Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Kasım '20

 
Kategori
Kültürler
 

SAKAL

Gece gece, askerliğimi bitirdiğim 1997 mayısından beri sakallarımı hiç kesmediğim geldi aklıma, nerden geldiyse artık.
Yirmi seneden fazla olmuş. Gençliğimde sakal bırakan yaşıtlarım yoktu. Haliyle bu durum bana bazı lakaplar takılmasını sağladı. Bunlardan en önemlileri, "Hoca" ve "Sakallı" lakaplarıdır. Lakapların sıradanlığına bakıp o zamanki çevremin ne kadar bayağı olduğunu anlamıssınızdır! 
Neler gelmedi başıma sakal yüzünden. Aman alt tarafı sakal değil mi yahu, ne gelebilir başına demeyiniz lütfen.
2001 yahut 2002 yılları. O zamanlar  Uzunçarşı'da kurulan kitap pazarında sergimin başındayım. Yasak yayın satan birkaç kişiyi yaka paça tevkif eden polislerin başındaki genç komiser parmağıyla beni gösterip "Şu sakallıyı da alın!" demişti.
Sakallıyız ya kesin alınmalı tabii. 
Yine aynı yerde bir gün iki sivil bir sürpriz yapar gibi iki yandan kollarıma girerek beni kenara çekmiş, onlarca insanın gözü önünde üstümü arayıp kimliğime bakmış ve sonra pişkin pişkin, "Kusura bakma. Benzettik." diyerek gülümsemişlerdi. 
Ben sinirlenerek, "Kime benzettiniz?!" deyince de polisler bir isim soylemis ve "O da senin gibi sakallı." demişlerdi. Tabii bu cevap karşısında nasıl verip veriştirdiğim başka bir yazının konusu olsun. 
Bir gun çıktığım yürüyüş sonrası dinlenmek için bir camiinin bahcesindeki banka oturur oturmaz birkaç sofu gelip bana selam verdi ve bana hayran hayran bakıp, "Hocam bize imam olur musun, ögle namazını cemaat yapalım" dediler. 
Sofuları  ikna etmem epey zor oldu. Öyle ya! Bir karış sakalım vardı, hoca değilsem neydim!
Bir de aynı sakal yuzünden komünist sanıldığım olmuştur. Bunlar sakallı bir keçiyi görseler komünist sanıp linç bile edebilecek cehalette insanlar tabii!
Yaşım 46 oldu hala şu sakalım yuzunden çektiğim çile bitmedi. Sakallarım beyaza durdu. Şimdi de çarşıda pazarda "Hacı ağbi" diyerek ağızlarını yayan embesillerle muhatap oluyorum. 
Sakala aldanarak şeyh sandıklarına kendini badelettirenleri de unutmayalım.
 
Toplumların genel ilgisinin kıldan tüyden şeyler olduğunu gözönünde tutarsak birilerinin sakal gibi gayet insani bir organı dillerine dolamalarını normal bir şey sayabiliriz.
Uzun zamandır görmediğim birinin ilk lafı "Ne o yaa, sakalını mı kestin?" olabiliyor.
Bazıları da dostluğa sığınıp ağzını yaya yaya, "Kes şu sakalı artık, rahatsız etmiyor mu seni?" diyebiliyor.
Bu işgüzarlara, "Seni rahatsız ettiğinden daha az rahatsız ediyor beni!" dediğim zaman huysuz ve aksi oluyorum.
Bazı koca koca adamlar da samimiyeti suistimal edilebilecek bir hak olarak görüp, adım yerine, "Sakallı!" diye hitap ederek komiklik yaptıklarını sanıyor! 
"Gel şunu okutalım" diyerek espri anlayışında Nirvana'ya ulaştığını sanan bayağı abiler de benim sinirden gülüşümü şakacı kişiliklerine yoruyor olmalılar.
Ben bunlara bir Kunut Duası okurum ama, ahh şu bizim gereksiz nezaketimiz yok mu?!
Bir gün dükkanın önünde oturuyorum. Sırtında kumaslarla bir adam daldı koridora. Selam yok sabah yok. Telefonu çıkarıp birini aradı. Meğer bizim yan komşu terziye gelmiş. Konuşma aynen şöyle.
"Kitapçı mı?
"Haaa! Sakallı mı?
"Burada bir sakallı var!"
"Haa! Tamam! Sakallıya bırakıyorum kumaşları!!
Yerimden kalktım. Dükkanın kapısını çektiğim gibi bunun yanından sokağa attım kendimi. "Gardaş, gardaş!!" diye bağırdı arkamdan. Dönüp ters ters baktım, yürüdüm gittim. 
 
Toplam blog
: 30
: 68
Kayıt tarihi
: 14.10.20
 
 

Kendimi anlatacak değilim. Dikkatli bir okuyucu zaten beni tanıyacaktır...