Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Eylül '09

 
Kategori
Dostluk
 

Sanal sohbetler

Sanal sohbetler
 

Konuşurken karşınızdakinin gözlerinin içine bakar mısınız? Yoksa gözlerinizi kaçırır mısınız? Ben, karşımdaki insanın gözlerini görmeden konuşamam. Konuşsam da huzursuz, rahatsız hissederim kendimi. Bir şey anlattığım anda gözlerime hiç bakmamışsa, dinlendiğimden kuşku duyarım. Belki de bu yüzden, karşımdaki insanla sohbet ederken, güneş gözlüğü takmasına katlanamam. Hele ki koyu renk camlıysa.

Bir de; bırakın gözlerinize bakmasını, karşınızdaki insanın gözlerini aslında hiç görmemişseniz; mimiklerini, jestlerini hiç bilmiyorsanız, sohbetin zorluğunu düşünün. İnternet sohbetlerinden söz ediyorum elbette.

Belki sizin yazdığınız cümleyi okuyup kahkaha attı, belki de gözleri doldu okurken, bilemezsiniz ki. Ya da sigarasından bir nefes çekti, kahvesini yudumladı o anda. Yan gözle televizyona da bakıyor olabilir, bilemezsiniz.

Ahmet Altan'ın çok sevdiğim bir yazısı vardır. O yazıda bir mektuptan söz eder. Şimdiye uygularsak e-mail, ya da internet sohbeti olarak varsayabiliriz.

Sen, belki de bu mektubu aslında sana yazdığımı hiç bilmeden okuyacaksın.
Ben, senin bunu okurken parmağınla yanağına dokunduğunu, gözlerini hafifçe kıstığını, saçlarını kulağının ardına attığını görmeyeceğim.


Tıpkı söylediğim gibi, değil mi? Gözlerini kısarak okurken gözlerinden yaşlar da süzülmüş olabilir, bilemezsiniz.

Elimin uzanamadığı yerlere kelimelerimle sokulmaya çalışmamın, kırılgan harflerden kurulmuş görünmez bir köprüden sana doğru yürürken düşmekten böylesine korkmamın, sana tek bir bakışla anlatabileceğime inandığım ve birçoğunun belki bir ismi bile olmayan birçok duygunun her birine isimler bulmaya uğraşmamın beni nasıl yaralayıp yorduğunu bilmeyeceksin.

Kırılgan harflerden kurulan o görünmez köprüdür sizi karşınızdaki insana ulaştıran. Yazarın dediği gibi, aslında tek bakışla anlatılabilecek bir duyguyu yazıya aktaramamak insanı nasıl da yorar. Belki yüzyüze olsaydınız, gülümseyecektiniz ılık ılık. Ama gülümsemeniz görünmüyor ekrandan.

Ve sen de yoksun.
Belki de hiç olmayacaksın.
Sözcüklerden oluşturmaya uğraştığım bir köprüden sana ulaşmaya çalışacağım.


Gözlerini belki de hiç görme şansınız olmayacak sohbet arkadaşınızın. Ona ulaşabileceğiniz tek köprü sözcüklerden oluşturduğunuz köprü olacak.

Değerli yazar Cahit Uçuk'un da çok güzel bir yazısı vardır bu anlattıllarımı destekleyen.

Kızımı uyutmalıyım. O akrep burcundan. Benden doğduğu halde çok başka. Olaylara benden daha olumlu bakmakta, hiç de yıkılmış değil. Yatmaya gitmeden önce beni öptü ve eliyle interneti işaretledi. O dünyaya açılan pencereyi sen de aç anne, ben açtım öyle arkadaşlar buldum ki...

Arkasından baktım ve onun dediğini yaptım. Sayfalar, sayfalar, sayfalar, hepsi gerçekten dünyanın her bir yanına açılan pencereler. Ve birdenbire bir pencere açıldı önümde. Orada gördüklerim beni yaşadığım dakikalardan çekip aldı, hem de kolaylıkla.

Dünyanın çevresinde dolanmak da ne kadar kolay, 2001. yılın akılalmaz sihirli penceresinde biriyle karşılaştım. Konuşmaya başladık. Nasıl bir konuşma? Dilsiz, sessiz, dudaksız ama yürekten yüreğe. Büyülü, sihirli bir konuşma. Sanki, sanki içimin derinliklerindeki karanlıklarda bir şimşek çaktı. Ama tıpkı konuşmalarımız gibi sessiz sedasız değildi. İki fırtına bulutu birbirleriyle yüreklerimizin karanlık enginlerinde çarpışmıştı. Bu nasıl sihirli, büyülü bir karşılaşmaydı.

O benden resim istemişti, ben de ondan. Resmi gönderdim. İşte o anda, onun yüzünde bir şimşek, o zamana kadar hiçbir yüzde bu gülüşü görmemiştim. Bir şimşek çaktı sanki o gülüşte. Gözlerinin içinde, güneş güneş sıcacık, insanı sarıveren, bütünüyle sözlerle söylenemeyecekleri, en kısa en büyük bir sadeliğin sonsuzluğunda ileten bir gülüştü bu.


Gözleri görmeden konuşmak çok zor. Yüzdeki ifadeyi görmeden konuşmak daha da zor. Karşınızdaki insana, belki de 10 ayrı ses tonuyla ' Beni bir kere dinler misin? ' diyebilirsiniz. Kiminin içinde öfke vardır, kiminde merhamet, kiminde ise kahkaha. Bilemezsiniz, çünkü görmüyorsunuz. Bu durumda da yapabileceğiniz tek şey var; karşınızdaki insana güvenmek. Güvenmiyorsanız zaten sizin sohbet arkadaşınız olamaz karşınızdaki insan. Güvensizliğin üstüne hiç bir şey kurulmaz. Kaldı ki dostluk kurulsun, hem de sanal olanından. Oysa, yaşayıp bilenler için gerçek yaşamdaki dostlardan çok daha özlenesidir sanal dostlar.
 
Toplam blog
: 261
: 2212
Kayıt tarihi
: 23.07.07
 
 

1954 Antalya doğumlu ve Antalyalı'yım. Ülkemin ve özellikle bu şehrin sevdalısıyım. Sanatın pek çok ..