Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Ocak '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Sanal mıyız, gerçek miyiz?

Sanal mıyız, gerçek miyiz?
 

Bilgisayarımın monitörü, masamın sol köşesinde tam duvara bitişik şekilde duruyor. Yapılan sayfaları daha iyi göreyim, detayları daha çabuk farkedeyim diye de benim ekranım diğer arkadaşlarınkinden biraz daha büyük. Sürekli internete bağlı olduğum için gazete sayfaları da sürekli açık. İşle ilgili dosyaları kapar kapamaz hemen onlar devreye girip ekranımı kaplıyorlar.

Şimdi hareketli reklamlar da var biliyorsunuz. Mesela Akbank'ın reklamı sürekli hareket halinde ekranda. Bazan da Ford gelip geçiyor.

Hemen solumda işyerinin avlusuna açılan bir pencere var. Ana kapının önü de bir caddeye bakıyor. Zaman zaman yoldan geçen otomobiller, otobüsler, ara sıra hasta taşıyan bir cankurtaranın siren sesleri, günlük hayatla aramdaki bağları bana hatırlatan birer bahane. Kütüphaneye gelen okuyucular veya karşı binaya gelip gidenler de, benim gördüğüm insan trafiğini oluşturuyorlar.

Koltuğuma yaslanıp şöyle pencereden dışarı bakmaya başlamışım. Her gün gördüğüm değişmez manzara, sanki biraz daha büyük bir bilgisayar ekranı gibi. Ona canlılık getiren, ona farklılık veren, onu dünyanın bir parçası yapan, yalnızca hareket halindeki otomobiller ve yürüyen insanlar.

Onun dışında gözümün uzanabildiği kadarki alanda yer alan binalar, ağaçlar, elektrik direkleri, hep aynı. Hiç değişmiyorlar.

Bir an bilgisayarımın ekranında bir değişiklik oldu. Sürekli yukarıdan aşağıya doğru akan reklamlardan biri değişip, soldan sağa doğru giden bir reklam ekrana gelmeye başladı. Bu sefer sanki pencereden hayatı seyrediyor gibi hissettim kendimi.

Sanal âlemle gerçek âlem birbirine karışmıştı. Bilinçli şekilde pencereye bilgisayar ekranı, ekrana da pencere gibi bakmaya çalıştım. Tuhaftı gerçekten.

Sonra internette ilk kez yaptığım sanal sohbeti düşünmeye başladım. Çok net bir şey canlanmadı gözümde. Tahminen Yahoo'da bir tavla oyunu sırasında konuşmuştum biriyle. Kadın mıydı, erkek miydi, onu da hatırlamıyorum. Karşınızda halinizi hatırınızı soran, sizin sorularınıza cevap veren biri var aslında. Gerçek bir insan. Ama biz buna sanal âlem diyoruz.

Sanal ne demek? Bir sanal tutturmuş gidiyoruz. Kullandığımız kelimelerin ne olduğunu biliriz, anlarız, anlaşırız da, iş tarif etmeye gelince pek anlatamayız ya... Bu yüzden sanalı nasıl tarif edeceğimi düşündüm bir süre. Sanki olmayan bir şey, yok da biz var zannediyoruz veya var gibi düşünüyoruz, işte öyle bir şey.

En iyisi sözlüğe bakmak deyip Türk Dil Kurumu'nun sitesini açtım. Aynen benim tahmin ettiğim gibi anlatıyor: Gerçekte yeri olmayıp zihinde tasarlanan, mevhum, farazî, tahminî...

Peki bilgisayarda konuştuğumuz insanlar farazî, tahminî, gerçekte olmayıp bizim zihnimizde tasarladığımız insanlar mı? Hayır. Aynen sizin, benim gibi insanlar. İşte en çarpıcı örnek, biz de bilgisayara girip biriyle konuşmuyor muyuz? Yok muyuz yani biz aslında, bal gibi varız. Kanlı, canlı, ekranın başında oturmuş, çatır çatır yazarak karşımızdaki insanlara düşüncemizi anlatıyoruz. Daha nasıl olalım ki...

Rüya ile gerçeği ayırdetmek için insanlar kendilerine çimdik atarlar. Gerçekle sanalı ayırmak için ne yapmamız lazım acaba?

Hayat gözüme daha sanal görünmeye başladı o günden beri.. Çektiğimiz acılar, yaşadığımız mutluluklar, karnımızın acıkması, ya da doyması, hepsi sanal sanki. Dün davetten davete koşturmuş olmak, tıka basa yemek yemek, Ayşe hanımın nefis böreklerini mideye indirmek, bugün acıktığımızda hiç işimize yarıyor mu? Ya da doyduğumuz zaman, az önceki aç halimizin bir anlamı kalıyor mu?

Bir amacımız varsa, gerçeğiz. Amacımıza ulaşmak için çabalıyorsak, gerçeğiz. Çabamızın sonunda bir şey elde ediyorsak, gerçeğiz. Kazandığımızda şükretmesini biliyorsak, gerçeğiz. Kazandıklarımızı paylaşabiliyorsak, gerçeğiz. Bir derde ortak olabiliyorsak, gerçeğiz. Boynu bükük birini mutlu edebiliyorsak, gerçeğiz. Ağlayan birini güldürebiliyorsak, gerçeğiz. Yardıma muhtaç birinin elini tutabiliyorsak, arkadaşımızın, dostumuzun darlığına yetişebiliyorsak, gerçeğiz.

İşimizi iyi yaptığımız için seviliyorsak, büyüklerimize saygı gösterebiliyorsak, küçüklerimize şefkatli davranabiliyorsak, sadece biz olduğumuz için kendimizi başkasına sevdirebiliyorsak, gerçeğiz. İnsanlar bizi gördüklerinde, her gün karşılaştıkları bir elektrik direği gibi davranmayıp bizi selamlıyorlarsa, bize gülümsüyorlarsa, gerçeğiz.

Her gün dağarcığımıza bir şeyler yükleyebiliyorsak, bir önceki günden daha bilgili olabiliyorsak, her gün sevdiklerimize bir şeyler verebiliyorsak, topluma bir katkıda bulunabiliyorsak, insanlığa hizmet edebiliyorsak, gerçeğiz.

Saymakla bitmeyecek insanlık meziyetlerini bir bir sıralamak yerine kestirmeden şunu söyleyebiliriz herhalde. İnsan olabiliyorsak, insan gibi yaşayabiliyorsak, gerçeğiz. Eğer varlığımızla yokluğumuz arasında bir fark yoksa, bizden daha sanal ne olabilir ki…

 
Toplam blog
: 859
: 979
Kayıt tarihi
: 21.06.06
 
 

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu, ekonomik..