- Kategori
- Anılar
Salah Birsel' in huzurunda
Yıl 1996, mevsimlerden kış, aylardan soğuk. Göğün dibi delinmiş gibi yağıyor yağmur şakır şakır. İçimde kıpır kıpır bir huzursuzluk . Rengi pembe tadına baksam tatlı gibi sanki. Bostancı Eleştiri Kültürevi’ne (Sonraki senelerde kapatıldı) gidiyorum akşamın soğuk karanlığında, yüzüm kıpkırmızı galiba, kasıklarımda doğum sancısı kıvamında bir haraketlenme. Ayrıca korku da paçalarımdan dökülüyor salkım saçak. Görücüye çıkacağım bir saat sonra.
Salah Birsel yönetiminde, Varlık Dergisi eleştirmenlerinin gözetiminde bir şiir okuyacağım, neyime güveniyorsam bilmiyorum. Salonda fısıltılı konuşmalar, adamlar (sanki tanırmışım gibi) Rus ajan soğukluğunda.
Üsküdar’lı bir şair okuyor şiirini, iyice kısılmış ses tonuyla. Şiirde bir cümleye takıldılar, ısrarlılar bu cümlenin alıntı olduğuna. Adamcağız açıklama yapıyor dinlemiyorlar bile. Rahmetli Salah Birsel “Şiir yazmaya devam et ama sakın kendin okuma” diyerek koyuyor noktayı.
Birkaç kişiden sonra sıram geliyor, yönetmenin eliyle yaptığı “başla” işaretiyle başlıyorum şiirimi okumaya. Allahım bu ses de kimin böyle?
Beni çağırıyor martılar özgürlüğe
Gel uzaklar güzel
Uzaklarda ağladığın görülmez
…………………………….
Gel, uzaklar tahmin ettiğin gibi
Hayallerindeki kadar güzel
……………………………..
Gel, yüreğindeki acı
Bedenindeki sızı diner
…………………….
Ellerim sinir hastası olmuşlar bana sormadan, dizlerim de takıldılar peşine, durun nereye kaçıyorsunuz beni beklemeden diye bağırıyorum arkalarından. Şimdi düşünüyorum da ne kadar gençmişim o zaman meğer.
Şiirim bitiyor, bekliyorum aval aval. “Kimleri beğenirsin” diye soruyor Salah Hoca. Nazım Hikmet, Ahmed Arif, Orhan Veli gerisi gelmiyor aklıma. Ses yok, çık da kesilmiş. “Başka” diyor sert bir sesle. Allahım biri kurtarsın ne olur beni. Adlarını hatırlamadığım şairler, “Aptal, aptal” diye bağırıyorlar kulaklarımın dibinde. Varlık eleştirmenlerinden biri “Salah Birsel” desene. “Bir de sizi hocam” diyorum. Ya, benden tek bir satır okur derse? Ben kendi yazdıklarımı bile ezbere bilmem. Ne işin vardı burda senin? Git evine yemek pişirsene? Eleştirmenlere bakıp sus işareti yapıyor bana da geç otur hareketi eliyle.
Kıpkırmızı oturuyorum yerime. Adımı listeye yazdıran şair arkadaşım olumlu kapatıyor gözlerini. Derin bir nefes alıyorum karnımı şişirerek sessizce. Diğer insanları ve eleştirileri dinliyorum film seyreder gibi. Hasta olduğu son zamanlar, konuşması ağır. “Sen” diyor “bir tane daha oku”.
Ellerimle dizlerim alıp gidiyorlar kendilerini, başlarını bana bırakarak. Sayfamı yere düşürüyorum, henüz kitap olmamışlar. Yeniden başlıyorum benim olmayın ses tonuyla. Üçüncü satırdan sonar tanıdık geliyor kendi tonum.
Nasıl geldim kim getirdi beni bu hale
Ben miyim katili kendimin
İnsanlığımın yok olmasının sebebi ne
Akşamlar geceler bitmiyor
Çıngıraklı yılan gibi çörekleniyor içime
Neden izin verdim
Kim soktu bu yılanı içime
Kafam bir kocaman oluyor
Bir toplu iğne ucu kadar
Kimi bekliyorum
Değer mi beklemeye
Gitsem rahat var mı gideceğim yerlerde
Toprağın altında üşür müyüm acaba
Rahat bırakır mı zebaniler, günahlarım
Düşüncelerin en kötüleri toplanmış kafama
Rahatlar mıyım günün ilk ışıklarıyla?
Ellerim geri dönmüş şiirin sonunda, artık gözlerimde görüyor üstelik. Çıt yok salonda. “Gel buraya, ben çok hastayım gelemiyorum” diyor üstad. Gidiyorum yanına, sarılıp öpüyor beni, yüksek sesle “Sakın bırakma” diyor. Varlıkçılar “Buldun genç kadını sarılırsınız tabi” diyerek şaka yapıyorlar. “Hayır” diyor “bu öylesi değil, kendi bile farkında değil bunun içinde cevher var çıkmasına daha var. Sakın bırakma kızım”.
Salonda alkış kopuyor mu yoksa uyduruyor muyum inanın bilmiyorum. Neyi bırakmamam gerektiğin de söyleseydi keşke. Ellerime bakıyorum yüreğimden dökülen kelimeler. Bir de Salah Birsel’in Var Duman isimli adıma imzalı şiir kitabı. Ayaklarıma ihtiyaç duymadan martı kanatlarıyla uçuyorum evime. Evimde et bebeklerimi doyurduktan sonra şarkılar söylüyorum bütün komşular duysun diye avaz avaz, mutfağı toplarken. Kara bulutları kaldır aradan..... Cereennn cif getir yavrum banyodan. Vay aman vay aman.
Gece uyurken, Özdemir Asaf’ın Bir Adam şiirinden bir cümleyle kapatıyorum (Tek başına iki kişi olmuş kendisiyle gölgesi) mutlulukla güne gözlerimi. Gözlerimi kapattığımda pembe pembe çiçeklerle doluyor odam.