Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Mayıs '08

 
Kategori
Haber
 

Sanal seks/ Çağın hastalığı mı?/ Çağın sapıklığı mı?

Sanal seks/ Çağın hastalığı mı?/ Çağın sapıklığı mı?
 

Teknolojik gelişmeye koşut olarak gelişen iletişim teknolojileri insanlara farklı alternatifler sunmaktadır. Söz konusu alternatiflerin bir kısmı oldukça yararlı olmasına karşın, diğer bir kısmı insanların sosyal olduğu kadar psikolojik açıdan da sorunlar yaşamalarına neden olabilmektedir.

Uzmanlar, sanal olarak yaşadıklarını gerçek hayata aktarmaya çalışan, ancak o hazzı alamayan kişilerin yaşadıklarıyla, bir hastalıktan muzdarip olan herhangi bir hastanın yaşadıklarının pek farklı olmadığını, hatta tedavisinin daha da güç olduğunu söylemektedirler. Özellikle cinsel tabuların fazla olduğu ülkelerde, sanal seksin önümüzdeki dönemlerde daha da çok gündeme geleceği söylenebilir.

Çünkü, genel olarak insanlarda bulunan ve insanı baskı altında tutan dürtüler, genel ahlak kuralları ve bir takım tabular nedeniyle tatmin edilememektedir. Oysa sanal ortam, insanlara sanal bir kimlik sağlayarak, gerçek hayatın gerektirdiği sorumluluk ve yükümlülüklerden onları uzaklaştırmakta, arzularını tatmin etme yolunda yeni ufuklar açmaktadır.

Bu konudaki sıkıntıların artmaya başlamasına rağmen, henüz ciddi bir çalışmanın olmaması ise düşündürücüdür.

Milliyet gazetesinin Internet nüshasında 23 Mayıs 2008’de yer alan habere göre özetle; Eğitim ve Sağlık Muhabirleri Derneği (ESAM) ile Cinsel Eğitim, Tedavi ve Araştırma Derneği (CETAD) tarafından İstanbul’da "Cinsel Sağlıkta Güncel Gelişmeler" konulu bir yuvarlak masa toplantısı düzenlendiği belirtilerek, katılımcılardan CETAD Yönetim Kurulu üyesi Doç. Dr. Cem İncesu’nun, dünyada hekimlere başvurmada büyük bir patlama yaşanan sanal seks bağımlılığının tedavisi oldukça güç olan alkol bağımlılığına benzettiği ifade edilmektedir.

Aynı haberde, İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Şahika Yüksel’in, yaşanabilir özgürlükler içindeki sanal seksin bağımlılık halini alması durumunda farklı sorunlar yaşanabileceğini vurguladığı kaydedilmektedir.

ABD’de gençler ile yapılan bir araştırmanın sonuçları, araştırmaya katkıda bulunan gençlerin büyük çoğunluğunun internet vasıtasıyla arkadaşlık kurduğu kendisinden daha büyük kişilerle ilişkiye girdiğini göstermektedir.

Hemen herkesin evdeki çalışma masasının üzerinde, ailenin tüm bireylerinin cinsel sağlığını tehdit eden bir aletin kıkırdamakta olduğu bu haberle de sabittir.

Topluma internetin uygun bir cinsellik yolu olmadığı nasıl anlatılabilir? Aslında, sanki ilk olarak bu sorunun cevabı aranmalı gibi. Ailesi dahil yakın çevresiyle ilgi ve ilişkisi oldukça sınırlı bir gencin kendini en iyi tanımlayacağı alanın ne olabileceğini aklınızdan geçiriverin.

Tam karşısında ilk aşamada sonuna kadar hükmettiği bir kutu var. Ne söylerse onu yapıyor. En önemlisi de dinliyor. Öğüt vermiyor. Sesini yükseltmiyor. Kaldı ki, böyle bir durumda düğmesini kapatmak gibi bir seçenek de var. Ama başta söylediğimiz gibi bu ilk aşamada başvurabileceği bir durum; bağımlılıktan hemen önceki hal.

Bağımlılığın yaratılmasıyla birlikte roller değişiyor. Kendini açtıran, çeşitli emirler yağdıran, yaşanabilir bir özgürlüğü, dayanılması imkansız bir esarete dönüştürmesine rağmen düğmesi bir türlü kapatılamayan bir kutu.

Sanırım Türkiye özelinde bize anlatılanlar ve duyduklarımız buzulun yüzeyindeki durum. Altında ne yaşandığını ise sadece tahmin edebiliyoruz. Henüz bu tür bağımlılıktan hastaneye yatanı da işitmedik. Ancak yakın bir gelecekte toplumsal boyutta geri dönülmez travmalar yaşamayacağımızı da kimse garanti edemez.

Saklı kimliklerin dans ettiği bir net üzerinde, salt bir anlık rahatlama uğruna sanal seks yapılan kişinin oğlu/kızı olma ihtimali yaşanılabilecek sapaklığın boyutu hakkında bize bir bilgi verebilir.

Çocuklarımız ve kendimiz için devlete olduğu kadar topluma ve ailelere büyük görevler düşüyor. Youtube’nin ya da benzeri sitelerin, bu nedenle değil ama yine de yasaklanmasının çözüm olmayacağını halen göremeyen bir anlayışın bu konuda yöntem geliştirmesi beklenemez.

O zaman ne yapılmalı?

Bacakların arasına gizlenen şeref, onur, namus, haya gibi kavramlar beyinlere mi taşınmalı?

Kim bilir.

 
Toplam blog
: 340
: 1591
Kayıt tarihi
: 10.03.08
 
 

Basınla ilgili bir kuruluşda çalışmaktayım. Uzun yıllar basınla ilgili konularda danışmanlık yapt..