Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Haziran '06

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Samimiyet katlinin faili ritüeller

Şekilciliğin her türüne karşı oldum hep. İçtenliğin, samimiyetin son bulduğu nokta. Neden yaptığımızı bilmediğimiz bir dünya saçmalık. Çoğu da “saygı” ile özdeşleştirilmiş. Alakasını bir türlü çözemedimse de sürekliliğini sağlamak amaçlı olduğu izlenimini uyandırıyor bende ki bu çabanın nedenini çözmeye çalışmak ayrı bir araştırma konusu olmalı.

Yöresel farklılıklar göstermekle birlikte, Türk toplumunun genelince kabul görmüş pek çok ritüel var yaşamımızı şekillendiren. Farklı düşündüğünüzü söylemek kimi çevrelerden fazla tepki almanıza neden olmasa da, uygulamamaktaki direnciniz pek çok ortamda başınıza tahmin bile edemeyeceğiniz dertler açabiliyor.

El öpmek örneğin; minnet ifadesi olarak şekil bulmuş olmalı temelde. Oysa özel dini günlerden tutun da gündelik, sıradan hayatınızın sıradan bir gününe kadar; -saygılı- olduğunuzun ifadesi olan bir ritüel. Yetişme çağında, bildiğiniz tek özelliği sizden hatırı sayılır bir süre önce dünyaya gelmiş olması ve size kendisine minnet duymanızı gerektirecek herhangi bir faydası dokunmamış olan konuklarınızın elini öpmeyerek sıkı bir azarı göze alabilmiş olanınız var mı? Herhangi bir anlam yüklemeksizin ve hatta anlamsızlığını bilerek böyle bir şekilciliğe teşvik edilen bireyin; ileride sorgulamadan, otomatize olmuş bir şekilde yapacağı yanlışların hesabını yine toplum veriyor ne yazık ki... O derece vahim esasen...

Yine de bir türlü vazgeçilemiyor, el öpmemenin saygısızlıktan öte “yaramaz”lığın simgesi oluşu zihniyetinden. Kız arkadaşını ailesi ile tanıştırmak üzere ailesinin evine götüren en çağdaş profili veren günümüz erkeği dahi, annesinin elinin öpülmesinin atlanmaması için tembihleme ihtiyacı duyuyor hayatını paylaşmaya niyetlendiği partnerini örneğin. Yoksa veto yiyecektir büyük ihtimalle. Kaygı, eş olarak seçilenin aileye beğendirilmesi kaygısı... Eş olarak seçtiğim kişi ailemi beğenecek mi acaba kaygısı ise neredeyse sıfır seviyelerinde... Hoş aynı derecede çağdaş imajı giymiş eş adayı da öylesine kendini beğendirme gayretinde ki müstakbel kayınvalide-kayınpedere, her zamankinden farklı bir şıklık ötesinde, en usturuplu ve sevimli hallerini takınıyor genellikle. Tepeden tırnağa şöyle bir ilk süzüş sonrası atılıveriyor hemen “Öpeyim Mukaddes Hanım Teyze”... Onaydan bir süre sonra bu hitap “anne”ye dönüşüveriyor hayretengiz bir şekilde. Nabza şerbetin kıvamını bulduğu dakika, kabullenilmek içgüdüsü ile vücut bulmuş sanal bir kimlik, özgüven ve itibarın yer ile yeksan olduğu an!!! Amaca ulaşılmıyor değil ancak, şaşılası bir sempati topuyor her benzer örnekte de... Yapmacıklı bir saygının, samimiyetten daha muteber oluşu hayretler içinde bırakıyor beni... Bir başka ritüel daha!

Niye “anne”? Eşinin annesini, kendi annen kadar sevip saydığının, koruyup gözettiğinin ifadesi olmalı... Gerçekten bu hissiyat içindeyse insan, ki çok sık rastlanır bir durum olmadığı bir gerçek, “anne” kelimesini kullanmanın gereği neden olsun? Yok genel istatistiklere bakarak bir yorum getireceksek, -ki bir insanın kendi annesi ile eş derecede bir başkasının annesini sevmesi durumu doğaya aykırı olmasının ötesinde, kendi annesini incitecek bir durum bence-, bu hitabın “saygı” değil “riyakarlık” koktuğu apaşikar değil midir?

Ritüelleri bitmez tükenmez ülkemin, “gelenek” olarak adlandırdığı bir başka şekilcilik de “kız isteme” seremonisi. Evlere şenlik! Kimi kimden istiyorsunuz?!? Bir fincan tuz ister gibi, arabasını haftasonu için ödünç ister gibi... Tek farkı Allah emri ve Peygamber kavlini söz açma vesilesi yaparak... Bu nasıl bir gelenektir?!? Görücü usulü evlilikleri koyun bir kenara, uzun bir süredir birliktelik yaşayan çiftlerin bile evlilik kararı aldıklarında aileleri biraraya getirme yöntemlerinin bu olması ürkütücü geliyor bana. Kadın-erkek eşitliği hakkında görüşlerinden sözet desen mangalda kül bırakmayacak şahsiyetler, iş “kızı ailesinden isteme” seremonisine gelince “gelenek ama” diye işin içinden sıyrılıp çıkıyorlar. Üstelik sadece erkek de değil bu tantananın müsebbibi, pek çok kadın erkekten daha fazla gönüllü bu merasime... “Bize kalsa yapmayız ama ailelere karşı ayıp olmasın diye yapıyoruz” zırhını da kuşanarak... Zaten evlenmeye karar verilmiştir, bir süredir de birliktedir çift, aileler tarafından “ayıp” kabul edilecek ne kalmıştır anlaşılır gibi değil. Kendisinden istenmeden kızının evlenmesini onaylamayacak bir baba, teoride zaten yaşanılan birlikteliği de onaylamayacak bir babadır. O halde ikiyüzlülük değil de nedir bu yapılan? Yok bu teoriye ters düşen durumların varlığından bahsediyorsak, o zaman babanın tutarlılığı da tartışma konusu haline gelmekte değil midir? Sevdiklerini, daha da vahimi kendini kandırmanın bu kadar takdir gören bir gelenek olması, üzerinde düşünülesi değil midir?

Hayatınız için en önemli kararlardan birini verdiğinizde, sade bir akşam yemeği organizasyonu ile aileleri biraraya getirip tanıştırmanın, kararınızı onlarla paylaşmanın nesi saygısızlıktır? Üstelik, durum herkesçe malum bir ortamda, mış gibi yapmaktan daha dürüstçe değil midir? Aileler için önemli olan çocuklarının mutluluğu ise, hangi aklı başında anne-baba, sırf kızları bir meta gibi kendilerinden istenmedi gerekçesiyle böyle bir mutluluğa gölge düşürmek ister? Hangi mantık, oğullarının hayatını paylaşmaya değer bulduğu bir kadını saygılı ve saygıya değer kabul etmek için anne-babasının inayetine ihtiyaç duyar? Hangi zihniyet, eş olarak benimsediğinin, anlamsız ritüellerle değersiz gösterilmesine tepkisiz kalır? Ya hangi kişilik sahibi kadın bu ritüelin bir parçası, hem de en değersiz parçası olma teklifini içine sindirir, hatta buna gönüllü bile olabilir? Anlamıyorum, anlamak da istemiyorum...

Maksadının anlamlı bir zemine oturtulması mümkün olmayan son bir şekilci yaklaşım örneği daha; büyüklerinin yanında sigara içmenin saygısızlık kabul edildiğini ve şiddetli bir cezalandırmaya konu olacağı öngörüsü ile yetiştirilmiş bir gencin, sigara tiryakisi olmayacağı garantisini kim verebilir? Hem de yasakların daha fazla ilgi doğurduğu bilimsel bir gerçekken...Sorun sigaranın sağlığa zararından, gizli içilmesi gerekliliğine kaydırılarak kim kandırılmaktadır? İlk heves ettiğinde haberdar olacak kadar sevgi-güven ve saygıya dayalı bir ebeveyn-çocuk ilişkisi oluşturmak, zararlarını uygun bir dille anlatıp vazgeçirmek için bir şans oluşturacakken; yanında içilmemesini saygı kabul etmek, görmezden geliyor olmak neyin çözümüdür? Gizli yapılacak, haberdar olunabilse yol gösterilebilecek başka hatalara zemin hazırlamak olduğu hiç akla gelmez mi?

İnançların, değerlerin ritüellere bağlanması kadar tehlikeli olan başka birşey yoktur belkide. Gerçek inanç ve değerleri kaybetmenin en kestirme yoludur, onları zaman geçtikçe anlamsızlıkları sırıtmaya başlayan şekillerle ifade etmek. İçtenliğin, samimiyetin bittiği; yapmış olmak için yapmanın başladığı noktadır... Kuklalaşmaktır bir yerde... Bir zaman sonra şekilleri ile birlikte işaret ettikleri değerleri ve daha fazlasını da yokedecek olan kendinden ateşli fitillerdir ritüeller...

Elif Karagöl 25 Eylül 2005

 
Toplam blog
: 14
: 600
Kayıt tarihi
: 16.06.06
 
 

.... ..