Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Mustafa Çifci Aşk Yazarı

http://blog.milliyet.com.tr/mustafacifci

13 Eylül '13

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Sahipsiz kalmış bir aşktı- 2

Sahipsiz kalmış bir aşktı- 2
 

Eski günlerimi unutmak istiyordum. Onu özlediğimde artık benim olmadığını düşünüyor, ben onu düşünürken hatta onun bir başkasıyla birlikte ya da seviştiğini hayal ediyor, hasta olup yataklara düşüyordum. Ben kötü günlerimde tek başıma acıyla kıvanırken yalnız akşamlarımda onun sevdiğiyle buluştuğunu, kapıdan içeri girer girmez bitmez tükenmez bir açlıkla birbirlerini sevdiklerini, yorgun düşene kadar birlikte olduklarını hayal ediyor, yıkıldıkça yıkılıyordum. Hele hele o tatlı yorgunluğun sonunda bir başka insanın koynunda çırılçıplak yattığını düşündükçe hayatın bana karşı oldukça acımasız davrandığını kabul ediyordum. Hatta öyle anlar geliyordu ki, yaşadığımız bu kentte birbirimizden birinin fazla olduğunu düşünüyor,  birlikte yaşadığımız bu kentten bir başka kente tayin istemeyi düşünüyordum. Benim içimi yakan, beni kandıran, beni sevdiğini söyleyip te başkasıyla ruhunu, yüreğini ve bedenini paylaşan sahte bir aşkın sahibiyle tesadüf bir yerlerde karşılaşmak istemiyordum. Bunu kaldıramazdım. Buna hazırlıklı değildim. 

Birçok defa olduğu gibi bırakıp gitmeyi denedim. Masamdaki fotoğrafını, yıllar önce bana yazdığı mesajlarını, maillerini dolabımdan kaldırmış bir daha görmemeye, o çok sevdiğim resmine bile bir daha bakmamaya kendime söz verir olmuştum. Bir eksiğim vardı, ne yapsam verdiğim sözü tutamıyordum. Bir bahane buluyor sanki eski bir evrakı arıyormuş gibi yapıp o fotoğrafına bakıyordum. Bir kaç defa da tamamen ondan kurtulmayı, bütün yazılarını ve resmini yırtıp atmayı denedim. Hatta fotoğrafını masamın üstüne çöpe atılacak bir kaç kâğıt parçasıyla birlikte ters koyup akşam temizlikçi kadının atabileceğini böylelikle kendiliğinden sorunu çözeceğimi düşündüm. Planı uygulamaya koyduğum akşam masamın üstüne çöpe atılması için bir kaç eski dosya kâğıdını yırttım, fotoğrafı da ters bir şekilde onların arasına yerleştirdim. Ofise hizmetli kadının girmesiyle ben yerimden uzak bir yere doğru yürümeye başladım. Attığım her adımda sanki yüreğimden bir parça kopuyormuş gibi o güne kadar hissetmediğim bir acıyı duysam da bunu başarmalıyım diye kendime cesaret veriyor kendimi yürümeye zorluyordum. Birden gözlerim karardı, sendeledim, uykudan korkuyla uyanıyormuş gibi irkilmemle birlikte geri dönüp hızla masama doğru koşmaya başladım. Bir yandan da, “sakın masama dokunma” diye bağırmaya başlamışım ki, ofisteki herkes şaşkın bir durumda bana bakıyorlar... O çok sevdiğim, o özel fotoğrafını özenle koyduğum yerden aldım, kimsenin yüzüne bakmadan şaşkın bakışların arasında lavaboya çıktım fotoğrafa bakarak hıçkıra hıçkıra uzun uzun ağladım. Kendimi toparlayıp, fotoğrafı kurtarmanın o tatlı sevinciyle çantamdaki o eski yerine bir daha çıkarmamak üzere tekrar yerleştirdim.

İşte o gün anladım ki, o fotoğraftan ayrılmam imkânsızdı artık.

İşte o gün anladım ki bu sevgiyi içimde öldürmem de imkânsızdı.

Ayrılmam çok zor hatta imkânsız gibi...

Bu gerçeği öğrendiğimde içimdeki acının daha da büyüdüğünü, dönülmez bir yola doğru bilmeden sürüklendiğimi anladım.

 
Toplam blog
: 297
: 523
Kayıt tarihi
: 16.04.13
 
 

Yazılarında insanı derinden etkileyen yoğun bir duygusallık, hüzün, karamsarlık ve yalnızlık vard..