Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Nisan '12

 
Kategori
Yurtdışından Bildiriyorum
 

San Marco Meydanı'nda ilk akşamım

San Marco Meydanı'nda ilk akşamım
 

San Marco Meydanı, Venedik’e ilk defa gelenlerin hep ilk görmeyi arzu ettikleri yerdir. Ben de ilk defa Venedik’e gelmiş biri olarak önce doğrudan şehrin kalbine ulaşmayı istedim. Meydana ulaştıktan sonra da dünya ile bağlantım koptu.

Neredeyim? Cennetteyim.

Neredeyim? Olmak istediğim yerdeyim. Her tarihçinin adımını değdirdiğinde kendini kaybedeceği noktadayım.

Piazza San Marco, “San Marco Meydanı”, eşsiz bir yapı. Bu meydanda beni bir şeyler kendine yakın hissettiriyor. IV. Haçlı seferinde Latinler İstanbul’u yağmalarken eşsiz hazineleri de yağmalamışlar. Bugün dünyanın hemen hemen her noktasında Türkiye topraklarından yağmalanan çok sayıda eşsiz eser var. Bu yerlerden biri de San Marco Meydanı’dır. Eşsiz mimari ve bu mimariye ruh katan zenginlikleri, bu zenginliklerin benim toprağımdan geldiğini bilmek ve meydanı bu bilinçle hissetmek.

Nereye gidersen git, gitmeden önce iki satır da olsa gideceğin yerler hakkında mutlaka bilgi edin. Bu bilgiler seni o yere daha çok yakınlaştırır. Bu öğüdü de bir hocamdan aldım. O nedenle San Marco Meydanı’nın bende bıraktığı o ilk etkiyi çok sevdim. Ruhumu okşadı bu his. Akşamın karanlığında, kış soğuğu ensemde, gökyüzü kapalı sisten bir duvar, uzakları seçmekte zorlanıyorum; ama meydanın dört bir tarafından gelen ışık her bir ayrıntıyı gözlerimin önüne seriyor. Dükler Sarayı ve önündeki mermerden oturaklar, yan tarafında San Marco Basilikası (Kilisesi), karşısında bütün ihtişamıyla Campanello yani Venedik’in en yüksek kulesi ve yine kilisenin hemen yanında saat kulesi ve Zodyak saati, saatin tam karşısında denize doğru iki koca sütun yükseliyor. Sütunlardan birinin üzerinde bütün ihtişamıyla şehrin koruyucusu kabul edilen San Marco’nun aslanı diğer sütunda ise San Marco’dan önceki koruyucu kabul edilen Bizans Kraliçesi Theodora’nın heykeli yer alıyor. Bir zamanlar bir Venedik Doju bu iki sütun arasında idam edilmiş ve bütün infazlarda meydanda bu iki sütunun arasında yapılırmış. Bu nedenle Venedikliler bu iki sütun arasından uğursuz diye geçmezlermiş. Oysa ben tam da ortada durdum ve infaz edilenlerin son kez yaptıkları gibi saat kulesine baktım.  Onlar ölüm saatine bakıyorlarmış, bense Venedik’te başlayan doğum saatime baktım. O an itibariyle saat 20.18’de o meydanda bir daha doğmuş gibi oldum. Bir gün dedikleri gibi Venedik gerçekten suya batarsa ilk batacak olan yer işte bu meydan; çünkü Venedik’in en basık ve neredeyse su ile aynı seviyede bölgesi. Bu düşünce bir anda beni hüzne boğdu ve lütfen diren Venedik, yüzyıllardır ayaktasın, lütfen sulara teslim olma diye sesimi duyurmaya çalıştım.

Daha sonra iç tarafta meydanı tamamlayan Napolyon Kanadı’nın bulunduğu yerde devam ettim. Birbirinden etkileyici vitrinlerin olduğu dört tarafından aydınlatılmış medyada tam da en ortadaydım. Yerde meydanın esas bekçileri, yani güvercinler vardı. Derler ki San Marco Meydanı’ndan kuşları kovmak için çok mücadele vermiş Venedikliler; ama kuşlar öyle inatçı çıkmışlar ki sonunda mücadeleyi kazanan taraf olmuşlar. Yeniden başladığım noktaya dönüyorum yani denizin karşısında iki sütunun arasına. Sütunların hemen yanında şehrin en eski kütüphanesi Marciana ve tadilatta olan dış yapının üzerinde hem meydana hem de şehre meydan okurcasına konulmuş gibi kocaman bir afiş yer alıyor. La citta più suggestiva al mondo, yani “Dünyanın en şaşırtıcı şehri İstanbul”. İki cami sulietinin dikkat çektiği o kocaman afiş beni daha da gerilere götürüyor. Bir zamanlar bu iki şehrin, iki büyük devletin merkezi olduğu ve de “dostluk bağıyla bağlı” olduğu zamanlar sanki gözümün önünde geçiyor. Bu iki gizemli şehrin çok fazla anısı var ve ben bunları tozlu raflardan çıkarmak için geldim…

 
Toplam blog
: 79
: 5412
Kayıt tarihi
: 25.10.11
 
 

Dr. Serap Mumcu Geronazzo, Padova Üniversitesi Tarih bölümünde doktoramı tamamladım. Tarih, Sanat..