Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Ağustos '09

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Sahte Cennet

Sahte Cennet
 

resim internetten.


Temmuz ayında, birkaç günlüğüne Didim ilçesi, Akbük beldesine gitmiştim. Ülkemizin tatil yöreleri hepsi birbirinden güzel olup, Akbük’ te tertemiz deniziyle, güzel doğasıyla, şirin bir tatil beldesi…Otellerle, yazlık siteler ve pansiyonlar neredeyse iç içe geçmiş ama, kimsenin bundan yana bir şikayeti yok, herkes tatilini değerlendirmek ve eğlenmekle meşgul…

Akbük’e daha evvel gittiğimde dikkatimi çeken bir yer vardı; burası bir eğlence merkeziydi ama, benim ilgimi çeken adıydı; zira “Sahte Cennet” gibi çok ilginç bir isim koymuşlardı…

Aslında bütün tatil beldelerini, “Sahte Cennet” gibi düşünmek mümkün, çünkü tatil yörelerine gelen insanlar; otel, pansiyon, yazlık site ya da isterse, çadır olsun eğlenmek için geliyorlar ve şehir hayatından uzak bir atmosferde, gerçek hayatın yorgunluğunu atarak, geçici bir süre de olsa, mutlu olmaya çalışıyorlar…
İşin ilginç bir yanı da; “sahte” de olsa, “cennet” gibi olan bu yerlere sadece “para” ile girilebiliyor…

Oysa, insanlar için gerçek “cennet” erişilmesi güç “ilahi” bir mekan olarak bilinir ve Kuran-ı Kerim’de birçok ayette, Allah’ın bu mekanları, ancak seçkin kullarına tahsis edeceği, buraya girmenin her kula nasip olmayacağı, defalarca vurgulanmıştır…

Yüce Allah’ın gönderdiği ayetlerde tarif ettiği “salih amel”in ne olduğuna açıklık getirmekte yarar görüyorum: Kutsal kitapta bahsi geçen “salih” kelimesi; iyi, güzel, hayırlı, kusursuz, itaatkar ve saygılı anlamına geldiği gibi, “amel” kelimesi de ; çalışmak, çabalamak, iş yapmak, eylem ve davranış anlamına gelmektedir.

Sonuç olarak, “salih amel” ile amaçlanan; ibadetini gereği gibi yapan, kul hakkı ve haram yemeyen, çalıp-çırpmayan, kimsenin namusuna göz dikmeyen, kötü söz söylemeyen, ana-babasına saygı gösterip, yardım eden kişileri tarif etmektedir. Kısacası; bu tanımlamaya, nefsini terbiye etmek için büyük çabalar sarf etmiş ve bu uğurda başarılı olmuş, güzel huylar edinmiş, kibirlilik taslamayan, karıncayı dahi incitmekten çekinen kulların girdiğinden şüphe yoktur…

Bu konu ile ilgili olarak, şu hususu belirtmekte yarar var: İlahi cennete girmek için – ayetlerin bildirdiği üzere-sadece namaz kılmak, oruç tutmak, zekat vermek gibi “amel”lerin yeterli olacağını söylemek yanlış olacaktır.
Çünkü, Cenab-ı Allah, yapılmasını “farz” kıldığı bütün bu tür -namaz kılmak, oruç tutmak gibi- “amel” leri, gerçek anlamda, kullarının “nefsini terbiye” etmesi için istemiştir!

Bunu da, birçok ayetinde açıkça, bildirmiştir:
<ı>“(Resul’um) Sana vahyedilen (gönderilen) kitab’ı oku ve namaz kıl. Muhakkak ki, namaz hayasızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah’ı anmak elbette ibadetlerin en büyüğüdür. Allah yaptıklarınızı bilir.” Ankebut (29/45)
<ı>“İman eden ve salih amel işleyen mü’minleri müjdele ki, altından nehirler akan cennetler onlarındır.” (Bakara Sûresi, 25)

İlahi cennet konusunu, Kuran-ı Kerim’in ışığında, tekrar değerlendirdiğimiz de; ibretle göreceğiz ki, Allah’ın vaat ettiği “ilahi” cennete girebilmek, sadece bazı “amel”leri yapmakla olamayacak, insanoğlunun Allah’a yürekten bağlı olması, birçok kötü huylarından arınarak, “kamil” insan mertebesine gelmesi gerekecektir.

Hal böyle iken, yaşadığımız topluma ve dünyaya baktığımızda, kapitalist sistemin acımasızlığı ve insanların her şeye –ne pahasına olursa olsun- erişme sevdası, ne yazık ki insanlarda büyük bir yozlaşmayı da beraberinde getirmiştir.

Toplumda yaşanan bozulma o kadar artmıştır ki; geçen hafta basında dolaşan, yaşanmış bir öykü, bunu çok güzel özetliyordu:
<ı>Adamın bir Doğu illerinin birinde kiralık ev bakar, ev sahibi yardımcı olmak için, ev arayan vatandaşa musluklar hakkında şu ilginç bilgileri verir: “Banyonun ve mutfağın musluğu kaçağa, lavabonun musluğu, saate bağlıdır” der. Ev bakan vatandaş, merakla sorar; ” Amca, diğerleri kaçağa bağlı da, lavabonun musluğu niye saate bağlı” diye. Ev sahibi, gayet rahat yanıt verir; “Evladım, o musluktan abdest alıyorduk, haram karışmasın diye saate bağlı” der!..

Bu diyalog, yurdum insanının yozlaşmış halini ortaya koymak adına, o kadar mükemmel bir örnek ki; aslında başka bir örneğe hiç gerek yok...
Hiç anlam veremediğim hususlardan biri de; hem kendini dini bütün görmek ve hem de haksız çıkar sağlayarak, “haram”a kucak açmak ve sonra da bunu “günah” olarak yorumlamamak, acaba nasıl bir duygudur?

Namazında, niyazında olacaksın ama; elektriği ve suyu kaçak kullanacaksın, vergi kaçıracaksın, rüşvet alacak veya vereceksin, başkalarına “iftira“atacaksın, “temizlik imandan gelir” atasözünün Müslümanlığın temeli olduğunu unutarak, etrafını kirleteceksin, başkasının namusuna ve rızkına göz dikeceksin, kul hakkı yiyeceksin, eşini döveceksin, çevrendeki insanlara saygı göstermediğin gibi, ana-babaya da saygı göstermeyeceksin, dini çıkarın için kullanacak, gerekirse siyasete alet edeceksin, şatafatlı yaşamak için “kır şişeyi, dön köşeyi” felsefesine göre her türlü helal olmayan kazanç yollarına sapacaksın, oruçlu olduğunda adeta bir canavar haline gelecek, etrafını kırıp-dökecek ama, “ben ibadetimi yerine getirdim” diyecek ve sonra da; ben “salih amel”lerde bulunan bir müslümanım diyerek, Cenab-ı Allah’ tan da “cennet”e kabul edilmeyi bekleyeceksin!..

Şimdi biraz sesli düşünelim, bir defa Müslümanlığın akla, mantığa ve vicdana hitap eden bir din olduğunda hemfikir olmalıyız. O zaman, akla ve mantığa dayanmayan bu tür “yozlaşmış” davranışları, “günah” kabul edilen-insanlığa da aykırı olan- bu eylemleri yapanları gerçek bir müslüman kabul etmek mümkün mü? Elbette ki, bu davranışlar hem dinen ve hemde toplum yaşamı açısından “yanlış” olup, “ahlak”a da aykırıdır…

Bu tip kişileri , dürüst ve ahlak sahibi kişilerden ayırmak ayırmak için, “gri müslüman” diye adlandırmanın yanlış bir tanımlama olmayacağını düşünüyorum!

Sonuç olarak, İslam dininin gereklerini yapıyorum diye, bazıları kendini çok “iman”lı görebilir ama, evini kiraya veren vatandaş örneğinde olduğu gibi; işlediği “günah”ı görmeyerek, kıldığı namaz için “sevap” beklemek gibi çok tezat bir duruma da düşmemek gerekir. Bu nedenle de, davranışlarımızı her zaman akıl ve mantık süzgecinden geçirmeli ve vicdanımızın sesine de kulak vermeliyiz…

Ayrıca, ahiret alemine varıldığında, kimin cennete ya da cehenneme gideceğini Yüce Allah’ın taktir edeceğini ve ilahi alemde hiçbir şekilde adaletsizlik olmayacağını düşünürsek; bence nefsine yenik düşerek, kişisel çıkarlarını her şeyin üstünde tutanların-vakit geçirmeksizin- bu dünyada ki “sahte cennet”lerden faydalanması; denizlere, havuzlara doyasıya girmesi ve hatta “kaydırak”lardan bile doya doya kayması çok isabetli olur; çünkü bu alemde ki “sahte cennet” lere parayla girilebiliyor ama, öbür alemde para-pul işlemeyeceği için, böyle bir olanakları olmayacaktır!..

 
Toplam blog
: 52
: 1892
Kayıt tarihi
: 05.03.09
 
 

Okumayı seviyorum ve okumanın, insanın içindeki havuza taze suların katılmasını sağladığına inanı..