- Kategori
- Efsaneler
- Okunma Sayısı
- 10618
Samsun- Bafra Kız Kayası

BAFRA KIZ KAYASI GÖRSELLERİ
KIZ KAYASI
Deniz köpük köpük
Hırçınca vurdu kıyıya dalgalar
Yıkandı baştanbaşa
Koca kayalar
Dinledi ağlayan kaya
Taşa dönmüş sevdalıyı
Yumdu gözlerini
Bir ninni bir türkü coştu
Rüzgâr uğuldadı
Deniz döver gibi
Dokundu çalkantısıyla
Hiç kıpırdamadan
Kulak kesti
Büyülendi geçmiş düştü gözlerinden
İçinde saklı duygular
Coştukça coştu
Kız kayası döktü yaşlarını
Büründü sessiz ihtişamına
Oturdu taş kayanın üstüne
Gülseren AKDAŞ
SAMSUN - BAFRA - KIZ KAYASI
‘’Samsun’un Bafra ilçesine bağlı Düzköy ile Tozköy arasında ve Kızılırmak nehrinin kıyısında bej renkte büyük bir kaya vardır. Bu kayanın oluşuyla ilgili yöre halkı, şu efsaneyi anlatmaktadır: ‘’
Güneşin sıcağı ruhunun kuytularını sararken gönlünü dağların serin rüzgârlarına bıraktı. Öğlenin sıcağın da babasına yemek götürürken görmüştü. Çağla yeşili gözlerini. Sonra sokak aralarında konuşulur oldu. Dokunaklı hikâyelere benzedi. Sokağın başında ki incir ağacı her zaman ki tarçın kokusu veriyordu etrafa kimi zamanda arkasına sığındığı siperdi. Sakladığı sırrının şef katıyla yaşamaya tutunuyordu belki de.
Annesini geçen yıl ölümü ile her şey değişmişti. Belki de okulu da o yüzden bırakmıştı. Artık ev işler ve babasının yemeği derken gün yetmiyordu. Her şeye rağmen evin küçük hanımı olmuştu. Bir de ruhunun eteklerinden doğan bir dostu olmuştu. Adını Yüsra koymuştu. ‘’sol taraf demekti, cennet demekti’’ bu dostluk her gün daha da kuvvetleniyordu artık onu görmeden duramıyordu. Babasının yemeğini götürdükten sonra, yamacı tırmanıyor ve onunla saatlerce sohbet ediyorlardı.
Fakir bir çoban, zengin bir ağanın kızına âşık olmuştu. İki âşık bu kayanın bulunduğu yere gelip gizli gizli görüşmektedirler. Biliyordu Yüsra yüreğinde ki yalnızlığında kocaman insan kalabalığında bulamadığı şeyleri buluyordu. En çok da ona bakınca insan olduğunu hatırlıyordu. Vefanın kokusunu depoluyordu. Onu ilk incir ağacını gölgesinde görmüştü. O yüzden incir ağacının armağanı gibi düşünürdü. Geri dönüşlerde de yine incir ağacının gölgesinde ayrılırlardı. Yanlarında gelip geçenleri bile gözleri görmezdi. Bu yüzdende köyde dedikodu almış yürümüştü.
En sonunda oğlan dayanamaz ve kızı istetir. Bu duruma çok sinirlenen baba, oğlanı hor görür ve kızını asla bir çobana vermeyeceğini söyler.
Artık ayrılık ateşi düşmüştü. Düşen damlalarla konuşurdu sanki. Yüsra’nın gözyaşları gamzelerindeki özlemle harmanlanır, birbirlerinin sessizliğiyle kucaklaşan iki yoldaş olurlardı.
Gözlerinde Anadolu’nun bozkırlarına savrulan başaklar gibi büyüttü, inandığı masalın zirvesinde kendini onuru için atınca, yüreğindeki insana dair inancını kaybeden kayıp çığlıktı o.
Kaybettiği yanını bozkırın sarı yalnızlığında şahlandıkça tökezlendi. Tökezlendikçe küstü kendine. Gamzesini gecenin kör karanlığına verirken korkmamıştı. Biliyordu artık ne cennetin huzuruna bakabilecek bir düştü, ne de cehennemin kavurucu makamından korkacak bir keş kesi vardı. O, inancını insanın gözlerinde yitirdiği gün gitmişti kendinden!
İnsan bazen boşluğun kafesinde kendini kurban eder yarınlarını, çaresiz, iki genç, kavuşamayacaklarını anlar ve ayrılmak zorunda kalırlar. Kız, çaresiz ve üzgün bir şekilde ırmağa bakarken, “ Allah’ım, ona kavuşamayacaksam, ya beni taş eyle burada oturt, ya da kuş eyle uçurt!” diye dua eder. Bunun üzerine kız taş kesilir.
SAMSUN – BAFRA
GÜLSEREN AKDAŞ
Önerilerine Ekle Beğendiğiniz blogları önerin, herkes okusun.

Efsaneler hep ilgimi çekmiştir ve yörenize ait bu hüzünlü efsane de bir hayli duygulandırdı beni. Ülkemizin her yerinde ne ilginç efsaneler var fakat, sanki ortak özellikleri hep hüzünlü ve acı sonlanması. Elinize sağlık, sevgilerimle.
Nermin Ayduran 02.04.2016 10:58- Cevap :
- Çok teşekkürler.Bu çalışmaları inşallah şimdi bir proje yapıyoruz bu proje bakanlıkça kabul edilirse kitap haline getirerek bütün kütüphanelerde okunması için bir çok etkinlik yapmayı planlıyoruz. Kısmet 02.04.2016 16:39