Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Şubat '07

 
Kategori
Mizah
 

Sanal ortamda evlendim

Sanal ortamda evlendim
 

Yine öksürerek uyandım. Ödenmemiş telefon faturaları, ev sahibi, bakkal... Hayat amma zordu be... İçimden...

"Offfff. Yine sabah oldu. İşin yoksa yaşa şimdi" dedim.

Birde işsiziz diyoruz. Hayat başlı başına bir iş işte.

"Ne iş yapıyorsunuz? "

"Yaşıyorum."

"İş yeriniz nerede? "

"Güneş sistemi'nde. Dünyada çalışıyorum. Bizim işyeri çok kalabalık. Altı yedi milyar. Neyseki patron sık sık çıkış veriyor. Hepsine Allah rahmet eylesin."

Yüzümü yıkarken telefon çaldı. Kaç gündür aynaya bile bakamıyordum. Çünkü kendime yalnızlıktan kurtulacağım ve bir sevgili bulacağıma söz vermiştim. Şimdi kendimin yüzüne hangi yüzle bakabilirdim ki.

Açtım telefonu. Arayan Nick İrfan'dı. Nick İrfan bilgisayar kurdu bir arkadaşımız. Ara sıra gelir benim bilgisayarın bakımını yapar giderdi. Bilgisayarla kafasını bozması dışında iyi çocuktu. Bilgisayarı iyi biliyordu. ABD'de doğmuş olsa muhtemelen Bill Gates şu an işsizlik sigortasından yararlanan sıradan bir vatandaş olacaktı.

"Abi manyak bir seti buldum." dedi İrfan.

"Ne sitesi oğlum. Sabah sabah daha afyonum patlamadı benim."

"Abi bırak afyonu. Dal siteye. Kız kaynıyor."

"Kaynıyor. Kız heryerde kaynıyor da biz o kaynama noktasının uzağına düşüyoruz hep."

"Dün bir kızla tanıştım abi sitede. Akşam çıktık. Nefis bir hatun. Ben deyim Nicole Kidman sen de Sharon Stone."

"Yapma yaa."

"Geceyi kızla geçirdik. Hepsi free kızlar."

Afyonum patlayıvermişti.

"Ya söylesene nerede kaynıyor bu site."

İrfan adresi verdi kapattı.

Bir çay doldurup geçtim bilgisayarın başına. Sitenin adı, "Bir tık kızla çık".

"Tık"ladım.

Bir sürü kız. Hepsi rumuzlu.

Fotoğraflı...

"Yağmur" rumuzu dikkatimi çekti ki kızın fotoğrafını Angelina Jolie tesadüfen bir görse, "Ben çirkinim" diye intihar eder.

Doksan atmış doksan ama bildiğiniz gibi değil yıldızlısı...

Hemen mesaj yazdım kıza.

Cevap geldi.

MSN'mi verdim.

O gün başladık MSN'de yazışmaya.

Kız süper bir şey. rock müzik dinliyor, edebiyatı seviyor, en önemlisi cinsel özgürlüğe inanıyor ki ben de inanıyorum...

Yalnız yaşıyor. Ailesi Londra'da imiş falan filan.

"Buluşalım mı? " dedim.

"Erken" dedi.

Birbirimize fotoğraflarımızı attık.

Sanal olarak sarıldık, öpüştük.

Yakınlaşma oldu yani. Arada Bil Gates olmasa orada yatacağız kızla.

Yağmur'la bir hafta kadar MSN'de gece gündüz yazıştık. Hatta ben bir ara Yağmur'a yazdıklarımla senaryoya yazdıklarımı karıştırmışım yönetmen Settar gece evi basıp senaryoyu yeniden yazdırdı bana.

Biz Yağmur'la MSN'de işi iyice ilerlettik. Bu arada ben kıza cazip görünmek adına kendimi doktor olarak tanıttım. Hani kafadan kaçırmayalım mevzuyu hesabı.

Kız sadece buluşmaya yanaşmıyor. Ama o da olacak. Derken Yağmur ısrarlarıma dayanamayarak ev telefonunu verdi bana. Aradım. Allah'ım o nasıl bir ses? İyice büyülendim. Ev adresimi istedi. Verdim. Bana iç çamaşırını gönderecekti. Konuşma esnasında havaya girip soyunmuş ve iç çamaşırıyla kalmıştım ben de. Büyülenmiştim. Önümde Yağmur'un resmi kulağımda sesi. Bir yandan da bira içiyorum kafam kıyak. Bekarlık da tavan yapmış. Yetti be.

"Yağmur benimle evlenir misin? " dedim.

"Evet" dedi çığlık attı.

"Ben" dedi. "Ben yarın sana geleceğim bekle."

"Hakikaten evleneyim kurtulayım" dedim. Kızın ailesi zengin. İngiltere'de. Giderim İngiltere'ye. Bakarım keyfime.

Ertesi sabahı nasıl getirdim bilemezsiniz.

Gece uyku tutmadı. Sabah erkenden kalktım. Traş oldum. Evi ve kendimi temizledim.

Nihayet öğleye doğru kapı çaldı. Dans ederek yürüdüm kapıya. Heyecanla açtım.

Karşımda çam yarması bir adam vardı. Daha doğrusu direk çamdı. Henüz yarmamışlardı.

"Kemal sen misin birader? " dedi.

"Hangi Kemal? " dedim.

"Doktor Kemal" dedi.

Rahatladım. Yanlış gelmişti herif. Doğrusu böyle bir adamla hayatımın hiç bir anında bir münasebetim olsun istemezdim. Daha önceki münasebetlerimden tecrübeliydim. Tamam hayvanlara saygılıydık ama herkes kendi cinsleriyle haşır neşir olmalıydı.

"Ben doktor Kemal değilim" dedim. "Yanlış gelmişsiniz."

"Nasıl olur birader" dedi. "Adres burası. Senin telefon numaran bu değil mi? " deyip kağıdı uzattı.

Baktım. Benim numaramdı.

"Evet. Telefon numarası benim" deyince daldı içeri.

"Niye yalan söylüyorsun birader. Sen işte bu numaradan benim kardeşimle görüştün. Onu ayartmışsın. Aranızda bi haltlar olmuş. Bizimkini sana çamaşır falan koyarken koliye yakaladım" dedi ve iki yakamdan tuttu.

"Allahım bu yakada bu eller mi olacaktı? " dedim.

Korktum. Tamam daha önce de ayılarla karşılaşmıştım ama ilk kez bu kadar yakından görüyordum. Herifin gözleri gözlerimde.

"Sen doktorsun ameliyat yaparsın ya. Ben de adamın dalağını alırım" dedi. "Hem de ameliyatsız"

"Ya dinleyin" dedim.

Yakamı bıraktığında yakamın bir kısmı adamın elinde kalmıştı.

"Sen dinle" dedi.

"Evlenme teklif etmişsin kardeşime, evleneceksin. Yoksa yakarım seni"

Bir an Yağmur'u düşündüm.

Evlendikten sonra kayınçomuzu ziyaret için hayvanat bahçesine gitmek zorunda kalacaktık. Bunun dışında sorun yoktu. Yağmur dünyalar güzeliydi.

"Elbette evleneceğim" dedim.

Bizimki dışarı çıktı iki dakika sonra yüzyirmi kiloluk falan bir kızı kolundan sürüyerek getirdi.

"O zaman nikah memuru gelecek buraya. Bu iş temizlenecek" dedi.

Aman Allah'ım...

"Yağmur bu mu? " dedim.

"Beğenmedin mi? " dedi ayı.

"Ulan bu Yağmur değil... Bu olsa olsa dolu olur" dedim ki gökten yağmur yağarken başıma yine dolunun düştüğünü farkettim. Demek ki Yağmur bizi başkasının fotoğrafıyla kandırmıştı.

Ayı bu kez hamleyle yakamın kalan kısmını tuttu.

"Tanımıyor numarası yapma. Telefon konuşmanızı paralelden dinledim. Çok samimiydiniz. Namus meselesi bu iş. Alacaksın kızı" dedi.

"İyi ama" dedim.

"Ben işsizim. Ben işe yaramazın tekiyim. İçkim var. Kumarım var. Geride bıraktığım artık dernekleşmiş bir sürü ev sahibim var. Hem uğursuzumdur ben. Her halt var bende. Geçen yıl Güney Afrika'ya gitmiştim ben de bir de ebola virüsü var" dedim.

Ayı sinirlendi, "Seni o virüs öldürmez ama ben öldürürüm" dedi.

"Kızkardeşini neyle geçindireceğim. Bana acımıyorsan kızkardeşine acı" dedim.

"Susun" dedi.

Cep telefonundan birini aradı.

"Hemen gel hoca efendi" dedi.

Bir on dakika kadar sonra bir imam bir kaç kişiyle geldi.

Herif ayı falandı ama iyi organize oluyordu.

İmam efendi şahitlerin huzurunda oracıkta Yağmur ile benim nikahımı kıyıverdi ki ev ipolis bastı. Meğerse bizim belalı ağabey cezaevi firarisiymiş. Polis aldı götürdü bunu. O kargaşada bende kaçtım. Gece eve geldiğimde kimseler yoktu. Bu şartlarda nikah kabul olmamıştır diye rahatlatmaya çalıştım kendimi.

O sırada Nick İrfan aradı.

"Abi nasıl götürüyor musun kızları? " dedi.

Çok uzun bir süredir küfür etmiyordum. Birikmiş içimde. İçimde biriken küfürleri İrfan'a cömertçe boşalttım.

 
Toplam blog
: 179
: 2576
Kayıt tarihi
: 21.01.07
 
 

Barışa ve kardeşliğe inanıyorum. Türkiye'nin yaşadığı tüm sorunların kardeşlikle çözümlenebileceğ..