Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Aralık '13

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

Sanat Dediğin Elin Kiri Midir?

Sanat Dediğin Elin Kiri Midir?
 

Bir moda dergisinin editörü, bir ressamla röportaj yapmak istiyor ve diyor ki; “Sen o güne kadar bir kaç yeni resim hazırlayıver.”

Fıkra gibi duyuluyor değil mi? Yok, değil . . .

Öte yandan söz konusu talep, içinde yaşadığımız hızlı ve çılgın tüketim dünyasının ‘malum’ şartlarına nasıl da birebir uyuyor. Aslında fazla şaşırmamak gerek. 

Aşk, sevda bile arz-talep sarmalına girmişken, sanat da girivermiş çok mu?

Vallahi çok, bu kadarı da çok.

Gelgelelim ressam talebi red edince, editör geri adım atmıyor. Röportaj gerçekleşmiyor.

Derken, bu sefer editörün bir çalışma arkadaşından ressamın e-posta kutusuna zarafetten epey uzak bir mesaj düşüyor. Belli ki, ressamın "siparişe" karşı çıkışı ofis ahalisi olarak kafalarına yatmamış, hızlarını alamamışlar.

Sanatla uğraşan insanların çoğu bir takım sözde kültür - sanat editörlerine bile kendilerini anlatamazken, eş dost, çevre tarafından elbette hiç anlaşılamıyorlar. Cam tasarımcısı bir arkadaşım geçenlerde şöyle diyordu:

“Ben bu işi çok seviyorum. Belki bu coğrafyada anlatması zor, ama değişecek biliyorum . . .”

Kimi zaman bu “sanat manat” işlerine gözlerimiz öyle kapalı ki, ne uğraşana, ne işin kendisine ilgimiz ve saygımız var. Basit, hor ve yok saymaya ne de çok hazırız:

"Ne olacak canım, alt tarafı 3-4 tane resim yapacak? Ressam değil mi zaten, çabuk çabuk yapıverir. Koskoca dergide röportajı çıkacak, bir de mızmızlanıyor!"

Zihniyette gerçekten bu noktada isek, yazıklar olsun bize.

Sanat, elin kiri değildir.

İnternetten çanta sipariş eder gibi, sanatçıya sanatını sipariş eden anlayış, başkalarının işine kolaylıkla burun sokacak derecede de kendinden emin. 

Fakat ne ilginçtir ki, iş bilmezlerin ucuz yargılarına maruz kalması gerekmeksizin, gerçek bir sanatçı kendinin ne denli yeterli olduğunu ve olamadığını bilir. Çünkü zaten aklı fikri çıtayı hep bir tık daha yükseltmektedir.  

Çabasız ‘fırlama’lardır, kendilerini bir çırpıda ‘oldum’, ‘bitirdim’ sanan ve bir iş için özveri ve çabayla uğraşanları sorgulayıp, yargılayan.

Gerçek işbilirler ve yaratıcı insanlar, iyiye ve güzele erişmenin bitmeyen bir yolculuk olduğunu bildiklerinden mütevazidirler.

Fırlamalar ise, hiç bir şey bilmediklerinden cüretkar.

Gecelerini gündüzlerini bir tabloyu, bir müzik parçasını, bir tiyatro oyununu, bir heykeli bitirmeye ve yaptığı işte gerçekten iyi olmaya adamış kişilerin alçakgönüllü olmamak gibi bir şansları var mıdır ki? Sık sık kendilerine meydan okurlarken? Her fırsatta kendileri ile, yapabildikleri ve yapamadıkları ile, hataları ve tekrarları ile yüzleşmek zorunda kalırlarken?

İyilik ve güzellik namına hiç bir şey şişkin bir egoyla bulunamaz . . . Aranır da bulunamaz. 

Sanatın yollarında kendini beğenmişlik vardır elbet; fakat bu, dev aynasının önündeki şişinmeden pek başkadır. Eh malum, biri yaratma gücünden gelir, diğeri laf salatasından . . . 

 

*

Resim: Picasso, Jacqueline with Flowers, 1954

@Vhilosopher

vuslaterkmen.com

 
Toplam blog
: 71
: 390
Kayıt tarihi
: 31.10.13
 
 

- ..