Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Mart '07

 
Kategori
Eğitim
 

Sanat eğitimcileri yetiştirme

Sanat; insanın duygu, düşünce ve heyecanlarına, ruhsal deneyimlerine biçim vererek başkalarına anlatabilmek çabasıdır (1).

Sanat, kullanılan araçların özellikleri bakımından;

Plastik Sanatlar (Maddeye biçim vermek),

Fonetik Sanatlar (Ses ve sözlere biçim vermek),

Ritmik Sanatlar (Hareketlere biçim vermek), olmak üzere bölümlere ayrılabilir (2).

Sanat Eğitimi; bireylerin duygu, düşünce ve izlenimlerini anlatabilmek için, yeteneklerini ve yaratıcılık gücünü estetik bir düzeye ulaştırmak amacı ile yapılan tüm eğitim çabasına denir (3).

Sanatın programlarda belirlenen en önemli amacı; öğrencilerin, sanat eğitimi bilgilerini, öteki derslerde de bir ifade vasıtası olarak kullanma alışkanlığı kazanmalarını sağlamak, olarak belirlenmiştir (4).

Sanatın, eğitimde etkin bir süreç, amaca varmak için en güvenilir araç, çağdaş eğitim düzeyine ulaşmada en iyi bir yöntem (5) oluşu ise, “Çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmak” diye nitelendirilen ereğimizi belirler.

Bu denli önemli olan sanatın eğitimcileri ise, ne yazık ki görevlerinin bilinciyle yetiştirilmiyorlar. Yetiştirilememelerindeki en büyük hata, öğrenci alımında belirlenen koşullardan, yani kaynaktan -öğrenci akışından- gelmektedir. Bu durum, Eğitim Bilimleri Bölümü ile Sanat Eğitimi Bölümleri karşılaştırıldığında ortaya çıkmaktadır. Örneğin;

- Beden Eğitimi Bölümünde sessizliği sağlayamayınca, “Ben sizi susturmasını bilirim, işte Sıkıyönetime gidiyorum” dediğimde, birden gürültü kesildi. Aynı Bölümün, büyük eğitimci V. Baha Pars’ı sınıfta ağlattığını, o zamanlar öğrenci olan, şimdiki Beden Eğitimi Bölümü öğretmenlerinden biri söylemişti. Üzüntü duyduğunu belirterek. Yani, dün-bugün değişen bir şey yok.

- Ders saatim yeterli olduğu halde, bedensel sağlığı yerinde olmayan bir bayan arkadaşımın, daha fazla rahatsız olmaması için Beden Eğitimi bölümünden ders aldım. Gerçekten Beden Eğitimi Bölümünde ders yapmak, oldukça güç. Adamlar kaslarından başka bir şey düşünmüyorlar. Sanki adamlarda sadece kas var!

- Bu anılarımı Beden Eğitimi Bölümünde anlatamam. Gülerler, adamı alaya alırlar. Onlar dünyaya, toz pembe gözlük altından bakarlar.

- Büyük sanatçılar (ressam, heykeltıraş gibi), bir şey yaratmak üzereyken, oldukça tedirgin ve huzursuzdurlar. Akılları-fikirleri, her şeyleri yaptıkları işlerdedir. Dolaysıyla kendilerinden habersizdirler. Bu dönemde üst başları oldukça dağınıktır. Saçları, sakalları, elbiselerinin kiri ile nerdeyse tanınmayacak durumdadırlar. Yapıtlarını ortaya koyabildikten sonra, kendilerini toparlayıp düzene girerler.

Bizim öğrenciler de, daha “sanat”ı öğrenmeden, “sanatçı hastalığı”na tutuluyorlar. Üst baş dağınık, hayatta su görmemiş bir kot, bir karış sakal, kimseyle konuşmama. Bir şey dediğimiz zaman da kırılıyorlar.

- Size bu dönem gelmeyeceğimi söyleyerek ayrılmıştım. Fakat arkadaşlar, “Biz deneyimli öğrencilerle ders yapacak gücü kendimizde bulamıyoruz” diye güzel sözler söyleyerek, beni yine size yolladılar.

- Şu Eğitim Bilimleri öğrencileri her şeyden anlıyorlar. Müzikten de…

- Müzik Bölümünde, Eğitim Bilimleri Bölümündeki gibi rahat ders yapamazsınız. Siz ders anlatırısınız, O arkada sakız çiğner. Gençtir, dersiniz, bozamazsınız. Alımlı fıkra anlatır, sakızı yutturursunuz. Böylece, toplum içinde bozmamış olursunuz.

- Müzik Bölümünden kasıtlı olarak bir sene ders aldım. Öğretmen Okulunda, Müzik Dersine çok çalışmama rağmen, her sene not ortalaması ile sınıf geçerdim. Müziğin bir yetenek işi olduğunu ve her öğrenciden aynı başarıyı istememelerini, öğretmeye çalıştım.

Yukarıda anlatılanlar, Sanat Eğitimi veren bölümlere derse giren öğretmenlerin gözlemleri. Diğer görevlilerin gözlemleri de şöyle:

- En kavgacı bölüm Beden Eğitimi, en efendi bölüm ise Eğitim Bilimleri Bölümü, diyorlar yemekhane görevlileri. Yemek kartını evde unutanlara, ayrıcalık tanıyıp yemek veriyorlar. Hatta saygı da gösteriyorlar.

- Giriş kapısındaki görevliler, Eğitim Bilimleri Bölümü öğrencileri ile sohbet ederler. Kimliğini unutanları bazen içeri de alırlar. Herkesin kimliğini sıkı sıkıya kontrol ederken, Eğitim Bölümü öğrencilerine şöyle bir göz atarlar.

- Okul “parasız yatılı” iken, geç saatlerde gelen Eğitim Bilimleri Bölümü öğrencilerine kapıyı açarlarmış.

- Kantinde çay yapan görevliler, diğer bölüm öğrencilerine beşten fazla çay vermezlerken, Eğitim Bilimleri öğrencilerine verirler. Bazen bardak depozitosu da istemezler.

- Odacılar, Eğitim Bilimleri Bölümü öğrencileriyle söyleşir, sorunlarını anlatırlar. Hatta bazen şakalaşırlar.

- Eskiden, Eğitim Bilimleri Bölümü ile birlikte ana binada ders yapardık. Davranışlarıyla bize örnek olurlardı. Onların yanında sigara içmez, el şakası yapmazdık. Saygı duyardık. Eğitim Bilimleri Bölümü diğer binaya taşınınca, davranışlarımız değişti.

Tüm öğrencilerin yakındığı konular ise şunlardır:

-Eğitim Bölümünden gelen tüm öğretmenler, hep bize Eğitim Bilimleri Bölümünü övüyorlar. Ne var bu Eğitim Bilimleri Bölümünde?

- Ah sizin öğretmenliğiniz olsaydı, yani mesleğin içinden gelseydiniz… Bu konuları ne güzel tartışır, konuşurduk, diyorlar. Ne yapalım öğretmenlikten gelmediysek?

Eğitim Bilimleri Bölümüne gelen öğretmenlerin ortak yargısı da şudur:

- Eğitim Bilimleri Bölümünden okul olarak çok memnunuz. Bunu her fırsatta, her yerde dile getiriyoruz ve en çok saygıyı da Eğitim Bilimleri Bölümünden görüyoruz. Eğitim Bilimleri öğrencilerine, öğrenci gözüyle değil, öğretmen arkadaşlarımız, meslektaşlarımız gözüyle bakıyoruz.

Buraya kadar, en az beş yıl mesleki deneyimden geçen öğrencilerle, geçmeyen öğrenciler arasındaki davranış farklılıkları belirtilmeye çalışıldı. Konu, Sanat Eğitimcilerinin Yetiştirilmesi olduğu için, Sanat Eğitimi Bölümlerindeki gözlemlere ağırlık verildi.

Belirtilen davranış farklılıkları, -ne yazık ki- uygulamada da görülmektedir. Örneğin, Sanat Eğitimcileri tüm öğrencilerden -en az- aynı başarıyı istemektedirler. Oysa bütün çocuklar, çeşitli psikolojik farklılıklar gösterirler ve belli bir gelişim basamağından geçerek kişiliklerini bulurlar (6).

Sanat Eğitimcileri çalışma planlarını düzenlerken, çocuk ve gençlerin psikolojik yapılarını, kişisel ve insani değerlerini, akılcı bir yaklaşımla tanıyıp, ona göre yöntem, amaç, uygulama ve değerlendirme biçimi ortaya (7) koyamıyorlar. Ayrıca, Sanat Eğitimini diğer derslerle kaynaştıramıyorlar. Bunun temelinde yatan en büyük neden de, Sanat Eğitimcilerinin öğretmenlik/eğiticilik deneyimine sahip olmayışlarıdır. Çünkü Eğitim Bilimleri Bölümü olarak, ilkokul öğretmenliği yapmış veya Öğretmen Okullarında çalışmış Sanat Eğitimcisi öğretmenlerle çok iyi iletişim kurabildik. Diğer Sanat Eğitimcileriyle böyle bir iletişimi kuramadığımızı söylemeye gerek var mı? Bizdeki en başarılı Sanat Eğitimcilerinin birçoğunda bu özellikleri görmek mümkündür. Çünkü, başarılarının altında, çocuğu ve gelişimini bilmeleri yatar, denilebilir.

Öğretmen Okulundayken, boş geçecek derslerimiz, -ister Sanat Dersleri olsun, ister diğerleri- Meslek Dersleri öğretmenleri ile doldurulurdu. Bu öğretmenlerin kuramsal bilgi yönünden Alan Öğretmenleri ile eş değerde oldukları söylenemez ama, bildiklerini kendi alanları kadar güzel öğretirlerdi. Nedenleri gayet açık, çocukları tanımak, okulu ve öğretmeyi çok iyi bilmek.

Sonuç

Buraya değin, Kalkınma Yolunun geçtiği nitelikli insan gücü yetiştirmede, Sanat Eğitimcilerinin önemi vurgulanmaya çalışıldı. Resim deyince “fotoğraf”, Beden Eğitimi ve Spor deyince “Futbol”, müzik deyince aklımıza “arabesk” geliyorsa, bu işte Sanat Eğitimcilerinin de payı olsa gerek.

Esas görevi öğretmen yetiştirmek olan Eğitim Fakültelerinin Beden Eğitimi, Müzik ve Resim-İş Bölümlerine alınacak öğrencilerin yarısı yada bir bölümü, ilkokul öğretmenleri veya öğretmenler arasından seçilip, “lisans tamamlama” programları uygulayarak yetiştirilmelidir.

Yazımı sonlarken, görüşlerinden ve kendisinden büyük ölçüde yararlandığımız, ilkokul öğretmenliğinden yüksek okul öğretmenliğine yükselebilmiş, yetkin ve çok başarılı, Gazi Eğitim Fakültesinin emekli Resim Öğretmeni Galip Türkdoğan’a saygılarımı sunar, bu yazıyı Öğretmen Okulları Kuruluş Günü (16 Mart) armağanıı olarak kabul etmesini dilerim.

KAYNAKLAR

1. Türkdoğan, Galip. Sanat Eğitimi Yöntemleri. Ankara, 1981, s.9.

2. Aynı. A.g.e. s. 10

3. -. A.g.e. s. 12

4. -. A.g.e. s. 19

5. -. A.g.e. s. 6

6. -. A.g.e. s. 17

7. -. A.g.e. s. 16

 
Toplam blog
: 425
: 3089
Kayıt tarihi
: 06.12.06
 
 

Gazi Eğitim Fakültesi, Eğitim Bilimleri Bölümü, Eğitim Yönetimi, Teftişi, Planlaması ve Ekonomisi..