Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Haziran '20

 
Kategori
Alışveriş - Moda
 

Sahi Senin Derdin Ne?

Kız evlat olmanın, kadın olmanın kolay olmadığı bir ülkede büyüdüm ben. Kız çocuğunun fazlaca değer görmediği, yapılacak yatırımların boşa gideceği, önünde sonunda everip gönderileceği inancıyla büyütülen nesillerin evlatları, torunlarıydım. ‘’Başına çul çek yavrum’’ derdi babaannem. ‘’Dünyanın türlü türlü halleri var, sahapsız olmaz.’’ Der, sonrada ‘’Allah sahibin olsun’’ der uğurlardı beni. Her şey gibi bu da değişmişti zamanla. Tüm değişimler gibi, sancılı bir yolculuktan sonra. Çok çalışmam, ayaklarımın üzerinde durma kavgam bundandı hep. Eğer güçlü olursam, kendi ekmeğimi kazanır kimseye muhtaç olmazsam, kendi değerimi kendim verebilirim ‘e inancım. Şükür. Öyle de oldu. Çocukluğumdan beri hayal ettiğim ne varsa, bir bir, adım adım sunmuştu hayat.

Yine de derinlerde bir yerlerde, bir şeyler bulanıyordu ara ara. Bir türlü tanımlayamadığım, adlandıramadığım bir şeyler. Oğuz Atay’ın dediği gibi, doğruların, eğrilerin koordinatları vardı ama ondan daha mükemmel bir varlık olan insan ve onun ayrılmaz bir cüzü olan hayatın koordinatları yoktu işte. El yordamıyla düşünüp, çıkamayınca içinden ‘’ şımarıklık’’ diyordum. Benimki, tam bir şımarıklık. Görmezden geldikçe daha da şımarıyordu sanki.

Söz, seni dinleyip anlamaya çalışacağım dedim bir keresinde. Haydi, işin gücün olmadığı bir yerlere gidelim. Bu kez uzun bir gidiş, koskoca bir ay, dolu dolu otuz gün olsun dedim. Doya doya dinleyelim birbirimizi.  Gittik. Gittiğim yerin büyüsünden mi, başıboş gezebilmenin özleminden mi? Unuttum…  En son sesini duyduğumda alışverişe götürmüştüm onu. Yeni bir ofis, yeni bir araba, cici elbiseler ne isterse almıştım.

Yıllar sonra, kerelerce depremlerle sarsıla sarsıla yıkıldığımda, bir arkadaşım demişti ki, ‘’Öyle köklü bir cumhuriyet kurmuşsun ki, yıkılabilmesi için tek bir deprem yetmezdi elbet.’’

Şımarık intikamını almış, sen duymaz, görmez, anlamazsan, ben duyurmanın, anlatmanın bir yolunu bulurum demişti.

İşte böyle bir şeydi  ihtiyaçlar. Ne yapar eder, peşlerinden koşturmanın bir yolunu bulurlardı.

İlk gençlik yıllarımın derdine sahip çıkmış, adına doğrudan özgürlük demiş. Her türlü özgürlüğün peşinde koşmuştum. Kolay olmuştu koşmak. Yokuş da koşsam, çıkmaz sokağa da girsem, rampa aşağı da yuvarlansam, derdi bilmek kolaylıyordu yolu. Artık özgürdüm. Ekonomik olarak özgür, çalışmakta özgür, okumakta özgür, seyahat te özgür,  kadın olabilmenin gururunu taşımakta özgürdüm.

Enkazın altındayken kerelerce neden diye sordum. Neden, neden, neden?

Neden yanlış yaptılar bana? Ben bunu hak edecek ne yaptım? Benimle dertleri neydi? dedim. Çok sonraları öğrenecektim. Kimsenin kimseyle bir derdinin olmadığını. Kim ne yapıyorlarsa kendi derdinden yaptığını ama henüz erkendi. Önce bir zamanlar ‘’şımarık’’ diye etiketleyip görmezden geldiğim şeyin ne olduğunu bulmam, onu dinlemem, anlamam hatta affetmem gerekecekti.

DERDİN DERMANINDIR sözündeki asıl hikmetin, gerçek dertle buluşmak,  bizi ihtiyaçlarımıza taşıyan duyguların birer koordinat olduğunu anlamam gerekecekti.

Yıkıntıları temizleyip, enkazın altından çıkmak, yeni bir ben inşa etmek için zamana, sabıra, okumaya, anlamaya, araştırmaya, uzun, kendimle, kendimce derin sohbetlere ihtiyacım vardı.

Bilirim o yüzden. Alıp başını gitmelerin, kendini alışverişe, yemeğe, temizliğe, sigara, içki gibi bilumum uyuşturuculara vermenin, söylenip söylenip yola devam etmenin, öyle yapmasalardı, böyle demeselerdi cümlelerinde kendimizi kendimize aklamaya çalışmaların altından hep derinlerde yatan ihtiyaçları görmezden gelip, sorumluluktan kaçmak olduğunu.

Canını sıkkın gördüm bu aralar. Bu yüzden konuşmak istedim seninle. Paylaşmak, belki biraz ilham olmak. Hislerinin izini sür, derdini bul, derman kolaylaşır demek istedim. Senin derdin ne bir düşün istedim.

 

 

 

 

  

 

 
Toplam blog
: 36
: 195
Kayıt tarihi
: 26.03.14
 
 

Selam.. Bir parça ANNE'yim ben  sonra  bir parça iş kadını, bir parça ev kadını , bir parça  eş ,..