Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Eylül '08

 
Kategori
Deneme
 

Saklı hikayeler

Saklı hikayeler
 

Kim bilir kaç aşk hikayesi saklı duruyor sokak başlarında, kaldırım taşlarında, dört duvar arasında, bir deniz kenarında, küçük bir balıkçı kasabasında, adı haritada silik harflerle yazılı bir taşra kentinde... Bir zamanlar doyasıya yaşanmış sonra sadece bir zaman için anlatıla gelmiş ve hikaye kahramanları haricinde unutulmuş kim bilir kaç mutlu cümlelerle başlamış ama elveda sözleriyle sona eren muradına kimsenin eremediği ve bu yüzden de kerevetine kimsenin çıkamadığı aşk hikayesi yazılmış yüzyıllardır.

Her hikaye farklıdır birbirinden. Yaşanılanlar, yaşanmak isteyip de bir türlü yaşamaya imkan veya vaktin olmadığı o yaşanamayanlar ya da yaşanmaması gerekenler hep farklıdır. Hepsi ayrı bir yerden çıkar hayat yolculuğuna ama aynı yerde gelir birleşir o yollar. Ölüm gerçeği gibi tıpkı... Son cümle farklı olsa da hepsinde o cümleden sonra hissedilen yürek sancısı aynıdır hepsinde ve yanağa süzülen engel olunamayan gözyaşlarının tadı... O son cümle kırılmış bir kalbin kimliğine bürünmüş halidir aslında. Öyle ya her aşk hikayesinin ardında kırılmış bir kalp kalır geriye. Çünkü her hikayenin bir sonu vardır. Son noktadan sonra yeni bir cümle kurulamıyorsa eğer nokta bıçak gibi sert ve keskin bir vuruşu olur tüm yaşananların. Bitişlerin, yitişlerin, kayıp gidişlerin, unutuluş ve unutma saatinin zilini çalar.

Kız erkeği sever erkek de kızı. Deli divane yaşarlar aşkı. Hani doyasıya derler ya işte öyle... Hayat anlamlaşır, en ufak bir nesnenin bir saatin mesela ya da bir bardağın, bir kaşığın, bir koltuğun, bir ağacın bile öznesine özel bir anlamı olur artık. Aşk iki öznelik ve yüzlerce nesnelik yaşanan en güzel sıfatlarla beslenen kimi zaman zarflara gizlenen bir eylem değil midir zaten? Ama dedik ya her hikayenin bir son cümlesi vardır. Yavaş yavaş sıfatlar silinir, zarflar parçalanır ve özne tek başına kalır o cümlede. Çünkü biri mutlaka gitmelidir ve gitmek habercisidir ayrılığın. Elveda yüklü kelimelerle kurulur o cümleler hatta bazen o kadar şiddetlidir ki yürekte hissedilen o yürek acısı sesini kısar, nefesini keser, gözyaşlarıyla kurulur o cümle. Nesnelere yüklenen ve bir zamanlar her seferinde öznelere anlamsız bir gülümseme bırakan o anlamlar buruk bir acıya dönüşür. Buruk acılar unutulamaz asla. Çünkü buruksa içindeki acı ne kadar dolu dolu yaşasan da aşkı yarım kalmıştır eninde sonunda. Aşk böyle bir şeydir çünkü yaşadıkça yaşanmak isteyen ve paylaştıkça paylaşılamaz olan... Herkes susar herkes unutur hikayeyi ama kahramanlar çekilseler de her biri kendi köşesine unutamazlar hiçbir şeyi hiçbir zaman. Yıllar geçse her şey değişse bile o buruk acı gelir bulur sahibini en umulmadık zamanda ve en umulmadık yerde.

Ne zaman bir sokak başından geçsem ya da ne zaman bir deniz kenarında otursam, dört duvar arasında yalnız kalsam saklı duran hikayeleri düşler kendi hikayemin satır arlarına dalar ve o son noktayı düşünürüm ve yüreğimin ta içinde hissederim o nefes ve ses kesen keskin acıyı. İşte o vakit anlarım ki; çok kolay anlatılır öyküler, çok kolay yazılır ama kolay yaşanmazlar asla.

 
Toplam blog
: 32
: 570
Kayıt tarihi
: 23.09.08
 
 

İstanbul Ünüversitesi Türk Dili ve Edebiyatı mezunuyum. 6  yıldır özel bir dershanede edebiyat öğ..