- Kategori
- Müzik
Sanat, idealler, tercihler ve Işıl Yücesoy..
Işıl Yücesoy 70 li yılların en güçlü seslerinden biriydi. Sesi kadar Avrupai ve güçlü fiziği ile de dikkat çekerdi. Bizim nesil onu ‘’Ya seninle ya sensiz’’ adlı 45 liği ile hatırlar.
Işıl Yücesoy 1980 lerde müziği bırakıp oyunculuğa başladı. En iyi kadın oyuncu ödülü de olan sanatçı ‘’Çemberimde gül oya’’ adlı dizideki başarılı oyunu ile kendini hatırlattıktan sonra, Kara Para Aşk dizisne oynamış, ‘’Unutursam fısılda’’ adlı sinema filmindeki başarısı ile bir kez daha gönülleri fethetmiştir.
Ben Işıl Yücesoy’u sadece sanatçı olarak tanıyorum ama babası rahmetli Selahattin Yücesoy’ Kadıköy Kemal Atatürk Orta okulunda müzik öğretmenimizdi. Uzun boylu, kır saçlı, paltosu daima omuzunda, yakışıklı, karizmatik ve yerinde esprileri ile bizleri neşelendiren fakat genelde sert mizaçlıymış gibi görünmesini seven mesafeli bi r öğretmendi.
Şimdi okullarda müzik, resim iş bilgisi, beden eğitimi gibi dersler var mıdır bilmiyorum.
Müzik, ancak yetenekle ve istekle yapılabilecek bir çalışmaydı. O yüzden zorlu derslerin arasında, yeteneğimiz olmasa da o derse ruhumuz dinlenir, bir nefes alırdık çünkü öğretmenimiz Selahattin Yücesoy bizi o derste sık sık okulun sinema-konser salonuna götürür ve muhtemelen kendi zorlamasıyla aldırdığı piyanoda mini konserler verir, bu da bizim çok hoşumuza giderdi. Tabi o şarkılara bizim eşlik etmemizi ister, aradaki çatlak seslere takılır esprileri orada yapardı.
Bir de müzik defteri alırdık sene başında.. O şarttı.. Müzik kitabından mutlaka birkaç şarkının notalarını yazardık oraya. Selahattin beyin bize verdiği karne notu buradan çıkardı.
Bir gün müzik ödevi vermişti yine . Bir şarkının notasını yazmıştık ama ben ilk sayfaya ‘’baki kalan bu kubbede hoş bir seda imiş’’ yazınca, bu farklılığı 10 numarayla ödüllendirmişti..
Bizim orta okulda okuduğumuz 60 yılların başları Türkiye’de olduğu kadar dünyada da müziğin en büyük ustalarının, dünyanın unutulmaz şarkılarını söylediği yıllardı.. Tom Jones’lar, Adamo’lar, Marc Aryan’lar , Dalida’lar, Silvia Vartan’lar, John Holiday’lar, Frank Sinatra’lar, dünyayı kasıp kavuran Beatlesler, Rolling Stones’ler.. daha neler neler..
O yıllarda yaşayıp da müziğe ilgi duymayan olabilir miydi.. Cumartesi gecesi tüm Türkiye tek iletişim aracı radyodan haftanın listesini dinlemeyi beklerdi. Konserlerde yer yerinden oynardı.
Tabi burada da Erkut Taçkın’lar, Cem Karacalar, Barış’lar, Edip Akbayram’lar, Erol Büyükburç’lar, Durul Gence’ler, Vasfi Uçaroğlu-Berkant’lar da ayrı bir fırtına estirirdi.
O yüzden bugün 40-45 yıl sonra bu ortamdan etkilenip, orkestra kuran, bu orkestralarda enstrüman çalan saiyah beyaz fotoğrafları sık sık karşımıza çıkar.
Gelelim tekrar konun başına.. Işıl Yücesoy’a..
Işıl Yücesoy’un bir konservatuar mezunu olmasında aileden, babasının yönlendirmesi olduğu anlaşılıyor ama değerli sanatçı eğitimini aldığı müziği bırakarak oyuncu olmuş.
2-3 hafta önce bir gazetede Işıl Yücesoy’un bir röportajını okudum. ‘’Babam çok değerli bir müzik adamıydı. Biz onun Roma’da büyük bir müzik adamı olmasını isterken o tuttu Kırklareli’nde müzik öğretmenliği yaptı’’ diyordu. (Herhalde sonra da İstanbul’a bize geldi)
Işıl Yücesoy’un içinde nasıl bir gizli oyunculuk sevdası varsa, belli ki babasının da gönlünde öğretmenlik varmış ve bunu müzik öğretmenliği ile sürdürmek istemiş. İyi ki, de öyle yapmış.
Bu öğretmenlik o zamanlar işte böyle bir ideali olan bir meslekti. Roma’yı yaktırır, Kırklareli’nde öğretmenlik yaptırırdı icabında.. Kırklareli’nde öğretmenliği Roma’da bir orkestra maestroluğuna tercih etmişti. babası . Işıl Yücesoy’un 70 yaşında hala anlam veremediği bu olay ilginçtir. Diğer yönden o devirdeki öğretmenlik mesleğinin saygınlığına örnektir.
‘’Baki kalan bu kubbede hoş bir seda’’
Nota ile şarkıların yazıldığı, fazla kullanılmayan bir müzik defteri bir de onun idealist, sert görünmeyi seven, palto omzunda gezen, esprili öğretmeni. Selahattin Yücesoy ve onun bize piyanoda çaldığı melodiler , hafızalarımızda hoş bir seda olarak kalmış ki bugün bu yazıyı yazabilmişiz.
Ruhu şad olsun.