Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Ekim '08

 
Kategori
Edebiyat
 

Şair Eşref ve Türk milliyetçiliğinin garabeti

Hiciv sanatının en güzide şairi Eşref hakkında yazdığım önceki 2 blogumda; onun hakkında Osmanlı Türkçesiyle yazılmış bazı makaleleri ve şiirlerini günümüz Türkçesine çeviremediğim için eksik kalan yanları ancak bugünlerde bitirebildim.

Hilmi Yücebaş, (1958, A. Halit Kitabevi) kitabında şunları söylüyor:

'' - İsdibdat idaresinin haksızlıklarına, kızıl sultanın zulmüne ve işkencesine maruz kalan Eşref, kuvvetli ve ateşli bir hiciv şairidir. Hiciv şiire benzemez, belalı bir iştir. .... hicivci kelleyi koltuğa almış adamdır. Hakiki bir heccav, bir mazmun yakaladığı zaman, onu ne pahasına olursa olsun kullanır ve bu sanat uğrunda kendisini hiç yoktan tehlikeye atar.'' İşte Eşref:

Eylemem hicv-i edanı eylemekten içtinab
Doğruyu söyler, gezer bir şairim.
Hoşca bir mazmun bulunca Eşraf'a
Kendimi hecveylemezsem kafirim...

* - edan= den'i, alçak
* - içtinab= sakınmak, çekinmek
* - mazmun= nükteli söz, mefhum, kavram, incelikli sanat

(Not: önceki iki blogum bazı edebiyat sitelerinde; ne adım, ne rumuzum ve ne de MB kaynak gösterilmeden yayınlanmış. Emeğe saygı duymayan bu kişiler yüzünden Osmanlıca mısra ve kıt'aları tercümeleriyle değil, sadece kelimelerin anlamı ile veriyorum.)

H.Yücebaş devam ediyor:

'' Edebiyat tarihimize bakınca görürüz ki, hiciv; hakikati sevenlerin, hür düşünen ve tok söyliyen insanların işi olmuştur. Nef'iden tutunuz da Neyzen Tevfik'e kadar bütün hicivcilerimiz tok sözlü, dik başlı erkek adamlardır.''

'' Hicvin en güzel numuneleri; kalemlerin kırılmak istendiği, ağızların susturulduğu ve vicdanların para ile mübadelesi yapıldığı devirlerde ...... zalimlere, dalkavuklara ve şahsiyetsizlere yönelen amansız bir silah olmuştur. Hiciv bu manada anlaşıldığı zaman bizde ilk heccavın Eşref olduğu kabul edilir.

Dersaadette kasidehanların cülüsiyeler yazıp avuç avuç altın topladıkları günlerde Eşref Anadolunun sessiz bir vilayetindeki tahrirat kaleminde .... içtimai ( toplumsal) hicivler yazdı:

Eskiden hicvimde ta'yin-i esami eylemem
Fikr-i mahsusamca bu halin şudur ki mucibi
İsterim her bir deni'e kabil-i tatbik olup
Kullansın herbiri bir numrosuz gözlük gibi.
''

* - den'i= alçak
* - esami= isimler, adlar
* - mucib= sebep, neden

( Neyzen Tevfik anlatıyor; Bir gün Sirkeci'deki İstasyon meyhanesinde Eşref merhuma sordular:

'' -Üstad! O güzel hicviyelerinde ekseriya isim tasrih etmediğin için kimi hicveylediğin belli olmuyor. Sebebi nedir?

'' - Söyleyeyim; benim hicivlerim numarasız gözlük gibi her rezile uyar da ondan...)

'' Eşref'in yetiştiği devir vatanperverlikle istibdatın karşılıklı savaştığı ve maalesef hürriyet cephesinde yer yer gedikler açıldığı bir devirdi... Dahilde her gün daha koyu bir istibdata gidilirken, hariçte milli perestiş azalmış, imparatorluk başka devletlerin himayesinde ancak idame-i hayat edebiliyordu. Meclis-i mebusan dağıtılmış, düşünen başların kimi kopartılmış, kimi zindanlarda zincirbend edilmiş, sözün değil, düşüncenin bile mahkum edildiği kanlı ve karanlık bir devirdi. Bu devir bütün isdibdatı ile sürerken bir başka serap ortaya çıkıvermişti: hürriyeti, uhuvveti, müsavatı ile İkinci Meşrutiyet! ''

* - uhuvvet= kardeşlik, din kardeşliği
* - müsavat= eşitlik

İşte Eşref böyle bir devirde hiciv yazdı ve gelecek nesillerin hafızalarında yaşadığı devri unutulmaz mısralarıyla perçinleyebildi. Eşref hicvinde zalimlere, yalancılara, sahte hürriyet ve sahte hürriyetçilere çattı. Fikrinden zerre kadar fedakarlık yapmadı. Fikrine aykırı gördüğü yerde ( çok takdir ettiği ve sevdiği) Namık Kemal'e bile hücum etti. Eşref Türk olduğuna inanmıştı. Halbuki Namık Kemal:

'' Biz ol nesl-i kerim-i tude-i Osmaniyanız kim '' diyordu.

Eşref bu fikri inancına aykırı gördü ve hemen cevap verdi:

Neden Osmanlıyız bilmem ki, biz Türk oğluyuz yahu,
Yalancı şahid olduk gitti beyhude şehadetten
''

* - kerim = şerefli
* - tude, dude = topluluk, toplum
* - şehadet = şahitlik

Şimdi burada biraz duralım... Kitapta yazılanları okuyup, anladıkça tuhaf bir gerçeği kavrıyor ve Eşref'in edebiyat dünyamızda neden az tanındığını, ders kitaplarında neden isminden bahsedilmediğini anlıyorum.

Bize okullarda Namık Kemal'in büyük bir vatan şairi olduğu öğretildi hep. Doğru tabii ki, buna şüphe yok. Bu uğurda o da mücadele etti, o da zindanlarda yattı. Kimseler inkar edemez. Ama o hürriyet için mücadele ettiği zaman bile bir Osmanlı olduğunu savunurken, edebiyat kitaplarında adı bile geçmeyen büyük heccav Eşref, Osmanlı değil bir Türk olduğunu söylüyor. Tuhaf değil mi?

Aynı devirde yaşamış bu iki şair arasındaki fark; birinin hayatı boyunca Sultan Abdülhamit'i ve Osmanlı bürokrasisini, halkın başına musallat olan rezil kişileri, toplumsal olayları hicvetmesi, hatta uyarına getirip acımadan hakaret etmesi ve daha o zaman bile Türk olduğunu söylemesi, diğerinin ise Türk olduğunu değil, bir Osmanlı olduğunu iddia etmesi... İşte bu yüzden olsa gerek; Namık Kemal öldüğünde bizzat Abdülhamid tarafından mezarı yaptırılırken ve Cumhuriyet döneminde Namık Kemal vatan ve hürriyet şairi olarak taltif edilirken, Şair Eşref unutulmaya mahkum ediliyor. Hem de bu; Türk milliyetçiliği ilkelerine dayalı resmi eğitim politikamızın gereği olarak yapılıyor. Garabete bakınız!

Ama Eşref daha o zaman bile uzağı ne kadar iyi gördüğünü ispatlarcasına bu olay hakkında bakın ne diyor:

Kızıl Sultan anınçin türbe inşaa eyledi sanma,
Yine avdet eder havfiyle tekrar üstüne mermer kapattırdı.

* - avdet= geri dönmek
* - havf= korku

Eşref, sadece bu kadar demekle kalmıyor. Namık Kemal'in '' Vatan Yahut Silistre'' kasidesine nazire olarak '' Hasbihal- yahud- Eşref ve Kemal '' i yazıyor. Çok uzun olduğu için sadece konuyu açıklayan bir kaç kıt'asını veriyorum:

N.K.: - Görüp ahkam-ı asrı münharif sıdk u selametten,
Çekildik izzet-ü ikbal ile bab-ı hükumetten.

Eşref: - Otuz yıldan beri biz kestik ümidi selametten,
Rezaletle çekilmek üzreyiz artık hükumetten.

N.K.: - Muini zalimin dünyada erbab-ı denaettir,
Köpektir zevk alan seyyad-ı bi insafa hizmetten.

Eşref: - Muini padişahın bir takım erbab-ı cinayettir,
Ocak söndürmeyi şimdi sayarlar hüs-ü hizmetten.

N.K.: - Cihanda kendini her ferdden alçak görür ol kim,
Utanmaz kendi nefsinden de ar eyler melametten.

Eşref: - Çıkarsan ''yıldız''a , tıynet değişmez işte Zıll-ullah,
Utanmaz kendi nefsinden haya etmez melametten.

N.K.: - Ne mümkün zulm ile bidad ile imha-yi hürriyet,
Çalış idraki kaldır muktedirsen ademiyetten.

Eşref: - Ne mümkün başka türlü bizce istihsal-i hürriyet,
Çalış hünkarı kaldır ortadan, hal'et hilafetten.

* - Muin= yardımcı
* - seyyad= avcı
* - erbab= maharet sahibi kimse
* - hüsn= güzel, iyi
* - ''yıldız''= Yıldız Sarayı (Eşref burada N.Kemal'i Abdülhamid'e yakın olmakla suçluyor ve hakaret ediyor.)
* - tıynet= yaradılış, huy
* - melamet= rezillik, rüsvalık
* - bidad= zulüm, işkence, adaletsizlik
* - ademiyet= insanlık
* - istihsal= üretmek, elde etmek
* - hal'etmek= tahttan indirmek

Eşref toplumsal olaylara çok duyarlıdır. Bir kaç örnek:

Nasıl zıd olmasın alemde garbiyyuna şarkiyyun?
Güneşten hepsini guya ki nurun mah almıştır;
Ziraat, ma'rifet, san'at, saadet şimdi onlarda,
Cehalet, meskenet, zillet, rezalet bizde kalmıştır.

* - meskenet= miskinlik, yoksulluk
* - zillet= aşağılık, hakirlik, alçaklık

Zeyl kasidesinden Yemen olayları hakkında:

Nasıl asker verir bilmem ki, hala duygusuz millet,
Gidenler can verir yollarda açlıktan, sefaletten.

Yemez içmez melektir sanki asker çırılçıplak,
Şehid olmak için biçareler dönmez azimetten.

* - azimet= yola çıkmak

Eşref Mısır'a kaçtıktan sonra gazetelerde '' döndüğü taktirde mazhar-ı affı hilafet penahi'' ( penahi= sığınma)olacağı, avdet etmediği takdirde mahkum ve emlakinin haciz edileceği'' şeklinde bir ilan yayınlanır (bundan maksat kaçanların geri dönmesini sağlamaktır). Eşref bu ilanı okuyunca şu kıt'ayı yazıp ilgili makama yollar (koçan'a dikkat buyrun lütfen):

Koçan şeklinde hıfzettim, getirdim Mısra birlikte,
Gıyaben haczedin kim, müşterisi kum kadar çoktur.
Hicap etmekteyim amma efendi doğrusu lafın,
.ikimden başka bende hacze layık mamelek yoktur!

* - hıfzetmek= saklamak
* - mamelek= mal, mülk

Evet, bu koca şair şimdi yaşasaydı, kimbilir daha ne şaheser hicivler yazardı...

Taner Yılmaz, 01.10.2008

Kaynak kitap: H. Yücebaş; Şair Eşref, A.Halit Kitabevi, 1958

 
Toplam blog
: 36
: 7030
Kayıt tarihi
: 12.12.07
 
 

Elazığ'ın, şimdiki adı Alacakaya olan, ama eskiden küçük bir madenci kasabasında; Güleman'da doğd..