Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Temmuz '10

 
Kategori
Deneme
 

Sana mektuplar -1

Sana mektuplar -1
 

mektuplar


"gene seninle doldurdum içimi
efkar dağıtmak için eski kağıtları karıştırıyorum
belki sana ait bir şeyi bulurum diye....
üzerinde pul olan aşk mektuplarımız olmadı ama
kağıtlara sığmayacak kadar büyük bir sevdamız oldu.
bitmesin istedim, mutlu olmak istedim
her şeyden vazgeçtim,
nerdesin?"

Bir şiirinde böyle diyordun. Haklıydın. Bizim hiç mektuplarımız olmadı, "Gurke"li bir kartın arkasına yazdığın birkaç satır dışında. Çünkü biz sevdamızı mektuplara dökmedik. Dudaklarımızdan döküldü her şey. Gözlerimiz, kulaklarımız şahit oldu. Üstatlarımdan Cemil Meriç de şöyle diyor:

"Biliyorum Ki Benimsin"

"Ve gece bir deniz kızı gibiydi. Şarkılarla başladı yıldız yıldız; köpük köpük. Kah bir çöl rüzgarı gibi yakıcı, kah bir çöl gecesi kadar serin. Hangi beste sözün musikisiyle, sözün füsunuyla boy ölçüşebilir. Kelime kanattır, kelime buse.
Ve gece bir deniz kızı gibi başladı. Harikulade gözleri vardı gecenin. Ve saçları bir kucak alevdiler ve dudaklarında bütün yaraları kapayan, bütün zilletlerin hatırasını silen bir iksir.

Salzburg tuzlalarına atılan kuru dallar, bir zaman sonra bir kristal hevengi olarak çıkartılırmış; artık dal kaybolurmuş,
gözleri kamaşırmış insanın. Kainatta farkına vardığımız her yeni güzellik, bizi hayrete düşüren bir keşif olup çıkar. Aa, deriz, tıpkı onun sesi, tıpkı onun bakışı, tıpkı onun kahkahası. Kristalizasyon yüzünden günün birinde kendi yarattığımız bir hayale aşık olduğumuzu, hayretler içinde görürüz. Tecrübe güvensizlik yaratır. Gittikçe kristalizasyon kabiliyetimiz azalır.
İkinci aşk, yozlaşmış bir aşktır. Aşkın hazları, ilham ettiği korkular ölçüsünde büyüktür.

Yalnız seninim. Ve yalnız beni düşündüğün müddetçe aşkımızın ömrü ebedidir. Büyüyü ancak ihanetin bozar. Manevi ihanetin. Bir an için gözbebeklerinde raks edecek herhangi bir yabancı hayal, o zaman bu rüya bir kabusa döner ve bir uçurumun kıyısında uyanırsın."

Mektupların Büyülü Bir Ayna"

Altını bilerek çizdiğim satırlarda örtüşüyoruz düşünce olarak yazarla. İkimizin de çok sevdiği, beni “Cafe”den kovdurduğunu anlattığımda kahkahalarla güldüğün Murathan Mungan da şöyle diyor:

Olmasa Mektubun

"Olmasa mektubun,
Yazdıkların olmasa
Kim inanırdı
Senle ayrıldığımıza.

Sanma unutulur,
Kalp ağrısı zamanla
Her şeyi unutarak
Yaşanır sanma.

Neydi bir arada tutan şey ikimizi
Birleştiren neydi ellerimizi
Bırak bana anlatma imkânsız sevgimizi
Sevmek birçok şeyi göze almaktır.

Baksana geçmişe,
Ne çok anıyla yüklü
Nerde o taverna,
Nerde sinema

Harcanmış zamanla
Yeniden yaşanmaz ki;
Geç kaldıktan sonra
Arama boşa!"


Ben de diyorum ki:Keşke olsaydı mektupların. Benim mektuplarım var artık. ”Sana Mektuplar” sana. Eskiden “Kalorifer Kazanında Bulunmuş Mektuplar” vardı ya. Onlardan kalanlar ve yenileri. Bir gün senden haber alacağım, ümidini hala yitirmedim. 2023’te PTT’den alacağın mektubu okuduğunda –ki büyük ihtimalle ben olmayacağım-sakın ağlama. Kokumdan bir koku, sesimden bir ses, yüzümden bir parça bulmaya çalış. Sadece gül. Doyasıya, katıla katıla. Sonra da küçük bir dua gönder. Bekliyor olacağım çünkü. Evet! Olsaydı mektupların. Benim var artık. Belki asla okumayacaksın. Belki varlığından bile haberin olmayacak. Olsun.

 
Toplam blog
: 300
: 1022
Kayıt tarihi
: 13.06.10
 
 

Tarih, edebiyat, şiir, dil ..