Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Nisan '09

 
Kategori
Sinema
 

Şan şöhret yolunda emin adımlar!

Şan şöhret yolunda emin adımlar!
 

Salon kapatmışçasına film izleme keyfi...


Ne zaman bir film anlatmaya kalksam sonunu da söyledim diye olay çıkıyor. Sonunu söylemeden film anlatmanın tadı olur mu? Film eleştirmeni miyim ben? “Katil kim” söyleyeceğim ki hevesim kursağımda kalmasın di mi?

Sarıgerme’de yaşayan kuzenim bir kaç günlüğüne İstanbul’a geldi. Çamlıca tepesiydi, Kalamış’tı, Beyoğlu’ydu derken bir de sinemaya gidelim birlikte dedik. Başrolünü Nicolas Cage’in oynadığı Kehanet (Knowing) filmini seçtik. Sinema salonuna girdiğimizde baktık ki bizden başka kimsecikler yok, beğendiğimiz koltuğa yerleştik. Filmi seyrederken patlamış mısırlarımızı haşır huşur gürültüyle yedik. Soğuk içeceklerimizi pipetten höpürdeterek içtik. Heyecanlandığımız sahnelerde ayağa fırlayıp bağırdık. Mantık hatası olarak gördüğümüz sahnelerin eleştirisini filmi izlerken sıcağı sıcağına yaptık. Salon kapatmışçasına film izlemenin keyfi başka oluyormuş. Kesinlikle tavsiye ederim.

Gelelim filmin konusuna;

50 yıllık bir zaman dilimine yayılmış olaylar şahane bir anlatımla gözler önüne serilmiş. Felaket sahneleri o kadar gerçekçi ki, film izlediğinizi unutup dehşete kapılmanız mümkün. (Nicolas Cage müthiş yakışıklı ve karizmatik, gerçi bunun konumuzla ilgisi yok ama söylemeden geçemedim.) Bazı sahneler “Filmi bir kez daha izlesem” dedirtecek kadar etkiliyor insanı.

Bu noktada bir uyarıda bulunmak istiyorum;

Şimdi filmin en can alıcı bölümünü yani sonunu anlatacağım, öğrenmek istemeyenler aşağıdaki paragrafı atlayabilirler.

Meğer aynada görünen o yüz, hastanede yıllar önce öldürülen kadına aitmiş. Kasabaya dehşet saçan da, o kadının intikam amacıyla geri gelen ruhuymuş. Filmin sonunda N.Cage kasabayı ruhtan kurtarıyor ve herkes mutlu mesut yaşamaya devam ediyor.

Filmle başladığımız yazıya, dizi ile devam edelim mi?

“Bizimkiler” diye bir dizi vardı hatırlar mısınız? Yıllar önce o dizinin çekildiği caddede oturuyordum. Bazen balkona çıkar ve çekimleri izlerdim. Geçen gün televizyon kanalları arasında turlarken Bizimkiler’in eski bölümlerinden birine rastladım. “Hey gidi günler!” nidaları ile izlemeye başladım.

Katil lakaplı oyuncu kucağında horozu ile apartman kapısından çıkıyor. Giriş katında oturan komşusu Sabri Bey ile konuşuyor ve arabasına binip her zamanki gibi çöp bidonuna çarpıp devirerek çıkıp gidiyor. Kapıcı devrilen bidonu söylenerek kaldırırken o esnada karşı kaldırımdan geçen BİRİ de olan biteni izliyordu.

Biri!

Yani ben!

Buna inanabiliyor musunuz?

Yıllar önce dizide tesadüfen rol almışım ve haberim yok.

Adana’ya gittiğimde arkadaşım Nazlı beni Tarsus yolunda bir çiftliğe götürdü. Yüksek duvarların içinde, filmlerde görülebilecek güzellikte bir çiftlikti. Bahçesindeki limon ve portakal ağaçlarının üzeri meyve doluydu. Evin duvarlarında çiftlik sahibinin adına düzenlenen at yarışlarına ait kupalar ve yarış kazanmış atların fotoğrafları asılıydı. Adana’ya has ikramlarla ağırlanırken bir yandan da çiftliğin sahibesiyle sohbet ediyorduk. Laf döndü dolaştı Milliyet Bloğa geldi. Nazlı, “Nilgün blogda yazıyor” dediğinde, ev sahibi hanım Milliyet blogda yazan bir arkadaşı olduğunu ve kendisinin de sık sık onun yazılarını okumak için bloğa girdiğini söyleyerek, soyadımı sordu. Söylediğimde “aaaa… ben sizi yorumlarınızdan tanıyorum” dedi. (Gerçi yazılarımdan hiç birini okumamış ama olsun, ne gam…önemli olan tanınmak! )

Sevgili Vakayinüvis’in radyo programına katıldığımda ünlü olma yolunda ilk adımı attığımı sanıyordum. Yanılmışım! Ben yıllar önce “Bizimkiler” dizisinde oynayarak (!) şöhret olmuşum zaten.

Ayrıca, ilk kez gittiğim bir şehirde, yeni tanıştığım biri, adımı öğrendiğinde “sizi tanıyorum” diyorsa bu iş tamamdır.

Not:

Yazımı yayına hazırlarken araya girip;

“Sizin köyde bir tane mi çay veriyorlar?” diyerek bardağının boşaldığını nazikçe (!) haber veren “Majesteleri” ve “Hazır ayaktayken bana da bir kola verir misin? ” diyerek fırsatı değerlendiren sevgili oğlum, beni kapıldığım bu şan ve şöhret havasından acımasızca çekip çıkarmanızı kınıyorum.

Kırk yılın başında “ünlü”lerin o pırıltılı dünyasına adım attığımı hissediyordum ki ayağımı kaydırdınız.

Bu pazar günkü çiğ börek partisi, tarafımdan iptal edilmiştir.

Bilginize!

Bu blog Sinema sitesinde de yayınlanmaktadır

 
Toplam blog
: 61
: 2350
Kayıt tarihi
: 24.01.08
 
 

17 yaşımdaydım yazmaya ilk başladığımda. Dünyayı tanımaya çalışırken kendimi de tanıdım zaman içinde..