Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Kasım '18

 
Kategori
Öykü
 

Salak!

Salak!
 

''Hadi ama! Neden bu kadar isteksizsin?''

Bu soru cümlesi bana kaçıncı defa yöneltilmişti hatırlamıyordum. Soru hep aynıydı fakat soranlar belli aralıklarla değişiyordu. Daha fazla dayanamayıp bir hışımla kalktım yataktan. Elbiselerimi giyerken, soru’nun sahibi kadın benden cevap beklercesine yüzünü buruşturmuş beni izlemekteydi. Daha önce başkalarına defalarca cevap olarak yönelttiğim cümleyi ilettim kendisine:

''Özür dilerim! Müsaadenle ben gidiyorum.''

Yatak odasının kapısını aralamış çıkarken yine birçok defa işittiğim o kelime ulaştı kulaklarıma:

''Salak!''

Farklıydı insanlar, ruhumu zapt edip bedenimle ilişiğini kesen kendisi olsa onun gözünde bir kahraman olacakken, aynı şeyi başka bir kadın yapıp kendisi mağduru olduğunda salak oluyordum.

Dışarı çıktığımda Kasım’ın son akşamı karşıladı beni. Hava hafiften ayaz, yağmur damlaları ise nazlı nazlı süzülüyordu yeryüzüne. Uzun zamandır ruhuma sarmaşık olmuş hüzün yetmiyormuş gibi şimdi birde Kasım’ın vedasının hüznü eklenecekti üzerine.

Planım eve gidip sıcak bir duşun ardından uyumak iken vazgeçtim. Madem Kasım’da bırakıp gidecekti beni, son akşam beraber olalım istedim. Ellerim montumun cebinde, dilime dadanan bir ıslık eşliğinde indim safran yokuşunu. Sahil kenarına ulaştığımda etrafta kimsecikler yoktu. Denizin sahile vuran azgın dalgaları ve biraz ilerideki çöp kovası içinde -artık ne buldularsa- birbirlerini paralayan üş beş kedinin sesleri dışında sessizdi ortalık.  Kasım’ın ayazını değil, belli ki sobanın sıcaklığını, televizyonun afyonunu tercih etmişti herkes.  Hoş ben de balık etli, beyaz tenli bir kadının sıcak bedenine tercih etmiştim Kasım’ın ayazını.

Bir bank üzerine oturup, montumun yakalarını yukarı kaldırdım. Seçimimin bedeliymiş gibi ince ince neşter vuruyordu rüzgâr kulaklarıma. Gözlerimi kapatıp, dalgaların sesi eşliğinde mazide gezintiye çıktık… Ben ve kendim. Yalnız değildim yani, sadece tek başımaydım!

''Hayat ileriye bakarak yaşanır, geriye bakarak anlaşılır.'' Demiş kimin söylediğini bilmediğim biri. Bu uygulanması gerekenin tarifi aslında, bir de gerçekte yaşanılan var. Mesela ben! Ne ileriye bakarak yaşayabildim hayatı ne de geriye bakarak anlayabildim. Tam ortasında anlamsızca bekliyorum. Neyi bekliyorum? Ben de bilmiyorum. Belki de biliyorum. Ne bileyim işte…

Her insanın bir mazoşist yanı oluyor galiba, en azından benim var. Geçeni geçiremiyor, biteni bitiremiyoruz. Geçmişe ihanet edeceğimiz duyguları içerisinde geleceğimizi şekillendiremiyoruz. Teslim ediveriyoruz kendimizi mazinin cellatlarına, onların işkencelerinde bir teselli, bir doyum arıyoruz. Doymak bir yana, açlığımızı daha da arttırıyoruz farkına varmadan.

Oturduğum bank üzerinde gözlerimi açıp saate baktım. Saat 23:47

Ekim, beni Kasım’a emanet ederken söz vermiştim artık düzeleceğime, son on üç dakika tamamlandığında bunu başaramazsam sözümü tutamayacaktım. Tutamadım da! Bu sefer, Aralık’a teslim ederken Kasım söz aldı benden. ''Söz'' dedim. Düzeleceğim. Kovacağım mazinin cellatlarını. Kasım’a güle güle derken, Aralık’a hoş geldin dedim.

Oturduğum banktan kalkıp, dalgaların dövdüğü kayalıklara ilerledim. Yaklaşık dört yıldır yanımda taşıdığım o düğün davetiyesini çıkardım montumun iç cebinden. Açıp son kez baktım. ''Hadi tut Kasım’a verdiğin sözü'' Dedim kendime… Ve fırlattım davetiyeyi dalgalar arasına! Ardından mazinin cellatlarına seslendim: ''Hadi defolun gidin artık.''

Üç ay sonra…

''Hadi ama! Neden bu kadar isteksizsin?''

Bu soru cümlesi bana kaçıncı defa yöneltilmişti hatırlamıyordum. Soru hep aynıydı fakat soranlar belli aralıklarla değişiyordu. Daha fazla dayanamayıp bir hışımla kalktım yataktan. Elbiselerimi giyerken, soru’nun sahibi kadın benden cevap beklercesine yüzünü buruşturmuş beni izlemekteydi. Daha önce başkalarına defalarca cevap olarak yönelttiğim cümleyi ilettim kendisine:

''Özür dilerim! Müsaadenle ben gidiyorum.''

Yatak odasının kapısını aralamış çıkarken yine birçok defa işittiğim o kelime ulaştı kulaklarıma:

''Salak!''

***

Saygıyla... 30 Kasım 2018 - Denizli / Özkan SARI

 
Toplam blog
: 102
: 4394
Kayıt tarihi
: 05.09.15
 
 

Kalın Sağlıcakla... ..