Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Ocak '11

 
Kategori
Anılar
 

Samimiyet(sizlik) ve "Maskeli balo"lar

Samimiyet(sizlik) ve "Maskeli balo"lar
 

Görsel:www.masaustu-resimleri.com


Yeni yıla dünyada ve yurtta, dört bir yanda kutlamalarla girildi. Açık havada, yarı açık ve kapalı mekânlarda... Konserler, şölenler, balolar eşliğinde... Muhtemelen bunların bazıları da maskeliydi. Ama ben aslında tümünün de 'maskeli' olduğunu düşünmekten kendimi alıkoyamadım. Zihin makaralarımı geçmişe doğru şöyle bir salıverdiğimde anılar canlandı yine gözlerimin önünde.

Yaklaşık olarak 29 yıl önceydi. 1982 Baharı. O zamanlar yıldızı yeni parlamaya başlayan Yeni Türkü grubu, uzun yıllar sonra yeniden kutlanan 'İnek Bayramı'mız vesilesiyle, Derya Köroğlu'su, Selim Atakan'ı, Eftal Küçük'ü, Murat Buket'iyle Mülkiye büyük amfisinde sahne almıştı.

"Yaredir sinede eski sevgili / Eski sevgili eski günler..."

Toplumcu düşünceye kendini adamış, idealist, özlemleri bireycilikten uzak bir kitle önünde yine de hatırı sayılır bir ilgi ve coşku uyandırıyordu bu sözler. Özellikle de müzik bilgileri daha derin olan arkadaşlar nezdinde (*)

Neydi o "Eski sevgili, eski günler..."? Bireysel düşünemezdik çoğu zaman... Çoğumuzun zihninde; yurdun demir ağlarla örüldüğü, haritalarda fabrikalarımızın yerlerini işaretlediğimiz, yerli mallar haftalarıyla gurur duyduğumuz, ulusal sanayii inşa etme, yerli arabanı, uçağını, "kendi gemini kendin yap"ma hayalleriyle aydınlık sabahlara uyandığımız "eski günler" olsaydı gerek burada adı geçen... "Eski sevgili" ler de 'vatan', 'halk-yurttaş'!

"Hayata baksana takmıyor kimseyi / Hiçbirşey diriltmez artık geçmişi"

Oysaki yaklaşık 30 yıl öncesinden bugünlerin sinyallerini veriyormuş meğer bu sözler. İnsanların yüzlerine maskeler takarak gezdiği, gerçek duygularını sakladığı, dürüstlüğün, içtenliğin prim yapmadığı bu günleri... Yağcılık yapıp el etek öpenlerin maalesef hep el üstünde tutulduğu bu post-modern zamanları... 'Hayat', belli grup, cemaat ve menfaat odakları dışında kalıp inandığı toplumsalcı ve çağdaş değerleri yaşatmaya çalışanları gerçekten de 'takmıyor' artık...

Ama "Yaredir yine de..."

Bugünlere göre maddi olarak daha yoksun, daha az cicili, bicili, daha az renkli olsa da, ikili ve toplumsal ilişkilerde yaşanan samimiyet; kişisel çıkar beklentilerine pek aldırmadan doğru olduğunu düşündüğünü yapabilmek, hissettiğini söyleyebilmekti karşındakine, iyi ya da kötü... İnanmaktı samimiyet en çok bu yüzden; kendine inanmaktı herşeyden önce , yaptıklarına, düşündüklerine ve hissettiklerine... Ve bu inançla insanın çevresine ve topluma inanmasıydı!

Kolay ifade edilemese de o, alınlardan ve gözlerden kolayca anlaşılan samimiyet!

"Yaktım gemilerimi / Dönüş yok artık geri / Tak etti canıma bu maskeli balo / Bu maskeli balo ve onun sahte yüzleri..."

Günümüzün bireyci, çıkarcı, kaotik, belirsizliğin ve süreksizliğin egemen olduğu bu yeni, sadakatsiz zamanlarında çok da bir anlamı kalmayan bir duygu artık samimiyet... Artık pek kullanılmamak üzere naftalinli ve sahte yüzlerde asılı kalan... Yüzeyselliğin hakim olduğu, içtenliğin, sıcaklığın devre dışı kaldığı kasırgalı duygu iklimlerindeyiz artık...

Yaşadığımız zaman dilimi, geride kalan değerleri çoğu kez es geçip olabildiğince daha iyi koşulları -ne pahasına olursa olsun- kazanmakla ilgili... Matruşka bebeklere benzer bir samimiyetsizlik içindeki insanlar, tanıdıkça, anladıkça sanki hep daha da küçülmekteler. Ama bu küçüklüğe tezat koskocaman bir hırs, sabırsızlık ve elde ettikçe daha da çoğunu isteyen bir iştahla tıpkı doğada olduğu gibi, güçlü olanın sürekli daha da kazandığı...

Şaşalı, tantanalı tüketimlerle daha da güçlendiğini düşünen,

Maskeli balolarla her daim tazelenen bir güçlülük!

" Tak ettiriyor bazılarının canına..." , gemileri yaktırıp dönüşü olmayan seyirlere yollarcasına...

Oysa ki gerçek insanlığın hikayesi bu kadar kısır ve bencilce midir? Bin yıllara sari gelenek ve görenekler, Magna Carta'dan (1215) Fransız Devrimine, oradan 'İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'ne kadar uzanan kazanılmış değerler... Güçlüye karşı zayıfı, iktidara karşı halkı hep koruyan yasalar, Anayasalar... Yoksa onlar da mı samimiyetsizdiler?

"Yaredir sinede eski sevgili / Ne yapsan kolay unutulmaz / Ağlama geçmişe yaşadık bitti..."

Aslında, maskeli baloların samimiyetsiz yüzlerinin yapay saygı ve sevgi gösterileriyle salt kişisel çıkarlara hizmet ettiği günümüzde -teknolojinin, sanal ilişkilerin de gelişmesiyle- insanın maruz kaldığı yabancılaşma da iyice dışa vurulmakta, bu da iletişim kopukluğuna yol açmakta... Ve anlamamak-anlaşılamamak ekseninde içten içe derinleşen yalnızlıklar her yanı kaplamakta!

"Anılar bizi yalnız bırakmaz / Yalnızız yine de."

Oysa, "Değer mi bunca yalnızlık, gittikçe daha yalnız olmak için?- Boştur yollar meydanlar yalnız gezildiğinde.- Oysa..." (Cesare Paveze)

O yüzden olsa gerek, hep buruk hissetsek de ağla(ya)mıyorum artık pek ben de geçmişe...

2011'e girerken de...

İ.Ersin KABAOĞLU,

2 Ocak 2011, Ankara

Blognot: (*) 1977 yılında Derya Köroğlu, Zerrin Yaşar ve Selim Atakan'ın Ankara'da kurduğu müzik grubu. Grubun isim babalığını şair ve yazar Yaşar Miraç yapmıştır. Yeni Türkü, sadece Yaşar Miraç'ın 1979'da Nisan-Haziran aylarında çıkan edebiyat dergisi değil, ayrıca halk türkülerinin yeniden yorumlanmasına dayanan Güney Amerika orijinli bir müzik akımıydı. Bu akımın dünyadaki temsilciliğini Şilili grup İnti İllimani yapmıştır. Grup aslında belli toplumsalcı duyarlılıkları olan ama reel politiği ön plana çıkarmayan bir müzik tavrı içerisindeydi. 80'li yıllar boyunca süren popülaritesi ile yıldızlaştıkça o nosyonundan da oldukça uzaklaştı.

 
Toplam blog
: 366
: 2333
Kayıt tarihi
: 05.10.07
 
 

Samsun/Ladik doğumluyum. Çocukluğum ve ilk gençlik yıllarım babamın görevi gereği ülkemizin Orta ..