi toplanmaydı bu. Operasyon konusunda verilen direktifler sonrasında, araçlara binerek yola koyuldular. Eşiyle farklı ekiplerde görev almışlardı. İçi biraz sızlamıştı kadının ama olsundu, neticede bu görev bir şekilde yapılacaktı.

Görev mahalline gelindiğinde gün yavaş yavaş aydınlanmaya başlamıştı. Sokaklarda, kedi ve köpeklerin dışında artık erkenci esnaflar da görünmeye başlamıştı. Titizlikle yapmaya başladılar görevlerini. Hiçbir ayrıntıyı gözden kaçırmamaları gerekiyordu. Ülkenin içerisinde bulunduğu kötü şartlardan kurtulması,  biraz da onların görevlerini en iyi şekilde yerine getirmesine bağlıydı.

Kadının içerisinde olduğu ekip görevini başarıyla tamamlamıştı. Hemen toplanma alanına gittiler. Diğer ekiplerden de gelenler olmuştu ama henüz eşinin olduğu ekipten bir haber yoktu. Meraklanmaya başladığı anda birden silah sesleri duyulmaya başladı. Koştu kadın, koştu arkadaşlarıyla birlikte. Bu kadar hızlı koşmasına şaşırmıştı. Demek ki böylesine olağanüstü durumlarda,  insan vücudunun performansı artıyordu. Kaçmak ya da destek olmak düşüncesi hızlandırıyordu insan bedenini.

Nihayet ulaştılar. Yerde yüzükoyun uzanmış yatıyordu biri. Titremeye başladığını hissetti. Deprem mi oluyordu yoksa. Gökyüzü kararmıştı. Oysa güneş açmamış mıydı daha bir kaç saat önce? Bulutların da gözü dolmuştu. Fırtınanın önünde savrulup duruyorlardı oradan oraya. Belli ki az sonra yağmur yağacaktı. Yıkacaktı seller, sürükleyecekti önüne gelen ne varsa. Selintileri kim toplayacaktı? Ateş topları iniyordu gökyüzünden yüreğine, yanıyordu alev alev, kuruyordu boğazı, sesi de çıkmıyordu…

“Allah’ım, inşallah eşim değildir” düşüncesi geçti ilk anda içinden. Sonra, ne fark edecek ki, başkası da olsa neticede bir hayat sönmek üzereydi ve beraberinde kaç umut yok olacaktı kim bilir? Artık güneş asla bir daha aynı parlaklığında doğmayacaktı onun sevdiklerine. Yağmurlar aynı zevki vermeyecekti. Kuşların cıvıltısını dahi duyamayacaktı onlar. Zira viranelerde ancak ve ancak baykuşlar öterdi…

Aklına gelen ilk düşünce nedeniyle “Bu nasıl bencilliktir böyle” diye kızdı kadın, hem yüreğine, hem de beynine. Sahi bencillik miydi bu?

Silah sesleri dinmek bilmiyordu. İçeriden dışarıya açılan yaylım ateşi altında, ulaşılamıyordu yerde yatan görevliye. Bir başka görevli sürünerek ulaşmaya çalışıyordu. Nihayet bir bacağından tutup çekmeye başlamıştı ateş hattından. Elinde tuttuğu silahına baktı bir an ve “Dost musun, düşman mısın?” diye geçirdi içinden kadın.

Sonunda dinmişti silah sesleri ve zor da olsa çatışma alanından çıkartılmıştı yüzükoyun yerde yatan görevli. Yüzünü çevirdiklerinle gördü onu. Alnından sızan kanlar yüzünü gölgelese de, dudakları gülümsüyordu sanki. Nefes aldığını gördü, yaşıyordu henüz, bu iyi bir şeydi,  bir umuttu geleceğine dair.  Derhal itina ile arabaya taşıdılar. Araba henüz hareket etmemişti daha ama çok acelesi vardı sanki onun. Çaresizce “Dayan dedi, biraz daha dayan!” Ama dayanacak gücü kalmamıştı onun daha fazla. Gülümseyen bir ifadeyle bir anda uçtu gitti ellerinden bir kuş gibi.

Arkadaşının son nefesini verdiğini görmek yıkmıştı kadını. Gözyaşları sel gibi akıyordu. Gencecikti daha ve uzun bir yaşamı hak ediyordu, böylesine gitmeyi değil. Evinde onu bekleyen eşi, çocuğu vardı. Birbirlerine verilmiş sözleri, hatta gelecek planları. Ne olacaktı şimdi?

Birden omzunda sıcacık, güven veren bir el hissetti. Başını kaldırdığında belli belirsiz bir gülümseme yayıldı yüzüne. Eşi yanı başında duruyordu. Yorgun ve uykusuz gözlerinde, saklamaya çalıştığı gözyaşlarıyla, onun da çok üzgün olduğu her halinden belliydi. Ellerini tutarken eşinin, “Sana şükürler olsun Allah’ım” dedi içinden.

Hayat; birilerinin şansını yok ederken, onlara bir şans daha tanımıştı… 26 Aralık 2015

 

 
Toplam blog
: 278
: 1431
Kayıt tarihi
: 20.11.10
 
 

Bir Kamu Kurumundan emekliyim. Bloğumda; yaşadıklarımı, çevremde gözlemlediğim olaylar ile kendi ..